dört

24 12 0
                                    



ᯓ

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

jeongguk

"afiyet olsun."

sevimli bir gülüş ve hafifçe göz kırpış. hayır, normal şartlarda hiç bu kadar sevimli bir çocuk değildim fakat şartlar pek normal değildi.

sabahtan beri daha çok; ne alırdınız, adınız ve afiyet olsun üçlüsü arasında gidip geliyorken ayak tabanlarını hissedemeyecek kadar yorulmuştum. içerideki küçük pufa kendini boylu boyunca atmamak için verdiğim çaba koca bir ödülü hak ediyordu. henüz yapım aşamasında olduğu için işe alınma şansımın daha yüksek olduğunu düşündüğümden günler önce buraya adımı atarken açılışın bu kadar ses getireceğini düşünmemiştim. benim için öylesine bir kafe, öylesine bir garsonluk işiydi ama çalışanı olduğum kafe benim düşüncemin aksine öylesine bir yer değildi. eğer günlerdir insanların seul şubesi için kapısında sıra olduğunu bilseydim bu kadar istekli yalvarmazdım işverenime.

bu değildi, işim bu değildi ve yüksek notlarla diplomalı işsiz olarak aylardır cv vermediğim şirket kalmamışken şimdi garson olarak çay kahve demliyor, taşıyor oluşum ağrıma gidiyordu. hayır işi küçümsediğinden değildi asla sadece kim istemezdi ki işini yapmayı?

daha fazla bekleyemezdim, sürekli bir yerlere cvmi veriyor ve oturup bekliyordum. bu böyle ne kadar devam edebilirdi ki? yarısını ödemem gereken kiralar ve faturalar, benim de doldurmam gereken koca bir buzdolabı ve karşılamam gereken ihtiyaçlarım vardı. sonuç olarak, bölüm birincisi olarak gastronomi bölümünden mezun biri olarak saatlerdir kafenin tekinde çay kahve demliyor bir yandan da servis yapıyordum. üzücü müydü, kesinlikle. paraya ihtiyacım var mıydı, biraz daha kesinlikle çünkü bu ayki kirayı ödemezsem -şakasına diyor olsa bile bazen gerçekten ciddi olduğunu düşünüyordum- ev arkadaşım beni kapının önüne koyacaktı.

"öleceğim!" diye sızlanmam elinde tepsiyle yanımdan geçen nayeon'u güldürdü. o da benim gibi işsizler furyasında takılmaktan ve bir türlü iş bulamamaktan sıkılıp kapıyı çalanlardan biriydi. gerçi çok fazla kişi değildik içeride, iki patronumuzun dışında üç kişiydik. mingyu en son tüttürmek için kaçacak yalan bulmaya çalışıyordu, ortalarda gözükmediğine göre 'astımım var, biraz hava alabilir miyim?' yalanı iş görmüştü.

açık söylemem gerekirse patronlar, pek sevimli insanlara benzemiyordu. herhangi bir şey için taviz vermeyecek oluşları saçlarımızı toplattırmalarından belliydi. benim için bir sorun yoktu tabii de mingyu sabahtan beri alnım çok açık diye söyleniyordu. bu kadar katı olacaklarını sanırım hiçbirimiz düşünmemiştik.

gerçi diyorum ya, muhtemelen daha önce önünden geçtiğim ama pahalıdır diye girmediğim kafelerden biriydi burası. muhtemelen çalışanlarının imajına bu kadar dikkat etmeleri bu yüzdendi. bunu sorgulayacak değildim, paramı alacak olmam bana fazlasıyla yetiyordu zaten.

"dinlen istersen, ben devam ederim."

omzuma dokunan mingyu ile daldığım yerden irkilerek kurtuldum. burnumun direğini sızlatan ağır sigara kokusuyla yüzüm buruştu. bu onu güldürdü, önlüğünü kaldırıp burnunun ucuna değdirdi. "o kadar değil ya, abartma. sanki sen içmiyorsun."

"bunun içmek olduğunu sanmıyorum." dedim gülerek. buram buram sigara kokan arkadaşımın yanında benim biri uzattıkça yaktığım, yanımda paket bile taşımadığım sigara içişim bir alışkanlık bile değildi.

"narkotiği arayacağım."

nayeon'un arkamızdan gelen sesiyle dayanamayıp güldüm bu sefer, yorgunluktan kaslarım ağrıyordu ama belli ki hala bir şeylerden keyif alacak kadar hayata tutunmuş vaziyetteydim.

"ha ha, çok komik."

"ateşle yaklaşmayın uyarısı veren biri için fazla savunmacı değil misin?"

pekala, bu savaşa ortak olmayacaktım.

daha birbirimizle tanışalı bir gün bile olmamış olsa da aramız fena sayılmazdı. gerçi, fena sayılabilecek bir aramız olduğundan da emin değildim fakat kafa insanlara benziyorlardı. birbirimize takılıyor oluşumuz tamamen eğlencesineydi, bir art niyet olmadığı belliydi.

gülüşerek günün kritiğini yapmaya başladığımızda bizi bölen öksürük sesiyle üç yana dağıldık. her birimizin başka işleri vardı işte. mingyu kasada ödemeleri alıyor, ben bir kahve makinesinin başında siparişleri hazırlıyordum, nayeon elinde tepsiyle oradan oraya koşturuyordu.

evet, yoğun ve baş ağrıtıcı bir akşamdı. hatta öyle ki hepimizin tek isteğinin eve gidip yatağımıza gömülmek olduğunu biliyordum. bir sonraki günler işler daha sakinleşecek olsa da bugünü atlatmak önceliğimdi.

fakat nereden bilebilirdim ki 'mükemmel çayla' kafayı bozmuş ve yıllarca onun hakkında 'kırık herif' olarak bahsedeceğim kim taehyung'un birazdan şu kapıdan gireceğini?

ᯥ

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

my strange addiction, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin