Yaklaşık 1 ay geçmişti, okuduğum kitaptaki yaratık olduğuma emindim. Suyun değdiği yerlerde pullar çıkıyordu. Bu başta baya tuhaf ve korkunç geliyordu ama alışmıştım eskisi kadar korkmuyordum. Lucas dışında kimseyle konuşmuyordum, Petra ve Jack ne olduğumu bildikleri için onların yanında rahat hissetmiyordum. Okulda ise baya asosyal olmuş derslerde mümkün olduğunca ön sıralardan kaçıyordum. Lucas beni yalnız bırakmak istemiyor gibi her teneffüs sınıfın önünde oluyordu. Tarih dersini sürekli ekiyordum çünkü Jack'le aynı dersi görüyorduk. Bendeki bu hızlı değişim herkes gibi büyükannemin de gözünden kaçmamıştı. Doğaüstü olduğumu büyükannemden ne kadar saklamaya çalışsam da öğrenmişti sonunda, şimdi ise beni yanına bekliyordu, ne diyeceğini tahmin bile edemiyordum. Aslında yakalanmamaya baya özen göstermiştim ama ruh halimdeki değişimden ve davranışlarımdan anlamıştı. Yanına gidip ne konuşacağımı hiç bilmiyordum çünkü bende daha ne olduğumu çözememiştim.
-Yavrucuğum gel bekliyorum.
Korku kat sayım artıyordu ama sesi eskisi gibi şefkatle doluydu. Daha fazla bekletmeye gerek yoktu. Tüm cesaretimi toplayıp yanına gitmiştim. Karşısındaki koltuğu işaret ederek gülümsemesi bile bendeki gerginliği almaya yetmemişti. İşaret ettiği koltuğa oturup azar yerken yaptığım gibi kafamı yere eğdim.
-Bak kuzum benden neden sakladığını anlıyorum ama buna inan gerek yok. Benim ömrüm boyunca gördüğüm şeylere sen bile inanmazsın. Hatta bekle en baştan başlayalım.
Dediklerinden hiçbir şey anlamamam normaldir umarım. Sesindeki yumuşaklık bir nebze de olsa gerginliğimi almıştı.
-Ben kaç yaşındayım biliyorsundur değil mi?
-Aslında hayır babama sormadım hiç.
-Eminim sorsan da cevaplamazdı.
Garip gelmişti neden söylemesin ki diye düşünmedim değil. Bu yüzden düşüncelerimi direkt yansıtmıştım.
-Neden ki?
-Ben baya yaşlıyım Jill. Yaklaşık 150 yaşındayım 90 gibi duruyor olabilirim ama 150 yaşındayım.
90 yaşında bile durmuyordu ben taş çatlasa 65 derdim ne kadar da yaşlı gelmişti şimdi ama nasıl, sessizce dinlemeye devam ettim.
-II. Dünya Savaşı'nda bana bir görev vermişlerdi, ben İngilizlerin ajanıydım ve bu araştırma savaşların dışındaydı. İngiltere'de ölüm oranları baya artmıştı başta herkes bu ölüm artışlarının savaştan kaynaklı olduğunu düşünüyordu. Ta ki ölenlerin sadece erkekler olmadığı anlaşılana kadar, bende bu gizemli ölümleri araştırmaya başladım çünkü hiçbir hükümet bir kadından şüphelenmezdi ve zaten bende normal bir kadın değildim.
Büyükannemin dedikleri karşısında beynimde adeta uçuk çıkmıştı ama sonda yorum yapmak en mantıklısıydı bu yüzden aynı şekilde dinlemeye devam ettim.
-İngiltere halkı beni yakmaya karar vermişti çünkü ben bir cadıydım ama işe yarayabileceğim akıllarına gelince vazgeçip bu görevi vermişlerdi. Araştırmalarım hiç iç açıcı değildi. İngiltere'deki ölümlerin çoğu savaştan ziya de doğaüstü varlıklar yüzündendi. Kimi kurtboğan otuna tepki veriyor kimi mine çiçeğine tepki veriyordu. Bazıları ise ya ikisine tepki veriyordu ya da ikisine de tepki vermiyordu.
Beynim patlayacak gibi oluyordu, hiçbir şey anlamıyordum büyükannem ise duyduklarımı sindirmem için bana zaman vermişti sanki. Bense daha yutamamıştım bile.
-Birazdan daha iyi anlayacaksın emin ol, diyerek devam etti.
-Bu ölümlerin büyük bir çoğunluğu vampirler ve kurt adamlar tarafından gerçekleştirilmişti. Sana verdiğim iğrenç suyu hatırlıyor musun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Anahtarı
General FictionKanada büyüleyici doğal güzelliklere sahip harika bir ülkeydi ama İsveç'in yanında o kadar harika gelmiyordu. İsveç'ten Kanada'daki Damn Kasabasına lise için gelen Jill de böyle düşünüyordu. Babasının ısrarıyla büyükannesinin yanında okumaya gönderi...