Giriş - 🍁

38 2 3
                                    


Ay ışığının vurduğu yolda, sessizliğin ortasındaki tek gürültü nefes seslerine eşlik eden çıplak ayaklarının zemine her değişinde çıkardığı tiz sesti.

Bir süre sonra ayaklarının dibindeki çakıl taşlarının yarattığı kesikler yüzünden yürüyüşünde aksaklık olmaya, içine çektigi derin soluklarin yerini ise kesik kesik nefesler almaya başlamıştı. Ne kadar süredir koştuğunu bilmese de diyaframındaki ağrı ona bunların uyarısını vermişti.

Bir anda ıssız yoldaki -kendi nefes ve ayak seslerini saymazsa- sessizliğin yerini çılgın bir kahkaha aldı. Muhtemelen şu an biri görecek olsaydı delirdigini düşünürdü. Üzerindeki düz siyah t-shirtü ve dizlerinin bir karış yukarısında biten lacivert renk şortu ile kollarını iki yana açıp deliler gibi gülmeye başladı. Kahverengi ve koyu sarının ahenk oluşturduğu -biraz- uzun saçları rüzgarda havalanırken abartılı kahkahaların yerini bağırtı ve gözyaşları aldı.

Durup gökyüzüne bakıp dolu dolu bir bağırtı gönderdi. Yine birisi bu sesi duyacak olsaydı ciğerlerinin parçalandığını düşünebilirdi. Koşmaya başladığı ilk dakikalarin aksine şu an düz ve güzel bir yolun ayırdığı her iki tarafında sık ağaçların bulunduğu ve o ağaçların arasında yer yer muhtemelen sahiplerinin kış aylarında uğradığı kışlık evler vardı.

Şu an için bu evlerde kimsenin olmaması şansıydı, ya da tamamen şanssızlığıydı. Nefesini ve ağlayışını kontrol altına aldıktan sonra önünde 2 seçeneğinin olduğunu gördü. Yol iki taraf ayrılıyordu, sağ ve sol.

Tahminince yarım saatten fazladır hiç durmadan koşuyordu ve nihayet tehlikeden uzaklaştığını düşündüğünden hangi tarafa gideceğini düşünmek epey uzun sürmüştü. Ama izlediği korku filmlerindeki gibi gideceği yolda karşısına çıkacak olan arabaya sığınıp aslında kaçtığı kişinin kollarına düştüğünü öğrendiğindeki gibi çaresiz duruma düşmek istemiyordu. Temkinli bir şekilde ilerleyip iki yola da baktı. Gözlerini kapatıp kalbinin sesini dinledi. Gözlerini açtığında sol yola doğru yürümeye başladı. Bu yoldan emindi. Bu yol onu özgürlüğüne kavuşturacaktı. Ailesine, evine, arkadaşlarına, daha sayamadığı birçok şeye.

Byun Baekhyun. Bu gece, 3 yıllık esaretinden kurtuluşunun mutluluğuyla, yıldızlı gökyüzünün altında, gecenin serinliğinde, yüzündeki kurumuş tuzlu sıvı ve yaraların olduğu ayak tabanlarını yere emin bir şekilde vura vura, az evvelki delice kahkahadan ziyade hafif tebessüm ile ilerlerken şehrin ışıkları ve gecenin bitmek bilmeyen temposu onu karşılarken her şeyin bittiğini kendine itiraf etti.

'Kurtuldum, bitti. Özgürüm artık.' dedi.

O saatlerde iki katlı ahşap evinin, büyük yatak odasında uyanan Park Chanyeol. Tıslarcasına bir ses çıkararak bulunduğu yerden kalktı. Eli otomatikmen kafasının arkasına gitti çünkü büyük bir acı hissediyordu. Sanki kafasını testere ile kesiyorlarmış gibi bir hissiyat. Eline baktığında lanet getirdi, odanın loş ışığında bile elindeki sıvının kan olduğunu anlamıştı. Anlamaması aptallık olurdu zaten. Etrafına bakındı ve hemen ayaklarının dibindeki vazo kırıklarını gördü, tuzla buz olmuştu. Farkındalık sadece birkaç dakika içinde yaşanan olayları hatırlamasına sebep oldu ve hızlıca evin alt katına indi.

"Baekhyun!"

Endişesi ve kafasındaki darbe yüzünden olan sersemliği ile evin her yerini aramaya ve tekrar tekrar aynı kişiye seslenmeye devam etti. Çatı katından bodrum katına kadar her yeri didik didik aramıştı. Bir sonuç elde edeceğini sandığı için iki kelimesinden biri getirdiği lanet ile alakalıydı. Mutfak tezgahınin yanında durduğunda derin soluklar alıp ne yapması gerektiği hakkında düşünmeye başladı.

Birilerini arayıp yardım isteyebilirdi. Öyle yapmalıydı. Cep telefonunun hâlâ kırıkların olduğu yatak odasında olduğunu varsayarak merdivenlere yöneldi. Fakat yaptığı ani hareket ve aldığı darbe yüzünden dengesini kaybetti ve merdivenin trabzanına tutundu. Gözlerinin önünde siyah lekeler hareket ediyor, ışıklar parlıyor ve tekar kararıyordu. Diğer eliyle şakaklarını ovdu gözlerinin önünde dans eden parıltılar gitmeyince sinirle bu defa ovduğu yere sert darbelerle vurmaya başladı. O an aklına, çocukluğunda tüplü televizyonları çekmeyince her iki yanından vurulduğunda çalışacağını düşünen anne babasının olduğu eski anıları geldi. Ne kadar vururlarsa vursunlar o ekrandaki karıncalanma görüntüsü gitmezdi. Chanyeol için de öyleydi, hiçbir işe yaramamıştı.

Dengesinin yanı sıra gittikçe bilincini de kaybeden Chanyeol, merdivenlerin dibine yığılıverdi.

O gece her ikisi için de karanlıktı. Ama biri o karanlıkta umut, diğeri ise korku görmüştü.

İlk yazı deneyimim değil ama bir şeyler yazmaya çalışıyorum ve kafamda bir hikaye belirledim, tabi sadece kabataslak ama bunu yazabilir miyim bilmiyorum umarım güzel olur.

Gölgedeki // chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin