Renksiz

43 1 0
                                    

Bir uçurum. Uçurumun altında ki köpüren denizi görebiliyorum. Neden uçurumun kenarında duruyordum bilmiyorum. Rüzgar şiddetli bir biçimde esiyordu adeta çığlık atar gibi. Arkadan bir çift ayak sesleri kime aitti acaba bilmiyorum ama içimden bir ses arkamı dönmemem gerektiğini söylüyordu. Arkamı yavaşça bir şekilde döndüm fakat rüzgar dahada şiddetlenmişti. Saçlarımdan karşımdaki kişisinin kim olduğunu göremiyordum dengemi kaybetmeye başladım. Eyvah bu gidişle aşağı düşücem. 

"Dıdıdı...dıdı...dıdı..." duyduğum tek şey alarmın sesiydi. 

Rüya. Uzun zamandır hiç rüya görmemiştim. Yataktan kalkmak istedim ama kalkamadım üstüme feci bir şekilde ağırlık çökmüştü her tarafım ağrıyordu. Oysa ki dün hiçbir şey yapmamıştım belkide vücudum tembelliğe alışmış olmalıydı. Beyaz okul gömleğimin altına üstünde beyaz çizgisi olan siyah pileli mini okul eteğimi giydim ve ardından üstüne gri uzun kollu okul hırkamı giyip düğmelerini ilikledim. Aynaya bakıp saçlarımı düzelttikten sonra mutfağa gittim. Abim gene mutfakta harikalar yaratmıştı. "Günaydın." dedim. Yüzünde gülümsemesiz bir biçimde "Günaydın." diyerek yanıt verdi. 

"Ne oldu neyin var bugün kötü görünüyorsun." abimi böyle görmek alışıldık bir şey değildi genelde sinirleri alınmış biri gibiydi bazense aklı bir karış havada. 

Duygularını ne bana ne de bir başkasına göstermeyi sevmezdi. Başkalarının onu düşünmesini onun için endişelenip üzülmesini istemezdi bu yüzden devamlı maske takardı. Bu maskeyi sadece kitap okurken, müzik dinlerken ve yalnız kaldığında çıkartırdı. Acaba ne zamandan beri bu haldeydi abim. Sorması bile saçma ne zamandan beri olduğu bariz bir biçimde ortadaydı. 

"Önemli bir şey değil sadece şu sıralar işlerim çok yoğun. Dinlenecek bile vaktim kalmıyor." bunları söylerken suratında zorlama bir  gülümseme olduğu barizdi.

"Ve bu arada, Maya bugün ben geç kalıcam. Akşam beni bekleme ve yemeğini yemeyi unutma." dedi. 

Mutfak birden bire sessizliğe gömüldü çıkan tek ses çatal bıçak sesi ve ocakta kaynamakta olan çayın sesiydi. Bu sessizlik hoşuma gitmemişti. Normalde de çok sesli değildi ama bugün daha farklı bir şey vardı. Abimde bu sessizlikten rahatsız olmalıydı ki 

"Kravatın nerede neden takmadın?"

"Rahatsız edici. ayrıca neden bir kız neden kravat takmak zorunda ki. Saçmalık."

"Okulun üniforması böyle bu yüzden sende takmak zorundasın küçük hanım ve ayrıca çoraplarını da giymeyi unutma."

Abim her ne kadar kuralcı biri olsada onun yeri benim için daima ayrı olucak herkesten. Tabii kuralcı ve titiz birisi olmasa daha iyi olucak.

"Abi bugün kitapçıya gideceğim haberin olsun." lafımı bitirir bitirmez çantamı alıp kapının önüne gidip ayakkabılarımı giydim ve son bir kez aynaya bakıp evden çıktım.

Metro her zaman ki gibi kalabalıktı. Acaba bisiklet mi alsam kendime metrodan daha iyi olur ve spor yapmışta olurum. Çantamdan büyük kitabımı çıkardım savunma büyülerinin olduğu sayfaları çevirip hızla gözden geçirdim.  Bugün sınavım vardı. Eğer krallığın Black Rose birliğine katılmak istiyorsam hiçbir dersten düşük not almamalıydım. Black Rose krallığın en iyi askerlerinden oluşan bir birlik kısacası elit bir birlik. Emirleri sadece kraldan alırlar. 

Okulum krallığın en iyi okullarından biri. Eğer zengin bir ailenin çocuğu değilseniz girmeniz zordur çünkü burs puanları oldukça yüksektir. Tek puan olsa gene iyi yetenek sınavları da ayrı bir konu. Rose akademisinde sınıflar A'dan F'ye kadardır ve tabiki bunlar öğrencilerin seviyesini temsil ederler. A sınıfı en iyisi, B iyi, C orta, D idare eder, E kötü ve F ise en kötüsüdür. Birde elitlerin olduğu S sınıfı var. S sınıfı okulda ki en zeki ve en güçlü on öğrencilerinden oluşan bir sınıf. A sınıfında olmuş olmamın bana hayatın bir lütfu olduğunu söylüyor Dünya. Kendisi çocukluk arkadaşım olur. Aslında bu hayatın bir lütufu değildi. Güçlüyüm ve yetenekliyim. Sadece buydu. 

Sınıfta görünmez gibi bir şeydim. Varla yok arasında. Konuştuğum tek bir kişi bile yoktu. Konuşmaya pekte niyetimde yoktu sonuçta hepsi şımarık zengin züppelerdi. Bu akademi de zengin olmak ezilmemende küçük bir unsur en büyük unsur ise güçlü olmak. Eğer güçlüyseniz kimse sizinle uğraşmaz daha doğrusu uğraşmaya götleri yemez. 

Fizik, tarih ve coğrafya en nefret ettiğim derslerden sadece bir kaçıydı. Gerçi ayrımcılık yapmayı sevmem hepsinden nefret ediyorum.  "Ding..Dong...Dong..." ders zilinin sesi her zaman ki gibi insanın içini karartıyordu. İlk ders matematikti. Ferid hoca tahtaya her zaman ki gibi karmaşık sorular yazıyordu ve anlatarak çözüyordu. Uyumak istiyorum... Gerçekten uyumak istiyorum... Çok sıkıcı. Birden kapı çalındı ve giren kişi Merry hocaydı.

"Rahatsız ettiğim için kusura bakmayın Ferid hocam. Fakat önemli bir duyuru yapmam lazım."

"Müsade sizindir hocam."

"Bugün okulumuza White Rose ve Black Rose birliği teşrif edecekler bu yüzden karşılamayı son sınıf sizler ve S sınıfları yapacaktır. Sizden ricam hiçbir şekilde bir sorun çıkartmamanız ve son derece saygılı olmanızdır." Merry hocanın bu sözleri üzerine sınıfta gürültü çıkmaya başladı.

"Hocam neden Krallığın en iyi ve en tehlikeli birliği okulumuza geliyor?" diye sordu Arashiyama.

"O kadarını bende bilmiyorum. Bu yüzden uyarılarıma dikkat edin." dedi ve çıktı sınıftan. Ardından tenefüs zili çaldı ve blok ders bitti. Daha önce hiç White Rose ve Black Rose birliğinden birisi ile karşılamamıştım. Kalbim heyecandan hızlı bir şekilde atıyordu. Sanki vücudumdan dışarı çıkıcakmış gibi.

Siyah GülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin