Jungkook's pov:Annesine muhtaç küçük bir çocuk, annesinin mezarından yeni dönmüştü.
"Yıllar sonraki ilk görüşmemiz böyle mi olacaktı anne? Son bir kez sarılamayacak mıydım sana?"
Yatağımdan kalktım ve makyaj masamın önüne geldim titreyerek. Elime annemin bana ilk aldığı parfümün şişesini aldım ve arkamdaki boy aynasına fırlattım. Sinirden elimle gözümü ovuşturara ovuşturara kıpkırmızı etmiştim.
Usulca kırılan aynanın önüne geçtim. Tabanlarıma batan sivri parçaları umursamadan sağlam olan kısmından kendimi görünce iç geçirdim. O toprağın altında olmayı hak etmiyor. Hak eden biri varsa o da bendim.
Benimle yıllarca babamdan gizli konuşurdu. Benimle görüşmeyi çok istese dahi birşeyler bir şekilde buna engel olmuştu. 12 yıldır yüzünü bile görmeden yaşıyordum. Hayatta olduğunu bildiğim için içim rahat olsa da bu rahatlık ta gitmişti işte.
Bahsettiği hastalığına yenik düşmüştü. Babam beni arayıp söylemese belkide bilemeyecektim. Çocukluktan beri tek ihtiyacım olan şey anneme birkez sarılmaktı ancak bu hiçbir zaman olmadı.
Babamın karanlık işleri yüzünden 12 yaşına kadar başıma gelmeyen kalmamıştı. Kaçırılmalar, işkenceler, tehditler ve daha sayamayacak kadar kötü olay...
Evden ayrılınca annemin nasıl ağladığını hatırlıyorum da.. Benim için unutulmazdı. Ölsem bile unutmayacaktım...
Taehyung's pov:Sabaha karşıydı. Aşkından deli divane olduğum adamı yeni evine bırakmıştım. O soğuğu sevmezdi, gerçi çoğu şeyi sevmezdi.
Uykusundan uyandırılmayı, boyuyla alay edilmesini, sevdiklerine bulaşan insanları ve daha bir çok şeyi sevmezdi benim sevgilim.
O benim ilk aşkımdı. Benim yüzümden ölmüştü. Benim Jungkook'a aşık olduğumu düşündüğü için intihar etmişti. Hepsi benim suçumdu. Kendimden nefret ediyordum.
Hatırlıyorum da... O zamanlar 14 yaşındaydık. Okulun ilk günü herkes bir şık bir şık sanırsın moda haftasındayız. Her neyse herkesle tek tek tanıştıktan sonra öğretmen içeri girdi.
Yanındaki beyaz tenli, simsiyah saçlı, minyon tipli çocuk oldukça dikkatimi çekti. Genelde sevilen biriydim ama çok utangaçtım.
Öğretmen onun oğlu olduğunu ve bu sınıfta okuyacağını söyleyince kalbim deli gibi atmaya başladı.
Hızla sınıfa göz gezdirdim. Benim dışımda kimsenin yanı boş değildi. Bu demek oluyor du ki beyaz tenli çocuk benim yanımda oturacaktı. O zamanlar 12 yıl birbirimizi seveceğimizi söyleseler asla inanmazdım. Ama oldu işte. 12 yıldır onunlaydım.
Birkaç kez konuşmayı denesem de bana cevap verme gereksinimi duymadan başını sıraya gömüp uyuyordu. Neyseki 2 ayın sonunda tavlamayı başarmış, güzel bir ilişki içine girmiştik.
18'imize bastığımız an evleneceğiz diye söz vermiştik ama bu mümkün olmadı. Belki olsaydı şuan birlikte mutlu bir hayatımız olurdu.
Geçmişten günümüze dönücek olursak şuan Jungkook'un kapısının önünde sessizce bekliyordum.
Neyi bekliyorum onu bile bilmiyorum ki. Haykırış sesleri dışarı kadar gelirken onu dinliyordum. O da mı benim gibi acı çekiyordu?
Sorumun cevaplanması için derin bir nefes aldım ve zile bastım. Bakışlarım yukardaki açık pencereye çıkarken göz göze geldik. Bedeninin yarısını sarkıtmıştı. Bir umut düşerim dercesine eğiliyordu.
"Eğilme düşersin." dedim nerdeyse fısıldarken. Ortamın zifiri sessiz ve karanlık olmasına rağmen kalabalığın ortasında, gürültünün merkezinde gibiydim.
Yaklaşık bir dakika sonra karşımdaki demir kapı açıldı ve karşımda bitmiş bir Jungkook gördüm.
"Annem.."
"Yoongi..."
İkimizde tekrar ağlamaya başlayınca içeri girdim ve kapıyı ardımdan kapattım. Bakışlarım onu bulunca çaresiz göründüğünü gördüm.
Onu suçlamak istiyordum ama yapamazdım. Çünkü onun hiçbir şeyden haberi yorku. Şuan yanında olmam doğru muydu?
Sessizce yanından geçtim ve kendimi büyük koltuğa attım. Dirseğimin içiyle yüzümün yarısını kapatıp uyumaya çalıştım ama onun hıçkırık sesleri buna engel oluyordu.
Annem demişti, annesini mi kaybetmişti? Benim burda oluş sebebim bu değil miydi? O üzgün iken yanında olmak değil niydi?
Kolumu yüzümden çekip ona bakınca dış kapıya yaslanmış başını dizlerine koymuş içli içli ağlıyordu. Onun yanında olmak için buradaydım sanırım.
Aşık mı oluyordum? Ona olan bağım başka birşeyden olamaz mıydı? Onu yalandan tavlamak isterken ya ben ona kapılırsam? Ya Yoongi'me ihanet edersem? Ya yerinde rahat etmezse?
Aklımı kısa süreliğine boşaltmaya karar verdim. Günün ilk ışıkları evin içini aydınlatırken ayaklarıma tüm ağırlığımı verip yanına yürümeye başladım. Girişin yanındaki anahtardan salonun ışığını kapatıp karşısında diz çöktüm.
"Bilmiyorum doğru mu yapıyorum ama, senin için geldim."
Ağlamaktan kısılmış sesimi ne kadar duydu bilmiyorum ama birşeyler denedim işte. Başını kaldırıp bana bakınca bir elimi ensesine diğer elimi de yanağına koyup göğsüme yasladım. Sağ elimle sırtını sıvazlayarak teselli verirken onun eli kollarının altından sırtıma ulaştı.
Başını boynuma gömmüş derin nefesler alıyordu. Sesi ben ona sarılınca kesilmişti. Boşta kalan elimi saçlarına götürüp parmaklarımla taradım. Beceriksizce taradım ve elimi ordan çektim. Geri çekilmek için hamle yapınca daha sıkı sarıldı ve huysuzca mırıldandı.
"Sende beni annem gibi bırakma lütfen."
Fısıltısını boynuma bırakırken kalbim acımıştı. Cidden iyi değildik. İkimizde hiç iyi değildik.
Saçına uzun bir öpücük bıraktığım gibi bir kolumu bacağının altına koyup kucağıma çektim. Onunla beraber ayağı kalktım ve merdivenlerden çıkmaya çalıştım.
Kollarını boynuma dolayıp iyice bana sokuldu. "Seni seviyorum Taehyung."
Bunun sırası mıydı? Başını kaldırıp çenemi öptüğü an gözlerim doldu. Olmaz, olamaz. Bana aşık olamazsın Jungkook.
Sonunda onun odası olduğunu tahmin ettiğim odaya girdim ve sarsmadan yatağa bıraktım. Üstüne yorganı çekip yüzünü izlemeye başladım. Çoktan uyumuştu.
"Ne yaşandı bilmiyorum ama yaranı saracağım Jungkook. Ama söz ver, sende benim yaramı saracaksın?"
Cevap almamak garibime gitmedi çünkü uyuyordu. Kim bilir neler yaşamıştı...
^^
"Anladım baba... hm hm... tamam." Kulağının önündeki telefonu kucağına bıraktığında onu alıp komidinin üzerine bıraktım.
"Ne diyor baban?"
"Annem üstüne olan herşeyi ölünce bana bıraktığını vasiyet etmiş. Onun işlemleri için aramış."
Ne diyeceğimi bilmediğim için sessizce başımı yatağın başlığına dayadım. Bir anda kollarını belime sarıp başını göğsüme koyunca afalladım ama karşılık verip kolumu ince beline sardım.
Tamam ona yaklaşırken bir tık hızlanıyor olabilir ancak bu ondan hoşlandığım anlamına gelmiyor.
"Jungkook?"
"Hmm?
"Bu sabah... Söylediğin şeyde ciddi miydin?" Zorla kurduğum cümleyle gözleri açıldı bir anda. "Ne dedim ki ben?" Hatırlamıyor mu yani? Umarım hatırlamıyordur!
"Beni sevdiğini söyledin, sevmiyorsun değil mi?" Başını eğdi ve kollarını benden ayırıp parmaklarıyla oynadı uzun uzun. Bu da neydi? Bu tavrı beni tek bir sonuca ulaştırıyordu. Beni seviyordu...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Producer ✔️ | T.K
De TodoKim Taehyung Jeon Jungkook'u elde etmeye çalışıyordu. Texting + düz yazı Seme Taehyung Uke Jungkook İlk yayın tarihi 22/05/2023