1. Bölüm: o yeşil, çok güzel gözleri.

19 1 1
                                    

1. Bölüm
-Geceleri neden gitmesini istemediğimi düşünerek, sabahları telefonla oynarak-
"o yeşil, çok güzel gözleri..."

Bir cuma akşamı, sonunda derslerin bitmesiyle ayaklandım. İlk sınıftan sonra da okuldan çıkmak istiyor, kapıya gidiyordum. Okulda pek bir kişi kalmamıştı, hatta kimse kalmamıştı diye düşünmüştüm ama emin değildim. Belki de ben öyle sanıyordum. Genelde sınıfla pek konuşmadığım için içim rahatken yavaşça sınıfın kapısını aralayıp, 'birisi var mı ?", diye kafamı çıkardım. Bazı sesler duyuyordum ama göremiyordum. "Belki de şizofrenimdir." diye gülerek geçiştirdim. Çıkıp, kimsenin olmadığını düşünerek ilerlemeye başladığım sırada, tam merdivenlerin oraya geldiğimde...

"Açelya!"
Arkamdan gelen sesle olduğum yerde durdum. Kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. Bu benim her zaman tiksindiğim Barış'ın sesiydi. Benim neredeyse İlkokuldan beri kâbusumdu. Her zamanda oldu.

Flash Back
(2015.)

Bundan tam 7 yıl önceydi... evet. İlk okulda 3. Sınıfta, bir anda sınıfa girmiş, Yeni olduğunu söylemişti. Hocadan izin alıp yerine geçerken bana değişik bir şekilde baktığını gördüğümde, birşeylerin değişeceğini biliyor, hissediyordum. Derslerde bile gözünü kısarak bana bakaması hayıra alamet değildi. Kaynaşma konusunda benden iyi olduğu, sınıfla çabucak kaynaşmasından ve onların neredeyse 3 yıldır yanlarında olan birinden daha fazla güvenini kazanmasından belliydi. Ama sonra iyi niyetli sandığım kişiden asla beklemediğim bir şey duyunca şok olmuştum. Tüm sınıfa benimle ilgili asılsız şeyler söylemiş, ve ben bunları çok da yakın olmadığım ama yakın bir arkaşımdan öğrenmiştim. Hakkımda söylediği şeyler o kadar benle alakasız şeylerdi ki inanamamıştım. Ama bizim sınıf 3 yıl yanlarında olduğu kişiden daha çok 1 haftalık kişilere güvendiği için inanmışlar, onlar da yaymışlardı. Benim yapmadığım, hemde asla ama asla düşünmediğim bir şeyi şimdi ise herkes ben yaptım olarak biliyordu. Beni çok ta değil ama yakından tanıyan birkaç arkadaşıma durumu anlattım. Öyle çok sosyal bir insan değildim o yüzden kimseye açıklamak zorunda da değildim. Sadece kendimi yakın hissettiğim 1-2 arkadaşıma durumu anlatmıştım. Birkaçı inanmış, bir kaçı ise 'durduk yere neden böyle bir şey yapsın?' Diyerek yanımdan ayrılıyor, onun tarafına geçiyordu. Neden yaptığını bende bilmiyordum. Bilseydim açıklar mıydım, giden arkadaşıma 'gitme' der miydim, bilmiyorum. Tüm sınıfta güvenlerini 2 günde kazanan kişiye inanıp neredeyse her gün dedikodumu yapıp benden nefret etmeye başlamışlardı. Okul yetmezmiş gibi birkaç hafta sonra bizim mahalleye taşındı. O zaman da tüm mahallenin güvenini kazandı ama bana düşman etmeye çalıştığı zaman bizim mahalle benim nasıl bir insan olduğumu bildiği için -Uydurduğu çok belli olan benim hakkımda uydurduğu asılsız iddialara- bizim mahalle inanmadı. Ama orda da ailemle tanıştı. Ailesi de ailemle tanışınca iyice kabus oldu. Neredeyse her gün bize geliyor, ve orda da gözlerime, bana değişik bir şekilde bakmaya devam ediyordu. İlk okul bu şekilde düşmani bakışlarıyla geçtikten sonra ilkokulun bitmesine birkaç gün kala mutluydum. Barış'ı bir daha görmeyecektim, bir daha bana öyle düşman düşman bakamayacaktı, bir daha kimseyi bana düşman edemeyecek derken, gerçekten asla beklemediğim bir şey oldu. Barış'la aynı ortaokula düşmüştük. Tabi ya! Aynı mahalledeyiz. Doğal olarak bizim okuldan ayrılanlar aynı okula kaydı geçiyordu. Ben bunu nasıl düşünememiştim. İşte bu gerçek kafama dank ettiği an, okulda onu tekrar gördüğüm an, en kötü anlardı. Ama kötünün de kötüsü varmış. Ortaokul ilk okuldan daha kötü geçmiş, hatta hayatımın en kötü dönemi olabilirdi. Barış sürekli olarak bana beni sinir edecek davranışlarda bulunuyor, aşağılayıcı sözler kullanarak beni küçük düşürüyordu. Hareketlerine sinir olur, 'yapma', 'napıyorsun ya'... derdim ama cevap vermez, gülerek yanımdan giderdi. Bir sene de bu şekilde geçmiş, yaz tatili gelip çatmıştı. O tatilde Barış ve ailesi köylerine gitmeye karar verdiler. Biz de onların yakın bir komşusu olduğumuz için giderken onları yollamaya karar vermiştik. Barış asla gitmek istemiyor gibi gözlerime yalvararak bakıyor, bir şey yapmamı istiyor gibiydi. Sanki 'bir şey söyle onlara, köye gitmek istemiyorum.' Der gibi bakıyordu. Ne kadar içim cız etse de, Barış'ın bana yaptığı şeyler aklıma gelip beni sinirlendirince, çok beklersin gibi bir bakış attıktan biraz sonra Barış'ı arabaya bindirdiler. Ama Barış normal bir insan gibi koltuğa oturmak yerine, arabanın arka camından gittiği için üzüldüğü belli olan o yeşil, çok güzel gözleriyle bakmıştı bana. Bir yandan da bir şey söylemediğim için kızgın gibi bakıyor, bakışlarını çözemiyordum. Gidene kadar o güzel gözleriyle beni izledi. Araba gözden kaybolduğunda rahatlamam gerektiği hâlde içimde bir şeyler hissettiğimi fark ettim. Sanki gitmesini istemiyordum, içimde bir burukluk oluştu. Neredeyse nefret ettiğim kişi, yani Barış gidiyor ben ise mutlu olmak yerine mutsuzdum, moodum düşmüştü. Bende kafamı dinlemek amacıyla kendimi telefona vermiştim. Çünkü Barış'ın bana bu takıntılığı beni o kadar rahatsız hissettiriyordu ki dayanamıyordum, ama bir yandan da gitmesini istemiyordum. Bu yaz tatilini ; Geceleri neden gitmesini istemediğimi düşünerek, sabahları telefonla oynarak geçirdiğimde, 3 ay boyunca iyice içime kapanmıştım. Ama bu 3 ay çok hızlı geçmişti. Köyden gelmişlerdi...

