02: uzağız biz, fazlasıyla

560 47 13
                                    

Eve girdiğim andan itibaren sinir krizlerim patlak vermişti. Felix güç bela peşimden geldiyse de beni bir türlü toparlayamıyordu. Gece yarısı çoktan geçmişken, boylu boyunca cam olan odamın parkelerine uzanmıştım yorgunluktan. Hyunjin'i orada bırakıp arabaya bindiğim gibi yol boyunca ağlamış, yetmemiş bir iki saat de evde ağlamıştım. Felix koltuğa çökmüş yorgun bir şekilde gömleğinin düğmelerini gevşetirken bayık bir şekilde bana baktı. Umutsuz bir vakaya bakan doktor misali.

"Bitti mi ağlama törenin?"

"Bitti." dedim burnumu çeke çeke. "Ondan nefret ediyorum!"

Yerimden doğrulup yatağıma yaslandığımda, gecenin yüksek manzarasına baktım. İçimdeki aşkı nefretle öldürmeye çalışıyorken yangınım yavaş yavaş sönüyordu.

"Hyunjin-"

"Adını söyleme!"

"Hm, malum kişi aynı evinde mi kalıyordur şimdi?"

"Ne bileyim ben Felix!"

"Hayır da evinin önüne bok çuvalı bırakırdık niye öyle diyorsun?"

"Of güldürme, başım çatlıyor."

Yerden kalkıp uyuşukça yatağın yanındaki komidine uzandım. İçinden ağrı kesiciyi çıkarıp içtiğimde gözlerim kapanmaya başlıyordu. Yavaşça yatağa girip tüm makyajıma ve güzel elbiseme rağmen uzandım öylece. Felix'e göz ucuyla baktım.

"Hadi çık uyuyacağım."

"Aman, şurada en iyi arkadaş profiliyle seni yatıştırmaya çalışıyorum iki saattir. Birde beni kovuyorsun, pes!"

"Sus da git şuradan. Odan var zaten car car konuşup durma."

"Umarım Hyunjin rüyana girer."

"Siktirip gitsene Felix!" yanımdaki yastığı son hızla Felix'e attığımda çoktan odadan çıkmıştı.

Derin bir nefes alarak yüz üstü döndüm yatakta. Bugün onu, bu geceyi, yaptığı ve dediği her şeyi düşünmemek için büyük bir çaba verdikten sonra derin bir uykuya daldım.

. . .

Sabah resmen dünden kalma gibi uyanmıştım ve her tarafım uyuşmuştu. Gözlerimi zoraki açıp yataktan çıkarak odamdaki lavaboya adımladım. Aynadaki perişan halim ben olamazdım. Resmen bir gece de üstümden büyük bir tufan geçmişti. Hwang Hyunjin beni ciddi anlamda çökertmişti.

Kendimi sıcak suya attığımda bedenimin rahatlığıyla uzun bir duş alarak kendime gelmeye çalıştım. Bugün kendime izin vermeyi çok isterdim fakat başında durmam gereken bir şirket vardı. Bu yüzden tüm yas işlerini bırakıp kendime çeki düzen vermeye başladım. Her zamanki takım pantolon ve ceketimi giydikten sonra odadan çıktım.

Aşağıda birtakım sesler vardı ve hepsi mutfakta Felix'in oluşuyla alakalıydı. Üstünü güzelce giyinmiş, kahvaltıyı hazırlamış, son dokunuşlarını yaparken şarkı mırıldanıyordu. Kapıyı tıklatarak varlığımı belli ettiğimde gülümseyerek bana döndü.

"Günaydın yaralı kuş. Toparlanmış görünüyorsun."

Masaya yaslanıp bir parça salata attım ağzıma. Yaptığı tüm kahvaltı için şimdiden üzüntü duymaya başladım.

"Ben şirkete geçeceğim, sen yersin bunları."

"Neyim ben öğütücü mü? Geç gitsen sorun olmaz, ye şunlardan."

"Eh, bi dahaki sefere Felixciğim."

"Çok kötüsün."

Felix'e sırıtarak öpücük attığımda suratını buruşturarak domates sokuşturmuştu ağzına. Vakit kaybetmeden evden çıktığımda şimdiden güzel bir moda bürünmüştüm.

the kiss, hwang hyunjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin