Yaş on iki, söyle ona karalık fazla, kaymasın buz pistinde. Çok kayarsa çok yorulur, az kayarsa öğrenemez annesi çok kızar. Söyle ona on, fazla atlayış yapmasın, hayata bir kere geliyorduk. Her şey buz pateni değil, her şey aile değil, her şey hiçbir şeydir. Söyle on üç, ona aşık olduğunu söyle, söyle on dört, beni terk etmemesini söyle. Söyle on beş, hastalıklar ile boğuştuğunu onsuz yapamayacağını söyle.O küçük kız çocuğunun onu özlediğini ve ona bağlandığını söyle. Zihnindeki karanlık bulutlarının sahibi olduğunu söyle. Onsuz yaşayamayacakken onsuz dört yıl kaldığını söyle. Yüzündeki yara ile seni dışladıkları zaman, onun seni sorgusuzca sevmesinden bahsettir. Çünkü şu an kimsenin beni sevmemesinden bahset.
Söyle on altı, olimpiyatlarda birinci olduğundan bahset, o gittikten sonra asla bir çocuğu sevemediğinden bahset. Söyle ona karanlıkta kaldığımız ve elinde ufak bir mum ile bizi aydınlatmasını beklememizi söyle. Onu çokça özlediğimiz söyle on yedi. Söyle ona, daha çocuk olmasına rağmen eski hocası tarafından tacize uğradığını söyle. Onu karanlıkta, elinde mumla beklediğini söyle ama şunu da ekle, kimsenin onu almamasını da söyle.
Onu beklediğin kadar hiç beklememiştin değil mi on sekiz? Umudun kalmamıştı, boynundaki kolyeye her akşam bakıp artık ağlamadığımı söyle ona on sekiz. Artık onu beklemediğimi çünkü büyüdüğümü söyle, ona en çok onu unutmayı başardığını söyle on sekiz çünkü içtiğimiz ilaçlar sayesinde unutmaya başlamıştık onu. Üç yıllık bir psikoloji tedavisinden sonra aklındaki kilitli kutuda olduğundan bahset ona. De ki, "Sen kutunun içinde kaldın, A. en çok ta sen kalmayı hak ediyorsun orada. O kutudan sadece kolyeni aldım oradan. Her baktığımda unuttuğumu hatırlatacaktım kendime, A. unutuluyorsun, karanlığıma karışıyorsun."
Unuttuğumuzu zannettiğimiz her insan, kendini ufaktan gösterip bütün acılarımızın izlerini sızlatacaktı bir gün.
Unutmayı denediğimiz her insan, kilitli kutularımızdaki anılarımızın içinden sıyrılıp gelecekti, karşımıza geçip şu sözleri sarf edecekti bize; "Üzerime ne kadar çok kapıyı kapatırsan, ben o karanlıkta o kapının anahtarını bulup o kapıları aynı şekilde açacağım."
Gülmeyin bu sözlere inanın, beklemediğiniz bir anda o anahtarla karşımıza geçecekti o kilitli kutudaki kişi. Geçecekti karşımıza, unutturmadım dimi kendimi diyecekti pişmiş kelle gibi. Sizin canınız acıyacaktı, sizin izleriniz aynı o günler gibi kanamaya devam edecekti. Yüreğinizdeki yangın gün yüzüne çıkacaktı. Kalbiniz var ya, buza dönmüş bir şekilde buz pisti olan o kalbiniz. Herkesin bıçağı ile çizilen kalbiniz. Yanacaktı, beklemediğiniz bir anda buz olan kalbiniz yanacaktı, kavrulacaktı. Külleri kalacaktı geriye, onu gördüğünüz an hediye edin o külleri ona.
Bak, diyin. Senden bana kalan, yakıp kavurduğun kalbimden geriye kalan.
Elimde kalbimin külleri olsaydı da karşımda duran kişiye verebilseydim. O kilitli kutunun anahtarı ile yakabilseydim küller ile. Her şeyi, her yeri yok edebilsem keşke. Gözlerimde geçmişim dumanları vardı, gözlerim aynı onun beni bıraktığı gibi kalmıştı. Kilitli kutu paslanmıştı, onu zorlayan insan paslı olduğunu anlar ve onu kırardı. O kutuyu zorlamamak gerekir, kırılmasın çünkü kırılan şey eski haline gelmiyordu.
Yutkunmaya çalıştım ama boğazımda mayın tarlası vardı, en ufak bir nefes alışım da sanki patlayacakmışım gibi hissediyordum. Gözlerimin buğulaştığını ve bulanıklaştığını hissettim, zihnimdeki kilitli kutu kendini bir anda açtı, karanlık olan etraf bir anda aydınlandı.
"Merhaba."
Kısacık bir merhaba, onca yaşanılmış şeylerin ardından ufak bir merhaba. Gizlenen kutunun kırılma anıydı o an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZDAN KALPLER
Подростковая литератураkalbim senin için attı çok kez, senin adını zikretti en karanlık gecelerimde. gerçekten duymadın mı feryatlarımı, gerçekten herkese açılan kulakların benim çığlıklarımı duymadı mı? hadi söyle, kendinden vaz geçen bir insanken, senin uğruna atan ka...