2. Bölüm "Sen Benim Canımsın"

20 2 0
                                    

"Gök gürültüsü, ölümün habercisiydi. Yağmurun değil."

Bölüm şarkıları:  Uyku | Son Feci Bisiklet 

Göksel | Sen orda yoksun

Belki de şu an ağlamamam buradaki insanların tuhafına gidiyordur. Bilemiyorum. Ağlamama nedenimi çok iyi biliyordum. Babam ben küçükken yere düşünce, yada her hangi bir şeye ağladığımda bana şunu derdi; 'Sen sakın ağlama. Hayat sana çok oynayacak, çok şey kaybedeceksin ama sakın ağlama. Ağlarsan o gözyaşların benim canıma iğne gibi batar, canımdan can gider. Ve sen güzel kızım, sen benim canımsın. Senin zarar görmeni istemem. Şu an bu sana saçma gelecek ama büyüdükçe beni anlayacaksın.'

Ama babam bana onu kaybedeceğimi söylememişti.

Ama ben benim değil ki, babamın zarar görmesini istemiyordum.

Ve şu an babam yoktu, hayatın yükü omuzlarımdaydı. Hayatımın acıları omzuma yük gibi binmişti.

Yeşil gözlü çocuğa yürürken kafam çok karışıktı. Amir denilen adamın önünde durduğumda boy farkımız şaşırtıcıydı. Kısa bir kadın değildim, aramızda tahminen 5-6 santim fark vardı. Belki de daha fazla, bilemiyordum.

Yağmur hafifçe çiselemeye çoktan başlamıştı. Kömür rengi saçları hafifçe anlına dökülüyordu. Yeşil gözleri, açık bir yeşil değildi. Koyu yeşildi. Konuşmamı bekler gibi bir ifadeyle kafasını öne eğdi.

"Erkenden toplantı yapacaklarını biliyor muydun?" dediğimde alayla güldü. Sadece bir soru sormuştum. Alaya alması ayrı bir saçmalıktı. Ama bu alaylı gülüşte kader vardı. Gözleri yorgun bakıyordu.

"İnan bana küçük, haberim olsaydı onları durduracak ilk kişi ben olurdum. Toplantı ya da şirket umurumda bile değildi. Benim umurumda olan babamın ve Baran amcanın canı olurdu."

Babamı tanımasına şaşırmıştım. Çünkü ben onun babasını yani Özgür Dinçerle bile yüz yüze gelmemiştim. Sadece babamın bana ve abime anlattığı kadar biliyordum. Ama abim Özgür Dinçerle konuşmuşluğu vardı.

Abim yanımıza doğru yürüdüğünü görünce başını dik konumu getirdi. Yağmur hafifçe saçlarımı ıslatıyordu.

Bugün benim yerime gökyüzü ağlıyordu.

Abim yanımıza ulaştığında elini Amir'in omzuna koyup destek verircesine sıktı. "Başımız sağ olsun kardeşim." Dediğinde Amir kafasını hafifçe salladı. Bir deniz gibi dalgın görünüyordu. Deniz dalgalanırdı değil mi? Dalgın görünmezlerdi değil mi? Ben niye dalgın görüyordum?

"Dostlar sağ olsun kardeşim." Dedi Amir. Beraber konuşacakları olabileceğinden yanlarından uzaklaşmak için arkamı dönmüştüm ki abim bana seslendi.

"Burada durmana izin veremem, eve git Beste. Araba kullanacak halde değilsin taksiyle git." Dediğinde kaşlarım çatıldı. Başımı omzumdan arkaya çevirdim.

"Gideceğimi kim söyledi abi? Gitmiyorum, babamın cesedini görmeden gitmiyorum!" onun konuşmasına izin vermeyerek hızla yürümeye başladım. Arabanın yoldan çıkıp deniz düştüğü yerin biraz ilerisine ağaçlıkların oraya gittim. Küçük bir bank vardı denize bakıyordu. Hemen önünde ise uçurum vardı, hiçbir önlem alınmamıştı.

Buruk bir gülümsemeyle banka oturdum. Tırnaklarımı avuç içime bastırdım.

Acı vardı, his yoktu.

KARA DELİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin