Sophie uyuyakaldığı için tek başıma kafayı yemek üzereydim.
On gün sonraki düğünüm için Amalfi'ye doğru uçuyorduk. Ve en yakın arkadaşım şu an beni kısmen yarı yolda bırakmıştı.
Tanıştığımız günden beri Zayn'i ne görmüş, ne de bir haber almıştım. Söylediği gibi cuma günü bavulumu hazırlamıştım ve cumartesi sabahı kapımda suratsız, dev gibi iki adam belirmişti. Zayn'in özel jetindeydik ama hala onu görmemiştim. Bu uçakta olduğunu biliyordum. Aileler için ayrı ve ikimiz için ayrı bir jet olduğunu söylemişlerdi. Sophie'yi bizimkine bindirebilmek için fazlasıyla uğramıştım.
Olan biteni anlattığımdan beri Sophie'nin benden daha çok kafası karışıktı. Zayn'i bir enişte figürü olarak benimsediğini ama sik sik davranırsa benim yerime suratını yumruklamaktan çekinmeyeceğini de belirtmişti. Kendi cümleleri.
Uçarken eğleneceğimiz hakkında söz versek de yarım saat içinde uyumuştu bile. Aldığı ilaçların etkisi olduğu için ses çıkaramıyordum.
Sıkıntıyla kalemi bıraktım ve başımı geriye yaslayıp ofladım. Zayn'i bulmalı mıydım? Evlenmeye gidiyorduk ve neredeyse beş gündür varlığından haberim yoktu. Şu anda da aynı uçaktaydık ama ne yaptığını bile bilmiyordum.
Büyük ihtimalle bir hostesle flörtleşiyordur. Tahmin etmek zor değil. Ününden herkes haberdar.
Kalemi çevirirken düşündüklerimle birlikte bakışlarım yüzüğüme takıldı. Refleks olarak gözlerimi kıstım. Nişanlım şu an hosteslerle eğleniyor olabilirdi. Ben de habersiz, boyama yapıyordum.
Kavga edip birbirimizi öldürmeye çalışırken uçağı düşürme ihtimalimiz olsa da sinirle ayağa kalktım. Kavga dışında konuşmayı bilmediğimiz için de bahanem olsun diye çizim defteriyle kalemlerimi yanıma almıştım.
Zayn'i bulmak çok zor değildi. Lüks ve parayı takip edince direkt kaldığı kısıma yönlenmiştim. Denemedim bile.
Bir, hatta birkaç hostesle düzüşürken falan bulacağımdan o kadar emindim ki... Bir hışımla içeri dalsam da onu gördüğüm an kasılmış vücudum gevşedi. Klasik takım elbisesinin içinde, viski bardağı yanında, bilgisayarında gayet masumca işle uğraşıyor ve etrafta hostes falan yok.
Sinirle içeri girdiğim için bakışlarını ekrandan kaldırıp garip bir şekilde beni süzmüştü.
Boğazımı temizleyip gülümsedim çünkü neden geldiğim hakkında bahanem yoktu. Şimdilik iyi kızdım. "Merhaba."
"Bir sorun mu var?"
Neden inatla bana selam vermiyordu?
"Hayır, neden?"
"Sorun varmış gibi daldın içeri."
"Sana öyle gelmiş," Konuşma sonu. Geri dönersem ezikçe olur ve hostesler için meydan boş kalır. "Yer var mı?"
Yanındaki ve önündeki iki koltuğu gösterdi. Bana sürekli salak olduğumu ima eder gibi bakıyordu. Boşlukları ben de görüyordum, nezaketen sormuştum.
Gerçi nezaketten ne anlardı ki?
Karşısında, çaprazına oturmuştum. Neden geldiğimi sorgulamaması şaşırtıcıydı, direkt işine geri dönmüştü. Tamamen odaklanmasını bekledim ve sonra çizim yapıyormuş gibi davranıp yüzünü inceledim. Uzun süre kirpiklerinde, sonra dudaklarında takılı kalmıştım. İnadıma yapıyor gibi viskisinden yavaş çekimde bir yudum almıştı. Dudaklarını yalayıp birbirine bastırdığında koltuğa iyice gömüldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
young god | malik
Fanfiction"Aşk, zayıflıktır, Icarus. İnsanoğlunun en ölümcül ve kutsal silahıdır aşk. Çünkü tek bir nefesle seni yıkıp geçebilir. Ve nefret de aslında umursamanın farklı bir türüdür." - zayn malik au. 3001'23 ©zainftme