41 5 24
                                    

Hava yağmurluydu. Kapşonlumu başıma geçirmiş ellerim cebimde okula doğru yürüyordum. Aklımda hala dün akşam vardı. Seonghwa ile ilk kez düzgünce iletişim kurabilmiştim ve bu beni şaşırtıyordu, belki de o kadar kötü birisi değildi.

Okula girdim ve sınıfıma geçtim. Wooyoung cam kenarında en arka köşede oturuyordu, ben ise onun önünde. Ayrı olmamızın sebebi hocamızın konuştuğumuz için bizi ayırmış olmasıydı. Sağolsun, çok mesafe oluşturmuştu ya.

Dersin başlamasını bekliyordum, bugün fazla sessizdi. Arkama döndüm ve Wooyoung'un dalgın dalgın boşluğa baktığını gördüm, hemen yanına geçtim.

"Bir şey mi oldu?"

Destek olduğumu belirtmek için elimi omzuna koydum.

Wooyoung ve San'ın geçmişte nasıl bir ilişkileri olduğunu biliyordum, Wooyoung bana anlatmıştı ama çok uzun bir zaman önceydi, ve daha sonra bu konu hakkında hiç konuşmamıştı.

Wooyoung bana bu sabah olanları anlattığında epey şaşırdım ve rahatladım, Wooyoung bilmese de bir şekilde geçmişlerinin konusunun açılacağını ve bu raddeden sonra ilişkilerinin ciddileşeceğini biliyordum, bunca yıldır zamanı gelmemişti ama artık zamanı gelmişti işte.

"Ona nasıl anlatacağımı bilmiyorum."

Koyu kahve ve arasında sarı tutamlar olan saçlarını tuttu ve başını öne eğdi.

"Zor biliyorum ama senin bir suçun yok, San da eminim dinlediğinde sana hak verecektir."

Gözleri hüzünle parıldayan arkadaşım yavaşça başını kaldırıp bana baktı.

"Öyle mi?"

"Tabii ki de salak. Jung Wooyoung yanlış kararlar verir mi hiç?"

Az da olsa gülümsetebilmiştim onu.

"Ama bana bu sabah dediklerini duysaydın... Ortaokulda beni uzaktan seyrediyormuş, üzülüyormuş. Bense beni unuttuğunu düşünmüştüm, onu üzmeyi hiç istemezdim."

"Ah San'ım, canım San'ım..."

Wooyoung ağlamaya başladı, onu bu şekilde San'ın ismini söylerken duymak komikti ama ağlamasını hiç istemiyordum, sarıldım hemen.

"Ağlama, of. Senin bir suçun yok ki, geçmişte olan şeyleri değiştiremezsin ama telafi edebilirsin, öldüreceğim o babanı da ya, onun o salak işleri olmasaydı böyle bir duruma düşmezdin."

Wooyoung bunu duyunca daha çok ağlamaya başladı ve içimden kendime bir güzel sövdüm.

"Herşey düzelecek Wooyoung, sizin ilişkiniz çok güçlü. Şimdi lavaboya gidelim elini yüzünü yıka olur mu? Sana sevdiğin çilekli sütten de alırım bak."

"Çilekli süt mü?"

"Evet, hadi kalk gidelim."

Böylece minik bebek Wooyoung'u sırasından kaldırabilmiştim.

-

5. Derse giriyorduk, çıkış saatine az kalmıştı, yağmur dinmiş, beyaz bulutlar kalmıştı gökyüzünde. Şimdi onlar da havayla birlikte pembeleşiyordu, ben bu güzel manzarayı pencereden izlerken Wooyoung San ile birlikte bahçeye çıkmıştı.

Bugünde eksik birşeyler vardı, ne olduğunu anlayamamıştım ama öyleydi, fazla sessizdi.

Sahi, bugün Seonghwa gelmemişti sanırım, gelse mutlaka benimle uğraşırdı. O niye aklıma gelmişti ki şimdi?

music band ☆ seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin