Emin olmak için yaklaştı, adamın yüzünü kendine çevirdiğinde gördü felaketi ve
"Sen, sen iyi misin?" Dedi.
Kollarını Ateş'in boynuna sardı. Ateş, ona deliler gibi aşık olan Ateş, itti onu. Alev tekrar sordu.
"İyi misin?"
Asansör durdu ve Ateş indi. Alev öylece bakakaldı. Bir an başı döndü kadının. Sıkıca tutundu adamın gömleğinden. Sonrası karanlık...
Gözlerini açtığında rahatsız edici bir beyazlık karşıladı onu. Berk ayağa kalktı, ağır adımlarla yaklaştı.
"Umarım şimdi daha iyisindir."
Anlayamadı Alev. Kelimeler havada asılı kaldı. Hava ışıksızdı ve üşüyordu. Soğuk bir an sanki. O anda odanın havasını hızla delip geçti sertçe açılan kapı. İçeri giren doktor ve hemşireye takıldı gözleri.
"Alev Hanım. Endişelenmenizi gerektirecek bir durum yok. Bebeğiniz de siz de gayet iyisiniz."diye açıkladı doktor.
Kelimeler anlaşılmaz ve bir o kadar acı vericiydi. Kendinde değildi Alev. Başını geriye doğru yasladı. Gözlerini bembeyaz tavandan ayırmadan sayıklarcasına döküldü kelimler dudaklarından.
"Bebeğiniz... Bebeğiniz..."
Akşama doğru Berk hastane işlemlerini halletmek için odadan ayrıldığında Alev'in ayakları yavaşça yere doğru uzandı. Kolundaki serumu çekti çıkardı. Üzerindeki hastane önlüğünü sertçe fırlattı attı. Çekmeceleri karıştırdı. Bulamıyordu aradığı hiç bir şeyi. Sonunda eline geçen kesici aleti aldı. Ruhunun kanadığını hissetti. Sıcak suyun altına geçti ve neşteri kasıklarına sapladı. Yavaşça yere çöktü. Küvet kanla doluydu.
Berk hastane işlemlerini halletmişti. Odaya doğru ilerledi. Alev yatağında değildi. Kendini suçladı ve panik içinde koşuşturmaya başladı. Banyodan gelen suyun sesine kulak verdi. Kapı içerden kitlenmişti. Kırmaktan başka çaresi yoktu. Kırdı. Kan ve bir çok duygunun oluşturduğu bu fırtına, hiç rahat bırakmayacak mıydı bizi? Onlarca doktor ve hemşire sırayla odaya doluştu. Berk'i dışarı çıkarttılar. Şimdi Alev hayatla ölümü ayıran o çizginin üzerinde, ölüme daha yakın bir yerdeydi.
Bir kaç saat sonra Alev'in babası Haldun Bey buradaydı. Ağlamaktan, uykusuzluktan şişmişti gözleri. Aynı hastanede ikinci kez yandı canı derinden. Daha iki gün önce bataklıktan çekip çıkardığı ve solmaktan kurtardığı ikinci ve son eşini, diğer yarısını kaybetmişti. Şimdi kızı, o inci çizginin diğer yanında, ölümün oldukça yakınında direniyordu. Belki de çoktan teslim olmuştu ruhu. Belki çoktan karanlığa bürünmüştü bedeni. Kim bilir? Matem cennetti onlar için. Matem, cennet.
"Ah, ölümden korkmam, eğer üstüme kokun sinecekse. Mahşer bir düğündür, Tanrı'nın sesi seninki gibiyse. Öldür, bitsin bitecekse bu matem dolu cennet bir kelepçe. Ruhum kanıyor, kalbim eriyor. Haykır, tek ki bir şey söyle. Bu sessiz cerahat, işkence usulca sızıyor kanımdan içeri."
"Son nefesimi doldur dudağıma ve sonra öldür, ruhum özgür kalsın kollarında. Matem son bulsun, cennet cemrem oldukça. Ölüm saf, ölüm candır güzel ellerin değecekse..."
Yoğun bakımın kapısı açıldı. Berk hızla ayağa kalktı. Haldun Bey yavaşça onu takip etti. Ayakta durmakta zorlanır gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEPÇE.
Teen FictionGeçmiş peşini bırakmaz. Tıpkı bir kelepçe gibi. Büyüdüm artık. Kolay kolay pes etmiyorum, üzülmüyorum, seni aklıma getirmiyorum, boş veriyorum,umursamıyorum, geçiştiriyorum. Bazen adından bahsedenleri duyar gibi oluyorum, tanımıyormuş gibi davranıyo...