Uykuya dalmanın son derece zor ve garip bir davranış olduğunu fark ettim. Gözlerimizi kapattıktan sonra hiç fark etmeden uykuyu dalmış oluyoruz fakat bunu irdelediğimizde uykumuz kaçabiliyor ama sonunda gene hiç farkında olmadan bazen bunları düşünürken uyuya kalabiliyoruz ya da bu konuyu daha irdeleyip düşünceler aleminin derinliklerine dalabiliyoruz. Uzunca bir süre buna kafa yorduktan sonra bir saniyelik bir boşluk oluşuyor ve o anda başka düşünceler araya girmeye başlıyor evren, atom çekirdeği ve inanç bunlar hakkında kafa yormaya başlıyoruz...
.
.
.
Not: Eminim bunu okuduğunuzda akşam yatmadan önce aklınıza gelirse durduk yere istemeden kafa yormaya başlıyıcaksınız...
"Sensei gözlerinizde mor halkalar oluşmuş. Acaba yazdığım kompozisyonu düşünmeden uyuyamadınız mı?" Suratı gerçekten kötü gözüküyor. Ya hiç uyumadı ya da geç vakitlerde uyumuş olmalı. Merry sensei anlaşılması basit olasada eğlenceli ve iyi birisiydi sanırım. Abimden başka konuştuğum tek insandı. "Hey Maya, yaz tatili boyunca yaptığın tek şey bunları düşünmek olmadığına eminim."dedi. Ahh gene başladı. Merry sensei onunla konuşurken gözlerimi devirmemi hiç sevmezdi. Gerçi tek benim için geçerli değildi bu. "Arkadaş edinmelisin daha ne kadar sap gibi kalıcaksın böyle." bu ondan ilk defa duyduğum bir şey değildi. Yalnız olmayı seviyorum. Başka insanların bana ne yapmam gerektiğini söylemesi hoşuma gitmiyor. Arkadaş edinipte ne yapıcaktım? Ben onların yanından gittiğimde arkamdan dedikodu yapmaları ya da sırtımdan bıçaklanmayı hiç istemiyorum. Ayrı arkadaş dost o kadar kolay ve elde edilmesi basit bir olamazdı. Olmamalı. Dünya eski zamanda ki hali ile kalmıyor sonuçta devir değiştikçe insanlar değişiyor. İnsanlar değiştikçe etnikler değişiyor kültürler değişiyor. Kimileri modernleşicem diye içindeki, kalbindeki insanı kaybediyor. Değişime karşı bir insan da değilim ama bu değişim kötü yönde olunca eski model olarak kalmayı tercih ederim. Şimdiki dostluklar çıkar üzerine kurulu. Bunu en aptal kişi bile fark edebilir. "Hey... Ma... ya... Maya beni dinliyor musun?" sıkıldım eve dönmek istiyorum. Kendimi eve dönünce sıcak bir duşa atsam iyi olucak. "Üzgünüm. Dalmışım." farkında olmadan kelimeler çok umursamaz bir biçimde çıkmıştı ağzımdan.
"Buna hiç şaşırmadım. Neyse bugünlük bu kadar yeter Maya eve dönebilirsin. İki hafta sonra veli görüşmesi var abine haber vermeyi unutma. Gerçi haber vermeyeceğini tahmin ederekten ben arayıp haber vericem. İyi akşamlar. Eve giderken dikkatli ol." sadece öğretmenim olmasına rağmen beni bu kadar düşünmesine gerek yok. Abimle neden benim hakkımda görüştüğünü anlamıyorum. Derslerim kötü değil gayet iyi bir ortalamam var. Öğretmenlere herhangi bir saygısızlık yaptığımda yok. Gerçi yapacak kadar bile umursamıyordum onları. Arkamı dönüp kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda adımımı dışarı atarken nedendir bilmiyorum durduk yere tereddüt ettim ardından kapıyı kapatıp hızlı adımlarla dışarı çıktım.
Güneşin batmak üzereyken gökyüzünde oluşturduğu o kırmızılığı her şeyden çok seviyordum fakat aynı zamanda en nefret ettiğim vakitti. İnsana garip gelebilir bir şeyi aynı anda sevmek ve nefret etmek ama benim için böyledi. Asla hatırlamak istemediğim bir anı hatırlatıyordu bana. Annem ve babamın öldüğü anı. Ben daha ikinci sınıftayken bir okul etkinliğine katılmıştım bu yüzden çıkmıştım okuldan. Abim beni almaya gelmişti. Beraber eve yürürken abim arada bir benimle uğraşırdı ama onunla eve dönemim en sevdiğim yani devamlı bana çikolata, şeker ve dondurma alırdı. Bu yüzden annem ona çok kızardı ama her seferinde gülüp geçerdi annem. Onun o gülümsemesini görmek her zaman beni mutlu ederdi ve suratımda kocaman bir gülümseme meydana gelirdi ne kadar mutsuz olsam bile onun gülüşü sayesinde geçerdi. O zamanda abimle pasta yemiştik gene kızıcaktı ardında her zaman ki gibi babamda söylenicekti. Bunu umuyorduk. Fakat eve vardığımızda tek gördüğümüz şey gün batımında mavi renkte olan evimizin alevler içinde kaldığını görmek oldu. Gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Şoka girmiştim zihnim allak bullak olmuştu. Tek yapabildiğim anne ve baba diye bağırıp ağlamaktı. Abim alevlerin içine dalmak istemişti annem ve babamı kurtarmak için fakat komşular abime izin vermediler onu tuttular. Abimi ilk defa ağlarken ve çaresiz bir biçimde görüyordum. İtfaiye yangını güçlüklede olsa uzun bir süre sonra başka yerlere sıçramadan söndürebilmişti. Söndürebilmiştiler ama iş işten çoktan geçmişti. Yangın benden annemi babamı alıp götürmüştü. Mavi boyalı evimizin mavisinden eser kalmamıştı simsiyah olmuştu. Geçmiş geçmişte kaldı her ne kadar geçmişte olanlar derin ve kapanması imkansız bir yara açmış olsada.
Abim çoktan eve gelmiş, yemek pişirip ve sofrayı çoktan hazırlamıştı. Ellerimi ve suratımı yıkamak için lavaboya gittim. Ardından abimin yaptığı nefis yemekleri yemek için mutfağa doğru gittim. "Hoş geldin normalde bu kadar gecikmezdin ne oldu? Umarım kötü bir şey olmamıştır." sesi nazik ve endişeli geliyordu. "Merak etme abi hiçbir şey olmadı sadece Merry sensei benimle konuşmak istedi." dedim. Abimle aramızda dokuz yaş fark vardı bu yüzden ailemizin başına gelenleri benden daha olgunlukla karşılamıştı. Belki de bu dokuz yaş farkı sayesinde bana hem annelik hemde babalık yapmasını sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Gül
FantasyMutluluk neydi acaba gerçek miydi? ona dokunabilir, görebilir ya da tadına bakabilir miydim? Çığlık çığlığa bağıran yalnızlığımı duyabilecek var mı ona elini uzatabilecek. Tüm dünya adeta maskeli baloda...