11

258 14 14
                                    

Yukarıdan gelen patlama seslerinin ardı arkası kesilmiyor gittikçe yaklaşıyorlardı. Bir an korkuyla ürperdi hemen öldürülmüycekti çünkü. Önce kendisinden sonra gelicek bebek doğacak sonra kim ondan ne almak istiyorsa onun yatağını süslüyecek, yavaş yavaş yok olucaktı. Annesine daha sıkı sarıldı sarsılarak ağlıyordu:

-A-anne hıck nol-ur hıck uyan artık.

-Artık bitti bizden alınalı alma zamanı.

Yunanistan baya hırpalansada buraya ilk gelen olmayı başarmıştı. Amerika ve Çin'in çarpışma sesleri hala duyuluyordu, İngiltere ise zaten baygındı İran ve Ermenistanı zar zor atlatmıştı:

-Güzelce söylüyorken yanıma gel Costantinapolis.

İstanbul daha sıkı sarıldı annesine:

-Peki öyle olsun.

Yunanistan havada bir kılıç yaratıp kabzasından tutup kendine çekti kılıç o çektikçe görünmeye başladı:

-Costantin çekil oradan.

İstanbulun yaşlı öfke dolu gözleri kendisine baktığında ürperdi sanki daha önce bu bakışları görmüştü ama nerede? Öylece kalakalmıştı gözlerinin önünden bir sürü şey film şeridi gibi geçerken bir anda kendini 570 yıl öncesinde buldu.

Masmavi gözlü İstanbulu andıran genç bir kız portrelerden tanıdığı dedesi Bizansın daha genç bedenine sarılmış karşısındaki Osmanlıya öfkeyle bakıyordu.

Tir tir titriyor bu hatıra beyninde defalarca dönüyordu, midesi çekilme hissiyle alt üst olmuştu daha önce böyle birşey yaşamamıştı zar zor kendini ayakta tutarken ışıl ışıl parlayan kılıcı toprağa saplayıp destek aldı. Nefes nefese kalmıştı bu kısacık geçmişe dönüş heryerine binlerce iğne saplamıştı adeta zar zor ayakta dursada öfkeyle kılıcı topraktan çekip Türkiyeye atıldı. Üstüne siper olmuş İstanbulu tek hareketle duvara fırlatmış kılıcı Türkiyenin kalbine hizalamıştı tam o anda İstanbulun göz yaşı havada kalmıştı herşey ağır çekimde ilerliyordu. İran ve Ermenistan Yunanistana atak yaparken herşey ağır çekimde ilerliyordu kılıcı saplıyacağı an siyaha bürünen gözlerine inci tanesi gibi parlayıp süzülen göz yaşı takıldı, ne kadar güzel parlıyordu tasasız bir şekilde havada süzülüp yavaş yavaş Türkiyenin dudaklarına yönelmişti. Sanki biri bu gözyaşını kontrol ediyordu hipnoz olduğu için kılıcı bir türlü indiremiyordu. Gözyaşı ışıl ışıl parlayıp Türkiyenin solgun ama dolgun dudaklarından içeri aktı. Parıldayan damla Türkiyenin bedeninden açıkça görülüyordu. Damarlarının heryerini saran beyaz ışık öyle güzel öyle parlaktıki tüm çatlaklara doluyor dışarıya binlerce çiçeğin ahenkle dans eden kokusunu yayıyordu. Herkes büyülenmişti ne olduğuna dair en ufak fikirleri olmasada bedenleri taş kesilmişti çiçek kokuları öyle keskinleşmiştiki ciğerlerini kesiyordu adeta.

Türkiyenin kalbinde yoğunlaşan ışık büyük bir patlama meydana getirdi. Yunanistan tavana savrulup delip geçti İran ve Ermenistanda duvarlara çakılıp uçmuştu. Amerika ve Çin patlama etkisiyle savrulmuşlardı buna kimin sebep olduğunu anlamaya çalışırken yerin dibinden gökyüzüne ulaşan beyaz ışık bulutları etrafında toplamaya başlamıştı. Hava kendini karanlığa bırakırken gök gürlemeye başlamıştı beyaz şimşekler dur durak bilmeden çakıyordu. Patlamanın etkisiyle savrulsada diğerleri gibi büyük bir hasar almamıştı sanki ona zarar vermek istemiyordu.

İçeride deli gibi rüzgar esiyordu yerlerdeki kitaplarla bir girdap gibi dönüp duruyordu annesinin yattığı sedyenin üstünde. Kafasını korumak için yere iyice sindi rüzgar dahada şiddetleniyordu uğultudan kulakları sağır olucaktı eğer bu durum devam ederse ölmesi an meselesiydi fakat nedense ferahlamıştı. Oysaki bu doğaüstü olay karşısında korkudan tir tir titremesi gerekiyordu. Rüzgarın şiddeti azalırken neler olduğunu anlamak için kafasını kaldırdı karşısında parıl parıl parlayan bedenle ruhunu teslim edicekti neredeyse:

-Şşhhhhh.

İlahi bir müzik gibi yayılan bu yatıştırıcı ses annesinden başkasına ait değildi. Saçlarına dalan ince uzun parmakların gerçekliği yüzüne tokat gibi çarparken tüm duyguları birbirine girmişti ne hissedeceğini yada ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu bile ama saçların okşuyan el bedenindeki yaraları iyileştiriyordu yavaşça ve sakince:

-Uyu İstanbul dinlenme vakti artık.

Gözlerini açık tutmaya çalışsada kuş tüyü yatağı gibi rahat olan sert zeminde gözleri yavaşça kapandı. Bembeyaz kadın bedeni biraz onu izledikten sonra yüzünü neler olduğunu anlamak için avını avlamaya hazırlanan etraflarında dönüp duran kartala dikti. Dev kartal bakışlarla ürperip daha önce böyle birşey görmediği için korkuya kapılmıştı uçuşu sekteye uğrarken neredeyse yere çakılacaktı son anda toparlayıp yere çakılmadan önce yavaşlayıp insan bedenine dönmüştü. Gögüs kafesi görünmez bir güç tarafından sıkılıyor nefesi kesiliyordu bedeni korkudan kitlenip kalmıştı:

-KENDİNE GEL NE OLDU ORADA!

Çin kendisini sarsarken kulakları uğulduyor beyni patlıyacak gibi ağrıyordu oda neydi öyle sureti olmayan uzun saçlı kadın bedenindeki şey ruha benziyordu fakat tek bir bakışıyla neredeyse canını alıcaktı:

-AAAAUUUUUUUU

Yüksek sesli kurt uluması öyle yüksektiki tüm dünyada yankılanmıştı katman katman ses hızını aşan uluma sert bir rüzgar oluşturmuştu. Tüm dünya paniğe kapılırken bu çağrıyı duyan milyonlarca kurt hipnoz olmuş gibi koşmaya başlamıştı. Normal şekilde koşmayan kurtlar Sibiryadan, Avrupadan, Amerikadan dünyanın dört bir yanından dağları okyanusları aşarak koşuyordu. Avrupa'daki kurtlar batı cephesine saniyeler içinde varmıştı. Tekirdağın dili bu manzara karşısında tutulmuştu kurtlar kendi askerlerine değil Yunan ve Bulgar askerlerine vahşice saldırıyordu! Acı çığlıklar yankılanırken şok olmuştu önüne atlayan gri kurtla panik olmuştu ama kurt ona dikkatli bir şekilde bakıp önünde eğildiğinde beyni hiçbir şeyi algılayamıyordu neler oluyordu Allah aşkına?

Kurtlar dört bir yanda savaşırken herkes kaçmaya çalışıyordu heryer kana bulanmıştı, havada ölümün kokusundan ve sesinden başka birşey duyulmuyordu.

Türkiyenin bembeyaz bedeni yukarı doğru yükseliyordu o kadar parlaktıki kilometrelerce uzakta olanlar onu ikinci bir güneş zanetti:

-SİKEYİM SİKEYİM.

Çin panda formuna dönüşüp baygınlık geçiren Amerikayıda sırtına alıp koşmaya başladı ne kadar düşman olsalarda şuanda yaşananlar doğaüstüydü ve akıllıca bir seçim yapıp kendisine denk ülkeyi arkasında bırakıcak değildi. Çin arkasından duyduğu patlama sesiyle kafasını çevirdi ruha benziyen kadın kollarını iki yana açmıştı gökyüzünün tam ortasında süzülüyordu. Ayaklarının ucunda oluşan top patlamayla genişlemeye başladı önüne ne gelirse yakan ışık hüzmesiyle dahada hızlandı fakat ışık hüzmesi onları yakmak için son hız ilerliyordu...

Kitap nasıl gidiyor?

Countryhuman World War 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin