Kahramanmaraş, Adana, Hatay adına ♾️
*
-2 Ay Önce-
Bir mumun titrek ışığı bile karanlıkta kalmış her bir insan için birer umut vadeder. İnsan umutları kadar vardır; umutlarıyla, inançlarıyla, inandıkları şeyler uğruna katettikleri yolla ve daha da önemlisi yeni bir güne uyanıp aynaya baktığında umudunun gözlerinde yeşerttiği o ışıkla yaşar. Işığı sönmüş insanların ise tek bir ortak noktası vardır. Sargılar. Ruhundaki, kalbindeki, bedenindeki hatta belki de damarlarında durmadan akan kana kadar işlemiş olan, herkeslerden sakladığı derin acılarındaki sargılar..Bileklerimdeki sargılara bakarken tam da bunları düşünüyordum. Acıların mücerret olmasının en temel sebebi onların üstüne örtülen şeylerdi. Bu bendeki gibi bir bez parçası da olabilirdi, sürekli bahsi geçen ve insanların acılarını haykırmasını, acıların somut olmasını engelleyen umut da. Aslına bakarsanız bendeki ikisi de değildi. Umudumu kaybetmiş sayılmazdım fakat umutla yaşayan biri de değildim. Aksine onun varlığını ısrarla görmezden geliyor, tek başıma da dimdik durabileceğimi sergiliyordum. Umutsuz da yaşanıyordu işte. Yaşamak denirse.
"Kırmızım, kendini hazır hissediyorsan girebiliriz."
Şefkat parıltıları duyduğum bu nazik ses ile başımı sesin sahibine yönelttim. Kırklı yaşlarının sonuna merdiven dayamış olan halam yıllara inat karşımda dimdik duruyordu. Yılların yorgunluğunun göz çevrelerinde oluşturduğu kırışıklıklara rağmen yaşam ondan güzelliğini alamamıştı. Işıltıyla parlayan yemyeşil gözleri ve bir tane bile ak düşmemiş açık kumral saçlarıyla bütün genç kızlara taş çıkartabilirdi. "Hazırım sayılabilir." Diye mırıldandım gülümseyerek. "Zaten yabancı olduğum bir durum değil hala, sadece uzun süre olmuştu." Halam kırgın bir edayla gülümsemekle yetindi. Sonra ne yapacağını bilemez bir halde yavaşça bezlerin sarılı olduğu bileklerimden tuttu. "Bunların hepsi senin için." Bahsettiği şeyi doğrulamak istercesine kafamı önünde dikilmekte olduğumuz tabelaya çevirdim. "Güneş Psikiyatri Kliniği."
Aniden tüylerimin yukarı doğru dikildiğini hissettim. Ankara'nın Ekim ayında iyice kendini hissettiren ayazından olsa gerekti. Belki de ben kendimi kandırıyordum, belki de geçmişte klinikte yaşadıklarım gün yüzüne çıkıvermişti. "Yalnızca eski günlere dönmek istemiyorum." Diye söylendim. "Bu yüzden biraz zamana ihtiyacım var gibi." Halam bu söylediklerime alınmış olacak ki gözlerini devirdi. "Kimse seni yeniden kliniğe kapatmayacak Derin. Buraya son günlerde tekrarladığın hoş olmayan davranışlardan.." Sözünün bu kısmında aniden sustu. Sonrasında gözleriyle sargılarla kaplı olan bileklerimi işaret etti. "Buraya.." diye devam etti yutkunarak. "Bunlar için geldik." Bahsettiği şeyi anlamıştım, zaten biliyordum. Birkaç gün öncesinde kendime zarar verme eylemlerimin yeniden başladığını düşünüyordu. Halbuki böyle bir şey yoktu, yalnızca biraz eğlenmek istemiştim. Eğlence anlayışlarımızın farklı olduğu bariz ortadaydı. "Hala, ortada ciddi bir şey yok." Diye ona güvence vermek istedim. Fakat o bunu farklı algılayarak daha da sinirlenmişti. "Ne demek yok?" Diye yükseldi. "Kendini kesiyorsun, Derin! Bunda nasıl bir şey olmaz?" Sona doğru sesi neredeyse ağlamaklı çıkıyordu. Biraz sessiz olmasını söylemek istedim fakat bir adım geriye doğru çekilmekle yetinebildim. Onu daha fazla sinirlendirmek istemiyordum. "Neyse ki derin kesmemişsin.. Seni bulduğumda akan o azıcık kanı görünce bile baygınlık geçiriyordum." O an aklıma geldiğinde gülecek oldum yine de bunu yapmaktan son anda vazgeçtim ve zaten pinpirikli bir kadın olan halamı daha da endişelendirmek istemedim. Zaten bu psikiyatrist randevusunu da beni rahat bırakması ve içinin rahatlaması için kabul etmiştim. "Artık içeri girmeliyim. Saatim yaklaşıyor." Dedim daha fazla uzatmak istemeyerek. Halam anlayışla başını salladı ve alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Hâlâ diken üstünde gibiydi. "Seninle gelmemi istemediğine emin misin?" Bu sefer göz devirme sırası bendeydi. "On yaşında değilim halacığım." Diye söylendim sinir bozucu bir ses tonuyla. Beni buraya kadar getirmesi bile gülünç bir durumdu, yirmi üç yaşındaki bir kızın bakıcısı gibi kadıncağız oradan oraya geziyordu. "Dışarıda beklesen kafi." Diye devam ettim. Buradan bir dakika bile ayrılmadan bekleyeceğini biliyordum. "Tamam." Dedi pes ederek. "Seni arka tarafta, otoparkta bekliyor olacağım." Onaylar anlamda kafamı salladıktan sonra halam beni kendine çekip abartılı bir tepkiyle sarıldı. Sanki bana güç vermek istiyor, eskileri bu samimi sarılmayla unutturmaya çalışıyordu. Bende ona sarıldım ama aynı samimiyette olduğum söylenemezdi. Hatta sinirlenmiştim bile, çok sevdiği birini ölüme uğurluyor gibi davranmasına gerek yoktu. "Tamam hala.." diye mırıldandım sakince. Anlar anlamaz "Ah!" Diye mırıldanarak geriye doğru çekildi ve bukleli saçlarımı omzumdan geriye doğru attı. Yüzüme son kez gülümseyerek baktıktan sonra arkasını dönmeden geri geri yürümeye başladı. "Bir şeye ihtiyacın olursa, otoparktayım." Bir kez daha göz devirdim. Bu çılgın kadınla ömür geçirdiğim sürece en rutin hareketim "göz devirme" eylemi olmuştu zaten. Klinikte neye ihtiyacım olabilirdi ki?
YOU ARE READING
Kel Rapunzel Olur Mu Hiç?
किशोर उपन्यास"Pek kısaymış saçların. Rapunzelim diyorsun kendine. Kel rapunzel olur mu hiç?" Sinirlenip güzel gözlerini kapattı küçük kız. Saçları olmamasından kaynaklı; öyle ortaya çıkmıştı ki süt beyazı tenindeki yüzü, ona kibar bir hava katıyordu. "Ölü kızı ö...