Kızıl saçlı hala şoktan çıkamamıştı. Kısacık bir süre içerisinde romanlara konu olacak kadar çok şey yaşanmıştı. Yıllar önce tüyüp giden partneri bir anda karşısına çıkmış ve tekrar birlikte çalışacaklarını söylemişti. Binlerce kez dilediği anlamsız özürler de cabasıydı. Kalbine söz geçirmekte zorlansa da beyni bunun bu kadar kolay olmayacağının farkındaydı.
Kısa "hasret giderme" seanslarının ardından Chuuya'nın kendisini kapı dışarı etmesiyle de tekrardan gitmişti. Ve giderken kırk yıl düşünse aklına gelmeyeceği bir şey bırakmıştı ona. Chuuya'nın aslında yıllardır hayalini kurduğu, ama kendine itiraf edemediği bir şey.Bir öpücük... Tamam, belki sadece yanağına bıraktığı minik bir buseydi. Ama neden? Neden yaptı?
Genç adam ince parmaklarıyla yanağına dokundu. Sevdiği adamın, hayallerini süsleyen kadife dudaklarını değdirdiği yere.
Saçlarıyla aynı renge bürünmüş yanakları cayır cayır yanıyordu. O andan beri içinde uçuşan kelebekler durmak bilmiyordu. Tuhaf hissediyordu...
Sinirliydi. Üzgündü. Şaşkındı. Her şeyi aynı anda hissediyordu. Duvara geçirdiği sert yumrukla duvar içine çöküverdi."Siktir." Hayır... Yine kendini kaybediyordu. Yine hislerinin onu ele geçirmeye başlıyordu. Herhangi bir zayıflık belirtisi göstermek onun için ölümden beterdi, buna izin veremezdi. Kendisini kontrol altına almalıydı.
"Chuuya... Ne zaman kendini kontrolü kaybedecek gibi hissedersen, bu deftere yaz."
Ane-san'ın sesi kulaklarında yankılandığında duygu karmaşasından adeta kör olmuş gözleri açıldı. Doğruca salona koştu. Defterini almak için masaya yöneldiğinde defterin orada olmadığını fark etti. Doğru ya...
Dazai'yle ettikleri hiddetli kavga esnasında (tek taraflı bir kavgaydı bu, kumral genç hiçbir şekilde karşı koymamıştı ona) alıp evin bir köşesine fırlatmıştı.
"Hay sokayım böyle işe."
Evin her köşesini didik didik aramaya başladı. Yarım saat, bir saat geçti. Ama nafile... Defter hiçbir yerde yoktu.
Gelirken tonla para bayılıp aldığı ithal şarap, evin parkelerini kan kırmızısına boyamışken bir de defterini bulacağım diye evin iyice altını üstüne getirmişti.
Sonunda umudu kesip aramayı bıraktı ve soluklanıp kendini kanepeye attı.
"Siktiğimin defteri. En çok ihtiyacım olduğu anda nereye kayboldun?" diye söylendi kendi kendine. Ama bu sözleri sarf ederken kastettiği şey gerçekten defteri miydi, yoksa bir başkası mı..?
Kanepede sırt üstü uzanırken elinin tersini alnına yasladı. Birkaç dakika içinde gözleri yorgunluktan kendi kendine kapanıvermişti bile...
...
Birkaç saat sonra pencereden süzen gün ışıklarıyla uyandı. Yavaşça aralanan gözleri önce etrafta, sonra kendi üstünde gezindi. Söylenerek yattığı yerden doğruldu.
"Lanet... Kanepede uyumuşum." Güzelce bir gerinip tutulan kaslarını rahatlattıktan sonra ayaklandı. Duvardaki saati kontrol etti. 05.40. İyi, en azından vakitlice uyanmıştı.
Chuuya izin günlerinde sabahın bu saatlerinde uyanıp koşuya çıkmayı çok severdi. Ruhunun dinlendiğini hissettiği, boğucu düşüncelerinden sıyrılabildiği nadir anlardan biriydi onun için koşmak ve spor yapmak. Hayattan hıncını bu şekilde alıyordu sanki.
Akşamdan kalma kıyafetleriyle uyuyakaldığından hemen üzerine eşofmanlarını geçirdi, saçını topladı. Uzun saçları, terlediğinde onu rahatsız ettiğinden spor yaptığı zamanlar hep toplardı saçlarını. Chuuya saçlarını topladığında Dazai muzipliğine hep oynardı onun kızıllarıyla. Yüzüne düşen tutamları düzeltir, kulağının arkasına atardı. Sonra da...
Eh, her zamanki Dazai. Onu sinirlendirmek için saçını tamamen bozup kaçardı, Chuuya ise dakikalarca onu kovalayıp hırpalardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
north star | soukoku.
Fanfic"but when it's said and done, i'll be the north star that takes you home." !küfür, hassas mental bozukluklar, ağır cinsellik, smut!