İçerisi Osmanlı döneminden kalma kitaplar ile dolu,yerde Kırgızistan'dan hediye olarak gönderilen,üzerinde ata binmiş okçu nakışlarının kırmızı-siyah iplikler ile işlendiği halının olduğu ve ay ışığının aydınlattığı ofisinde oturmuş,gök mavisi kadar mavi gözlerini,hemen önünde duran "Küçük Kafkas" haritasına dikmiş,son dönemlerde olan olayları kendi kendisi ile tartışıyordu Türkiye.Şimdiye kadarki tüm planları tutmuştu,işgalciler ülkeden kovulmuştu,lakin anlaşılan bazıları kaybetmeyi bu kadar uzun süre sonra bile kabullenememişti.Hala Türkiye'nin işlerine karışmaya ve onu sıkıştırmaya çalışıyorlardı.Bu iyi olmamıştı,Türkiye bu savaştan sonra dikkatini Azerbaycan'a yöneltmeyi planlamıştı,Bakü gelecek haberi bekliyordu.Lakin malum sorun yüzünden,kız kardeşi ve kendisini ayıran,aynı zamanda kendi ırkının temsilcilerine kan yutturan bir devlet ile yakınlaşmak zorunda kalmıştı.Öte yandan eğer Türkiye bunu yaparsa,bu malum devletlerin geri adım atmasını sağlaya bilirdi,sonuçta,hiçkimse boğazlarda Sovyetler Birliğini görmeyi istemezdi.Köşeye sıkışmıştı,ve sadece bir çaresi kalmıştı,lakin kız kardeşinin ve dolayısıyla onun düşmanı ile ittifak kurmak,hatta onunla aynı oksijeni çekmek bile Türkiye'ye zor geliyordu,Sovyetin ikiyüzlü bir alçak olduğuna çokça kez şahit olmuştu,hatta Türkiye'nin toprakları üzerinde hak iddia etmişti.Kafasını elleri arasına aldı,ince yapılı uzun parmaklarını saçında gezdirdi,bu Türkiye'nin stres olduğunda kullandığı sakinleşme yöntemlerinden birisiydi.Türkiye düşünceler içinde boğulurken,odanın kapısı iki kez hafifçe tıklatıldı.
??? : Gire bilir miyim efendim?
Türkiye kapının arkasından gelen sesi onayladı.İçeri 1.70 boylarında,kafasında silindir şapka olan,kahverengi bir takım elbise giyen,Türkiye'nin de çok önemsediği hayırsever ve siyasilerden biri olan Ömer bey girdi.Ömer beyin yanında,kafasında fese benzeyen lakin fes olmayan,oldukça uzun boylu,bir general gibi giyinmiş bir adam vardı.Türkiye adamın Türk olduğunu,üniformasının kemerine geçirdiği,üzerinde küskün butaların işlendiği,ve ayet'el kürsi'nin yazılı olduğu,altından yapıldığını tahmin ettiği bir kına sahip hançeri ile anladı.Adamın keskin hareketleri ve iri yapısından,onun Azerbaycanlı bir kaçak (işgal dönemlerinde dağ başına kaçan,kendisine yandaş arayan silahlı gruptaki insanlar) olduğunu anlamıştı.Ömer bey Azerbaycanlı kaçağı göstererek konuşmaya başladı.
Ömer bey : Hayırlı akşamlar dilerim efendim.Affedin sizi bu saatte rahatsız ediyorum lakin,bu görmüş olduğunuz beyefendi Bakü'den bize mektup getirmiş.
Türkiye : Teşekkürler Ömer efendi,verin lütfen.
Kaçak silah tutmaktan kabarmış,ve artık dağ hayatının bir kuralı haline gelmiş yaralar ile dolu,lakin hala sıcaklığını kaybetmemiş elinde sıkıca tuttuğu mektubu bizzat Türkiye'ye verdi.Mektubu verirken Türkiye kaçağın gözlerinin ona bakarken heyecanla parladığını gördü.Bu parıltıyı biliyordu Türkiye.Bu çocuk heyecanlı,kuş yürekli parıltı umut parıltısıydı.Türkiye mektubu aldı,ve kaçağa sıcak kanlılıkla gülümsedi.
Türkiye : Ömer bey,sizden rica etsem,biricik kız kardeşimin bu asil vatandaşını İstanbul'daki konağında misafir ede bilir misiniz? Lütfen burda olduğu müddetçe,yediği önünde yemediği arkasında olsun.
Ömer bey : Elbette efendim! Uzun zaman sonra kendimizden olan birisini ağırlamak beni çok mutlu eder!
Türkiye ikisini de yolladı,ofis kapısı dışına geçildiğinde Ömer bey elini kaçağın boynuna attı.
Ömer bey : Sen hiç menemen yedin mi?
Kaçak(İbrahimxəlil) : Mənəmən? Mən bilmirəm o nədir qardaş,yeməmişəm.Mən ancaq kələ və bir də bulgur yeyərəm
(Tercüme: Menemen? Yok biraderim,ben onun ne olduğunu bilmiyorum yemedim hiç.Ben sadece bulgur ve erkek dana yerim)Ömer bey : Bak ben sana ne menemen yapacağım,bağımlı kalacaksın,şübhesiz böyle bol soğanlı bir menemen,hemen yol yorgunluğunu alacaktır.
Kaçak İbrahimxəlil : Madam sən elə deyirsən...
(Sen öyle diyorsan)Kaçak ile Ömer bey İstanbul'a doğru yola koyulmaya hazırlanırken,Türkiye odasında kız kardeşinden gelmiş,satırları inci gibi dizilmiş mektubu okuyordu
"Dəyərli dadaşım və müttəfiqim Türkiyə,son zamanlarda baş verən naxoş hadisələrdən xəbərdaram.Qəza,bizə yeni bir imtahan gətirmişdir,və bunun üstəsindən gəlmək üçün,gərəkdir ki,Türkiyə Cümhuriyyəti,Sovet Sosialist Respublikası ilə danışıqlar yeritməyə və əlaqələr saxlamağa başlasın.Mən bilirəm ki əziz bacım,heç vaxt biz ikimizi ayıran bir vandal ilə eyni tərəfindən vuruşmaz,lakin başqa çarə yoxdur.Əgər siz,Sovet İttifaqının səhnədə tək qaldığı bir dövrdə,onunla siyasi münasibətlər yaratsanız,şəksiz ki,Sovet höküməti öz ərazisində yaşayan Türk xalqlarına qarşı daha yumşaq rəftar etməli olacaq.Və Türkiyənin adı bütün Türk ölkələri arasında yayılacaq,bu da onlarda müstəqillik arzusu oyadacaq.Bilirdin mi? Bəzi Türk dövlətləri Türkiyənin ingilis işğalında qaldığını düşünür...
Və sənəd xahiş edirəm ki,məktubu gətirəni,yəni-İbrahimxəlili öz torpaqlarına qəbul edəsən.Onu buraya geri göndərməyəsən.İkinizdə bizdən yana narahat olmuyun,biz həll edirik."İmza : AXC
Türkçe :"Sevgili kardeşim ve müttefikim Türkiye, son günlerde yaşanan tatsız olayların farkındayım. Kader bize yeni bir sınav getirdi ve bunu aşmak için Türkiye Cumhuriyeti'nin Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile müzakerelere başlaması ve ilişkilerini sürdürmesi gerekiyor. Biliyorum ki sevgili kız kardeşim bizi ayıran bir vandalla asla aynı safta savaşmaz ama başka yolu da yok.Siz Sovyetler Birliği'nin sahnede yalnız olduğu bir dönemde onunla siyasi ilişki kurarsanız, Hiç şüphe yok ki Sovyet hükümeti topraklarında yaşayan Türklere karşı daha hoşgörülü davranacaktır.Ve Türkiye'nin adı tüm Türk ülkeleri arasında yayılacak ve bu onlarda bağımsızlık arzusu uyandıracaktır.Biliyor muydunuz?Bazıları Türk devletleri, Türkiye'nin İngiliz işgali altında kaldığını zannediyor...
Ben de rica ediyorum ki mektubu getiren kişiyi, yani İbrahimhalil'i ülkenize kabul edin, onu buraya geri göndermeyin, bizi merak etmeyin, biz hallederiz."İmza: AXC
Mektubu katladı,ve masasının üstüne koyup,sandalyede yayıldı Türkiye.Kız kardeşindem gelen mektup da,Türkiye'yi destekler nitelikteydi.Madem öyle,Türkiye artık ne yapması gerektiğini iyi biliyordu,en kısa sürede Moskova ile müzakereler başlayacaktı.
...
Ömer bey ile İbrahimxəlil yemek masasında karşı karşıya oturmuş yemek yiyordu.Masa çeşitli yemekler ile donatılmıştı,masada bir tek kuş sütü eksikti.Ömer bey durmadan İbrahimxəlilə farklı yemekler yedirtmeye çalışıyordu,ilk kez kendisini arkadan bıçaklamayacağına emin olduğu siyasi bir konuk ile bir kaç gün geçirecekti,bu da onu epey heyecanlandırmışrı.Ömer bey İbrahimxəlil'e bir sürü soru soruyor,İbrahimxəlil ise bıkmadan yanıtlıyordu.
Ömer bey : Senin kaçak olmadan önce bir mesleğin var mıydı?
İbrahimxəlil : Vardı.Öğretmendim,tarih öğretmeni.Lakin beni sovyet karşıtı propaganda yapmakla suçladılar.
Ömer bey : Sürgün olunmamana sevindim.Kaçak olmaktan memnun musun?
İbrahimxəlil : Elbette,şehirde insanlar sürekli rusça konuşuyor.Ana dilimizde konuşan insanlara cahil deniyor,ama benim silahdaşlarım yapmaz.Biz hep türküler söyler,kafiyeler dizer,halkı rahatsız eden birisi olursa onun dersini veririz.Dağda herkes bizden,şehirdekiler ise ya Moskova'dan ya Tiflisden...
Woah yazdığım en uzun bölümdü :D
Bu arada bir çok olay gerçek hayattan alıntıdır.Özellikle dil meselesi.Ama karakterler hayalidir.Neyse umarım beğenmişsinizdir,okuduğunuz için teşekkür ederim <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
┋Two Birds ┋ Countryhumans
General Fiction"özür dilemene gerek yok Türkiye,sen mükemmelsin.Bunların hiçbiri senin suçun değil,hepsi o'nun suçu" "eğer bir az güçlü ola bilseydim" 𝘛𝘶̈𝘳𝘬𝘪𝘺𝘦𝘯𝘪𝘯 𝘤𝘢𝘯ı𝘯ı 𝘦𝘯 𝘤̧𝘰𝘬,𝘰𝘯𝘶𝘯 𝘢𝘤ı 𝘤̧𝘦𝘬𝘪𝘴̧𝘪𝘯𝘪 𝘪𝘻𝘭𝘦𝘮𝘦𝘬 𝘺𝘢𝘬ı𝘺𝘰𝘳𝘥𝘶...