Güneş pencereden her zaman olduğundan daha çok parlıyordu bugün. Sebebi yazın gelmesiydi ve yaz mevsimi beni her zaman heyecanlandırırdı...
Gözlerim pencereye dalmışken, arkadan Pelin'in hıçkırmayla ağlama arasındaki sesini duyunca gözlerimi odanın içine yönelttim. Yanında Simge ve Cemre onu teselli etmeye çalışıyordu.
Yaz tatili başladığı için herkes evlerine gidiyordu ve 2.5 ay kadar bir süre yurtlar açılmıyordu. Bu arada Simge, Cemre ve Pelin yurt odasından arkadaşlarım, hatta sadece arkadaşım değil yurttaki en yakın dostlarımdırlar.
Pelin; duygusal, romantik ve sevimli yanımı,
Cemre; hırslı, başarılı ve mantıksal yanımı,
Simge; Kaçık, flörtöz ve eğlenceli yanımı temsil ediyorlardı aslında...Bu arada ben, Ada. Ada Parlak.
Ortalama 1.5 ay sonra 17 yaşıma gireceğim. Annem, Hayat Civanoğlu. Halit Civanoğlu'nun karısı. Aynı zamanda namı değer Civanoğlu çocuklarının biricik üvey annesi. Bende onun uyumsuz, uslanmaz kızıyım. Bu yüzden beni kilometrelerce uzaktaki bir yatılı okula yazdırdı.
Babam, Sinan Parlak. Şuan nerede, ne yapıyor bilmiyorum. Ama tahmin yürütmek gerekirse, bir bankın üzerinde gece içtiği alkoller yüzünden sızıp kalmıştır.
Babam dolandırıcı, alkolik herifin teki olduğundan ve annem dünyadaki belkide parayı en çok seven ve para için her şeyi yapabilecek güçte nadir insanlardan biri olduğundan oradan oraya sürüklenerek büyüdüm hep.
Ama özet geçmek gerekirse; annemle babam çok gençken tanışmışlar ve inişli çıkışlı bir ilişkileri olmuş. Bu sırada da ben olmuşum tabii. Ben çok küçükken de tamamen ayrılmışlar. Ben sekiz yaşıma kadar annemle tek yaşadım ve o zamanlar annemden başka kimsemin olmadığını düşünürdüm.
Tabii annem beni sekiz yaşıma bastıktan birkaç gün sonra babaanneme bırakıp, süt alma bahanesiyle dışarı çıkıp bir daha geri gelmeyince işler değişti. O zamanlar haylaz yabaninin tekiydim ben. Ellerimle yemek yiyip etrafta koşuştururdum hep.
Babaannemde kalmaya başlayınca; daha sakin, babaannemin deyişiyle edepli, kız gibi oturup kalkmayı bilen bir kız oldum.Sonra bir gün okuldan eve dönerken, evde biriyle karşılaştım. Babamdı. Onu hafızamda ilk o zamanlar hatırlıyorum. Ve bir hafta boyunca babaannemin evinde benimle ilgilendi. Bir haftanın sonunda da beni alıp bir kasabaya götürdü.
Bir süre onunla yaşamaya başladım. Bazen lüks otellerde kalıyorduk, bazense sokaktaki banklarda. Bana rol yapmayı ve hırsızlık yapmayı öğretti. Ve birkaç ay boyunca bu böyle devam etti.
Ta ki bir gece barlardan birinde otururken annemin birden içeriye girip izdiham çıkarıp beni oradan almasına kadar.
Ardından iki yıl boyunca annemle kalmaya devam ettim. Ve iki yılın sonunda annem beni bir gece bir restorana götürdü.
Bingooo! Civanoğulları. Benden bir yaş büyük gıcık oğlu Ulaş, ortanca çocuk Uygar ve en küçükleri o zamanlar daha 3 yaşında olan minik Ezgi.Anladığınız üzere beni o gün orada üvey kardeşlerimle tanıştırdılar. Kısa bir süre sonra da düğün yaptılar. Ve Civanoğulları malikanemize yerleşmiş bulunduk.
O yıl yine haylazlığım tuttu. Okuldan, çevreden, annemin o zamanlar edinmeye çalıştığı sosyeteden arkadaşları... Hepsi benden şikayet ediyor ve gitmem gerektiğini düşünüyordu.
Annemde ne yaptı dersiniz. Beni babama geri verdi! Ne halde olduğumu bildiği, hatta o yüzden gelip beni yanına aldığı, babama götürdü. Sırf şu sosyallik ve sosyete saçmalıkları yüzünden.
Babamın yanına geri gittiğimde bir çeteleri vardı. Çete dediğim, bir grup gangster tipli insan. Öyle çok ciddi birşey değil yani. Ama yaşadıkları kasabada baya korkuyorlardı onlardan.
Babam o yıl bana dövüşmeyi ve kendimi savunmayı öğretti. Ama aynı zamanda köpekler gibi çalıştırıp aç da bıraktı. Bir yıl sonra annem yine beni almaya geldi. Artık onun mu vicdanı el vermedi yoksa Halit Civanoğlu'nun mu bilmem ama beni gelip aldılar.
Ve yaz tatilinde eve geri dönmüş oldum. O an fark ettim ki onlar çoktan aile olmuşlardı. Bizi hiç kabullenmeyecek diye düşündüğüm Ulaş bile anneme ısınmaya başlamıştı. Ezgi de sanırım annemin kız çocuğu ihtiyacını karşılıyordu. Ya da belki de annem tüm bunları kocasının gözüne girmek için yapıyordu. Halit Civanoğlu'nun ilk karısı ve çocuklarının annesi, Berrak Civanoğlu; kızı Ezgi doğduktan birkaç ay sonra hastalanıp ölmüş. Yani benim bildiğim kadarıyla durum böyle.
Yaz tatilinden sonra da beni yatılı okula yazdıklarını söylediler. O zamandan beri de bütün bir yıl okulda olup yaz tatillerinde eve geliyorum yalnızca.
Başlarda anneme çok kızmıştım beni yatılı okula gönderdiği için, ama şuan beni iyi ki oraya göndermiş diyorum. Harika arkadaşlar edinmiş oldum...
Bavullarımı alıp aşağı doğru merdivenlerden inmeye başladığımda herkes çok üzgün ve sessizdi. Ama 2.5 ay sonra tekrar görüşecektik onlarla ne de olsa.
Aşağı indiğimizde hepsinin gözlerinde baktım. Hepimizin gözleri dolmuştu. Ve "Gelin de hepinize sımsıkı sarılayım şapşallar!" dedim. Hepsi gülüp yanıma koştular. Onlara sımsıkı sarılıp yanaklarında öptükten sonra her gün telefonda konuşacağımızın sözünü verip dağıldık.
Uçak bileti almıştı bana üvey babam. Uçağa bindiğimde elime Kürk Mantolu Madonna kitabını alıp okumaya başladım. Yanımdakiler birbirlerini tanıyorlardı sanırsam çünkü yol boyu susmadılar.
Uçaktan indikten sonra beni uzaktan bekleyen Şükrü amcayı gördüm. Şükrü amca evin şoförüydü. Uzaktan el sallayınca beni hemen fark edip gülümsedi. Yanına gidip arabanın içine bindim. Yol boyunca da sohbet ettik Şükrü amcayla.
Yol nasıl bitti anlamadım ama sonunda evin önüne geldiğimizi fark ettim.
Şükrü amca bavullarımı bagajdan alırken etrafa göz gezdirdim. Her şey aynı gözüküyordu.
Ve sessizce ağzımı oynattım.
"Uslanmaz Ada geri döndü!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uslanmaz
Teen FictionAda; yatılı okulundan, yaz tatilinden dolayı eve dönüyordu. Bu yaz da annesinin yeni gösterişli hayatına uyum sağlamakta zorlanacak mıydı, yoksa üvey kardeşleri olan Civanoğlu kardeşleriyle güzel bir yaz mı geçirecekti?