Flash back end.

Arkamdaki sesin onun sesi olduğunu anladığımda, okulda hiç kimse kalmadığı için arkamı dönmeden ilerleyecektim ki tekrar o tanıdık sesi duydum.

"Açelya, Bekle orda!"

Yavaşça derin bir nefes aldım, gözlerimi kapatıp açtım ve yüzümde bir gülümsemeyle arkamı döndüm. Fakat bu gülüşün sahte olduğunu ikimizde iyi biliyorduk.

"Efendim."

"Neden kaçıyorsun ? Korkuyor musun yoksa ?"

Sonlara doğru ağzındaki gülüşüne ne kadar gıcık olsam da cevap vermek zorundaydım.
"Yoo,"

Yüzümdeki gülüşü söndürdüm birkaç saniye gözlerine baktıktan sonra tekrar gülümsedim.
"Senden neden kaçayım ki ?"



Yanında birkaç arkadaşı vardı, bu yüzden sarhoş gibi bir hâli vardı. Yavaş yavaş yanıma yaklaştı. Aramızda 1-2 adım kalınca yüzünü yüzüme yaklaştırıp, fısıltılı bir sesle ama duyabileceğim bir şekilde, konuşmuştu.
"Bilmem."


Ve yüzünü yüzümden uzaklaştırırken gözlerimin içine derin derin baktı. Ellerini arkada bağlamış, dik bir duruşu vardı.

"Off, seninle uğraşamam şu an da. Yapacak daha önemli işlerim var."

Arkamı dönmüştüm, yorgundum. Uğraşamazdım, cevaplarını veremezdim. Eve gitmek için yol aldım.

"Nereye!"

"Müsadenizle eve gidiyorum!"

Arkamdan kahkaha attığını duyabiliyordum. Ben ise ona göz devirerek okulun merdivenlerin inecekken çantamda hissettiğim titreşimle olduğum yerde durdum.

Annem
-Çıktın mı okuldan?
(Görüldü 16.58)

Siz
-Okuldayım anne, Şimdi çıktım. Geliyorum.
(Görüldü 16.59)

Annem
-Tamam bekliyorum.
(Görüldü 17.00)

Hissettiğim titreşimin kaynağının annem olduğunu anladığımda bir anda yüzümde neşeli bir gülücükle telefona bakıyor, anneme cevap yazıyordum. Konuşmamız bitince, titreyerek beni sıçratan telefonumu tekrar çantama koyup merdivenlerden inmeye devam ediyordum ki arkamdan birisi sırtıma vurana ve afallayana kadar.

"Napıyorsun y-"
Diyemeden sırtımda tekrar ağrı hissedince, hafif bedenim okulun da verdiği yorgunlukla bu minik acıya dayanamadı. Merdivenlerden yuvarlanınca aşağıda gözüm kapanmadan önce beni kimin ittiğini görmemle gözlerim kapanmıştı.
Beni iten kişi Barış'ın yakın arkadaşlarından Rüzgar'dı. En son bayılmadan önce duyduğum birkaç ses tanıdık, bazıları boğuktu. Tanıdığım sesler Barış'ın bağırış sesleri ve Barış'ın yakın bir diğer arkadaşı Metin'in sesiydi. Sonra kapkaranlık bir yer ve sessizlik.

Aşkın Kalpteki İziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin