Alev başını kaldırıp baktığında gördüğü manzara karşısında gülmemek için kendini zor tuttu. Tesadüfün bu kadarı.
"Sizinle daha önce karşılaşmış mıydık , Berk Yiğiter?"
Berk Alev'e ters ters baktı.
"Alev Hanım, sizden ben sorumluyum. Şu gördüğünüz dosyayı, iki saate hazır etmeniz gerekiyor. Daha önce karşılaşıp karşılamamız bu aşamada önemli değil."
Alev o an kendini tutamadı ve bastı kahkahayı.
"Peki, teşekkür ederim, Berk Yiğiter."
Berk muzipçe gülümsedi.
"İyi çalışmalar, Alev Çevik."
Alev masaya oturdu. Dosyayı karıştırdı. İki saatte bitecek bir iş değildi bu. Uslu kızı oynamaktan sıkılmıştı. Pencereye yaklaştı. Çok yüksekti.
"Eğer bu pencereden kaçmaya çalışırsam parçalarımı bulamazlar. Düşün Alev, düşün."
Dakikalar süratle akıp gidiyordu. Alev farklı bir şey denemeye karar verdi. Kapıyı açtı. Berk masada hayattan bezmiş bir biçimde oturuyordu. Berk'e uslu kız gülümsemesi attı ve koridorda ilerlemeye başladı. Bir kol onu kendine doğru çevirdi.
"Umarım kaçmaya çalışmıyorsundur, Alev Çevik."
Alev yutkundu. Bu asistan bozuntusu bugün heyecanın içine sıçacaktı sanki.
"Lavaboya gitmem lazım. Hem sen beni mi takip ediyorsun? Çok ayıp."
Berk pek inanmışa benzemiyordu.
"Yalnız lavabo şu tarafta."
Alev teşekkür etti. Gerilmişti ve ne zaman birileri sinirlerini bozsa yanakları kıpkırmızı olurdu. Önce lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkadı ve rujunu tazeledi. Sonra yavaşça dışarı çıktı, yangın alarmına bastı. Şirkette büyük bir kaos oluşmuştu. Kargaşalardan beslenen Alev, merdivenleri süratle indi ve bir taksi çevirdi. Kurtulmuştu. Sonunda bir aydır hasret kaldığı evine gelmişti. İçeri girdi. Bira şişeleri, şaraplar, viski şişeleri ve şat bardakları yığılmıştı. Alev eline geçen bir şişeyi aldı ve duvara fırlattı.
"Nefret ediyorum sizden."
Telefonu çalmaya başladı. Arayan babasıydı.
"Neredesin sen Alev?"
Haldun Bey neredeyse ağladı ağlayacaktı. Alev ona acıdı.
"Buradayım baba." Dalga geçer gibi konuştuğunda babasının vereceği tepkiyi merak ediyordu.
"Utanman yok mu senin? Gelme bir daha."
Alev bir kahkaha daha bastı.
"Babacığım, evdeyim. Uzanıyorum. Topuklu ayakkabılarım ayağıma vurdu da.
Üzerindeyken dengemi bulmam zor oluyor."
Haldun Bey sinirden köpürmüştü.
"Eminim, senin bu dengesizliklerinin sebebi topuklu ayakkabılarındandır. Artık seni rahat bırakıyorum. İster gel, ister gelme. Umrumda değilsin."
Alev telefonu zafer gülümsemesiyle kapattı.
Konuşmanın en başından beri Haldun Bey'in yanında elleri önünde bağlı, süt dökmüş kedi gibi oturuyordu Berk.
"Efendim, cidden umurunuzda değil mi kızınız?"
Berk her ne kadar çekinmeden sorsa da bu soruyu sonrasında tedirgin olmuştu. Aileden biri değildi, bilmeye hakkı yoktu. Haldun Bey elini Berk'in omzuna koydu.
"Yalan söyledim. Onu ben buraya getiremem. Senin görevin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEPÇE.
Teen FictionGeçmiş peşini bırakmaz. Tıpkı bir kelepçe gibi. Büyüdüm artık. Kolay kolay pes etmiyorum, üzülmüyorum, seni aklıma getirmiyorum, boş veriyorum,umursamıyorum, geçiştiriyorum. Bazen adından bahsedenleri duyar gibi oluyorum, tanımıyormuş gibi davranıyo...