"Şimdi ananı laciverte boyadım" diyip yumruğumu suratına geçirdim. Ani hareketimle geriye sendeleyip ringdeki tırabzanlara tutunmuştu."Ne o Jeon Jeongguk? Yediremedin herhalde, şimdi de kendince hıncını mı almaya çalışıyorsun? Omo! Kıyamam..." dedi piç kurusu Mingi. Üstelik bunu yaparken pişkince suratıma bakıyordu.
"Gerçekten anlamayacağımı falan mı zannettiniz? Yarım aklınızla hem de?" Üstlerine yürümeye başladığım anda sinirli bakışları benimle kesişti. Tükürükler saçarcasına konuşuyordum ve birazdan sol gözünü de morartacağım yumruğumu iyiden iyiye sıkıyordum.
"Arkanızda iz bırakmamanız gerektiğini öğrenemediniz galiba?" demiştim ağzımın içinde dilimi çevirip. Tepemin tasının atmasına son üç saniye kaldığına kalıbımı bile basabilirdim.
"Özellikle de senin gibi bir dalyarak için zor bir iş olmalı değil mi?" deyip yan tarafındaki gevşeğe yönelttim sorumu. Boş olan ringde sesim yankılanırken sinirli bir şekilde elimi saçlarıma daldırdım.
"Cevap versenize lan, diliniz götünüze mi kaçtı? İzzetini siktiğimin piçleri, ben sikmeden açın o pis ağzınızı. Size diyorum! Konuşsanıza lan!" Ellerim tir tir titriyordu ve gözümün önüne siyah baloncuklar gelmeye başlamıştı. İçimdeki öfkeye rağmen gevşek gevşek gülen Mingi'ye bir yumruk daha geçirdim.
Böyle bir hatanın kariyerine ne kadar zarar vereceğini tahmin etmemiş olmalıydı ya da gözü kariyerini bile tehlikeye atacak kadar kararmıştı.
Sonuçta hiçbir sporcu doping gibi bir illeti kullanıp, yakalanmayı göz ardı edecek kadar salak değildi.
"Benimle kapışmak için böyle bir adilik ancak size yakışırdı zaten" dediğim anda neden böyle bir ortamda olduğumu sorguluyordum. Kafası ile aynı renge dönen mingi konuşmaya başladı
"Çıkar bakim ağzındaki baklayı Jeon. Ne bu artistlik?" dediği anda bu pişkinliğin nereden geldiğini sorgulamaya başladım. Sol elimin serçe parmağı benden bağımsız bir şekilde harekete geçerken sağ elimle kafamı ovaladım. Elime gelen kırmızılıklara aldırmadan kafamı kaldırdım ve üstüme doğru geldiklerini görüp savunma pozisyonu aldım. Hala burada ne sikime durduğumuzu sorguluyordum ve şu saçmalığı bitirip bir an önce şu işten sıyrılmak istiyordum.
Aynı onun gibi dişlerimi göstererek sırıtıp zehirli kelimelerimle içine ilmek ilmek korkuyu işledim.
"Hipodromdaki at gibi içtiğin dopingi başkaları duysa neler olurdu sence Mingi?" diyerek dudağımı ısırdığımda eş zamanlı olarak göz de kırpmıştım. Aptal bir boks ringinde birbirimizi delicesine döverken hala ama hala sataşıp duruyorduk. Üstelik bu Changbin denen göt nerede kalmıştı? Tek başıma bu iki sikiği idare ederdim elbet ama adil oynamıyorlardı.
Renginin dönüşüne an be an şahit olduğum Mingi, sinirden dişlerini sıkmaya başladığı zaman çenesi de zangır zangır titriyordu. Kaç yıllık düşmanım bilmediğim hareketi kalmamıştı. Şerefsizliğin kitabını yazsa ödül alacak olan ben de keyifle izliyordum onu ancak sırıttığım zaman dudağımın kenarındaki yara bana yalnızca acı veriyordu.
Yanındaki San'ın fısıldadığı şeyle keyfi yerine geldiğinde suratında muzip bir ifade vardı. Kısa pembe saçlarıyla kaçkına benziyor, yüzündeki yaralarla iğrenç görünüyordu. Aklına ne gelmişti ki bu denli keyiflenmişti? Tahmin etmem lazımdı ancak düşünme yetimi kaybetmiş gibiydim. Ne yazık ki düşmanımı hala tam tanıyamamıştım. Belki bir bu kadar sene daha geçirirsek karı kocalar gibi didişmeye devam edebilirdik.