Serin esen sonbahar rüzgarının tenimle buluşması içimi titretiyordu. Başımı terleten siyah bereyi hafifçe kaldırıp alnıma da rüzgarın çarpmasını sağladım. Bu havalar her zaman benim depresif halimin kurtarıcısı olmuştur.
Botumla ezdiğim kurumuş sonbahar yapraklarının kışırtısı sessiz sokağı eşsiz melodisiyle dolduruyordu.
Gözlerimi kapatıp temiz havayı gülümseyerek soludum. Geldiğim o gürültülü şehirden çok daha huzurluydu.
Buraya yeni taşınmıştım. Aslında taşıma sebebim buradaki arkadaş grubumdu. Eski yaşadığım şehirde arkadaşım yoktu kalabalık olmasına rağmen çok fazla yalnız hissediyordum.
Burada öyle değildi. İki yıl önce tatile geldiğimde tanıştığım ve asla bağımızı koparmadığımız arkadaşlarım vardı. Çok insanın yaşamadığı sakin, kasaba gibi bir yerde oturuyordum. Şehir merkezinden yarım saat uzaktaydı.
İki gün önce taşınmış ve kendime göre bir ev tutmuştum. Ailem zamanımıza göre varlıklı bir aile olduğu için üniversite bittikten sonra hemen çalışmayı tercih etmemiştim.
Okumakla geçirmek zorunda kaldığım gençliğime bir özür borçlu olduğum için birkaç yılımı kendime adamak istiyordum.
Elimdeki yeni almış olduğum bilgisayara bakıp gülümsedim. Sanırım size bir bilgi daha vermeliyim.
Teknoloji bakımından tehlikeli bir insanımdır. İnsanlığa sunulmuş bu doğa harikası aleti en tehlikeli şekilde kullanabilirdim. Öğrenilse hayatımı hapishanede geçirebileceğim yeteneklerim vardı bilgisayar üzerinde.
Fakat bu tehlike hissi insanları tatmin eden bir oyuncak değil miydi zaten? Bütün duygular insanların kullandığı araçlardı. En tatmin edici olanı da her zaman en tehlikeli olanlardır.
Arka cebimdeki telefonum titremeye başladığında cebimden çıkartıp aramaya baktım.
Minho'nun ismini görünce gülümseyerek aramayı cevapladım ve telefonu kulağıma götürdüm.
"İki gün boyunca dinlenmene izin verdik artık yeter attığım konuma geliyorsun hemen."
Telefonu direkt yüzüme kapatınca şaşkın yüz ifademle kapanmış telefon ekranına baktım. Gelen konum bildirimiyle ekran tekrar açılınca gülümseyerek başımı iki yana salladım ve sonunda vardığım evin garajındaki siyah arabama atladım.
Bu şehire iki günde alışmam oldukça garipti. Sanki uzun süredir burada kalıyormuşum gibi hissediyordum. İçimde bizimkilerle buluşacağım için garip bir heyecan da vardı tabii.
İki günü dinlenerek geçirmem için bana müsaade etmişlerdi ama bugün beni rahat bırakacaklarını hiç sanmıyordum.
Arabayı çalıştırıp Minho'nun attığı konuma ilerlemeye başladım. Slow bir müzik açıp siyah güneş gözlüğümü gözüme geçirdim.
Hava serindi ama güneş hala olduğu yerde duruyordu. Camı yarısına kadar açıp kenarda duran sigara paketimden bir dal çıkarttım ve gözümü yoldan ayırmadan dudaklarıma yerleştirdim.
Çakmakla sigarayı yaktıktan sonra derin bir nefes çekip dumanı dışarıya üfledim. Arabanın hızı yüzünden yüzüme çarpan rüzgarla gülümsedim.
İçimde tarif edilmez bir huzur vardı. Sanırım yavaş yavaş istediğim hayata ulaşıyordum.Sigaradan bir duman daha çekip fazla olan külü arabanın içindeki kül tablasına attım. Hem müziğe eşlik ediyor hem de direksiyonda ritim tutarak rüzgarın sarı saçlarımı savurmasına izin veriyordum.
Sigaranın sonuna geldiğimde derin bir nefes daha çekip söndürdüğüm izmariti kül tablasının içine attım.
Burnumdan verdiğim nefesle nikotinden oluşan dumanın tamamı burnumdan çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Higanbana | Hyunlix
Fanfiction"Seni Higanbana kadar çok seviyorum." Yüzüne anlamsız bir şekilde baktığımda gözlerini kapatıp başını havaya kaldırdı ve çevremizdeki kırmızı çiçeklerin kokusunu içine çekti. Ardından şifreli konuşmasına bir cümle daha ekledi. "Ölümden sonraki yaş...