Yine günlerden pazartesi ve yine bir hayvan saldırısı.
Her hafta hayvan saldırısı oluyor. Bu Damn Kasabası için artık normal bir olay haline gelmişti. Buraya babamın ısrarıyla gelmiştim, İsveç'te güzel bir lisede okumak varken Kanada da okumaya mahkum edilmiştim. Bu küçük kasaba da büyükannemle kalıyordum ve lise için Graham Bell Lisesine yazılmıştım. Babam hep "bir dil, bir insan" derdi, o yüzden bu liseye göndermişti. Bilinen bir ailenin tek çocuğuydum ve bu yüzden babam beni baya disiplinli yetiştiriyordu.
Annem alışmam için yaz tatilinde buraya göndermişti. Büyükannemden ilk haftalarda baya ürksem de artık alışmıştım. Yaklaşık iki buçuk aydır onunla kalıyordum. Bu kasaba değişik bir şekilde bana ürkünç geliyordu. Evleri, okulları, parkları hatta insanları. Lanetli kasabaları andırıyordu. Her hafta olan hayvan saldırıları da cabası. Her hafta hayvan saldırısı oluyordu, bazı haftalar hayvanlarda insanlar gibi saldırıya uğruyordu. Gazeteler buna ayı saldırısı ya da kurt saldırısı diyordu. Buna inanmıyor değildim ama fazla açık uçlu bırakılıyordu. Damn kasabasına alışmak pekte kolay olmayacaktı.
Okul alışverişini çoktan tamamlamıştım. Okulun başlamasına da pek bir şey kalmamıştı. Okul beni baya geriyordu, İsveç'te olsaydım eminim lisenin ilk yılları daha iyi geçecekti. Çünkü oraya alışmıştım. Bu kadar düşünce şimdilik yeterdi. Çantamı hazırlayıp yarını beklemeliydim. Umarım hiçbir sorunla karşılaşmadan bitirirdim bu dört yılı. Çantamı hazırlayıp büyükannemin yanına gittim.
-Büyükanne yarın okul var, ben bir gün önceden okula baksam olur mu?
Okulu gezip öğrenmem benim için bir avantajdı. Yardıma da ihtiyaç duymazdım.
-Git kızım ama dikkatli ol, bekle kutsal su vereyim. İç öyle git.
Bu iğrenç suyu hep verirdi. Kutsal ya da değil emin değilim ama tadı kesinlikle berbattı. İçmesem dışarı çıkarmazdı. Şuan hiç büyükannemle uğraşacak havada değildim, getirdiği suyu tek yudumda içmiştim. Tadı eskisi gibi iğrençti.
-Ben çıkıyorum büyükanne.
Cevabını beklemeden çıkıp okulun yolunu tuttum. Tabelalara göre okulu aramaya başladım. Çevreden pek yardım almadım zaten çekingen bir kişiliğim vardı. Ve bu kasabadaki insanlar biraz fazla asabiydi. Kimsenin yardımı olmadan Graham Bell Lisesini bulmuştum. Okul ıssız bir yerde değildi. Bu beni baya sevindirse de karşılaşmayı beklemediğim kişiler bir o kadar ürkmeme sebep olmuştu. Her lisede serseri tipler olur derdi annem, bunlarda o tiplere benziyordu. Okulu gezme fikrini bir daha gözden geçirmeye karar verdim. Arkamı dönmüş gidiyordum ki çatallaşmış bir sesle bana seslenen çocuğa geri döndüm.
-Gezmeye gelmedin mi, gel gez. Yoksa korkuttuk mu ufaklık?
Aslında korkmuştum ama onu yolda gören biri de en az benim kadar korkardı. Siyaha boyandığı belli olan kıvırcık ve uzun saçları, çekmeyi beceremediği siyah sürmeleri, tarz olduğunu düşündüğü makasla açılmış yırtık siyah kotuyla baya aptal ve korkunç gözüküyordu.
-Kararımı değiştirdim. Yarın gezerim.
-Ne münasebet ben sana özel gezdiririm.
Şu hep dalga geçtiğim aptal genç dizilerindeki gibi bir lise hayatı istemiyordum. Sadece bu kasabadan hemen kurtulmak istiyordum.
-Yine başka birini mi buldun Joshua?
Sesi duyuyordum ama sahibi orta da yoktu. Sesi baya tok ve sakindi ama kız sesiydi. Bence yürek yemiş bir kızdı.
-Ben senin işine karışmıyorum Petra, mümkünse sende benimkine karışma.
Adının Joshua olduğunu öğrendiğim çocuk kızın nerde olduğunu bilmeden ve kıza bakmadan Petra olduğunu anlamış ve cevabını da vermişti. Bence ben buradan gitsem fark etmezlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Anahtarı
General FictionKanada büyüleyici doğal güzelliklere sahip harika bir ülkeydi ama İsveç'in yanında o kadar harika gelmiyordu. İsveç'ten Kanada'daki Damn Kasabasına lise için gelen Jill de böyle düşünüyordu. Babasının ısrarıyla büyükannesinin yanında okumaya gönderi...