İKİNCİ BÖLÜM(KARA CUMA)DEVAMI2

291 5 0
                                    

8Öyle ki; kardeşi Seyir her okul yolunda;
-Esmila; başka bir sokakta olsak, her şey daha iyi olurdu, öyle değil mi?
diye sorduğu soruya, Esmila evet demekten geri durmazdı. Ama O, her defasında kardeşi Seyir'e hayır demeyi seçmişti. Çünkü; her şey ne kadar iyi olursa, insan; o iyi şeylerin içinde, hiçbir şey olmakla onurlandırılırdı. İşte bu yüzden; Esmila Seyir'e hep;
-Hayır küçük adam. Aksine, her şey iyi olmaktan çıkardı. Çünkü her şeyin, iyi olduğu yerden korkmalısın. Ne de olsa her kötü yolun sonu iyiliğe çıkarken, her iyi yolun sonu, kötülükle kapanış yapar
cevabını verirdi.
Nihayet evden çıkıp, okul yoluna koyulmuşlardı. Seyir; soruları arasından, birkaçını, cımbızla çekmiş bir incelikte, özenle Esmila'ya yöneltmekte gecikmiyordu.
-Esmila; bir hakkın olsa hangi Sokağı seçerdin?
-Hadi ama Seyir, bunları düşünmekten vazgeç. Biz; hakkımızı 3.sokakta çoktan yitirdik bile.
-Hakkımı yitirdim. Ama; umudum hala benimle Esmila. Sahip olduğum tek şey, umudum ve ben onu kaybetmekle yitirmeyeceğim.
-Pekala, umudunu da al ve artık şu okula gir, Küçük Adam. Yoksa ne umudun, ne de başka bir şey, seni annemin elinden kurtarabilir.
-Haklısın dedi Seyir ve okula girdiğinde şunları da ekleyip, uğurladı ablasını.
- Esmila biliyor musun? Umudum; sahip olduğum tek şeyken, Sen; sahip olduğum tek ödülsün. Büyük bir başarı gerçekleştirmişim ki, Tanrı seni bana lutfetmiş. Bunun için, her gece ona şükrediyorum ve emin ol ki şükretmeyi de bana sen öğrettin.
Esmila, gülümseyerek cevap vermekle yetinmişti, Seyir'in söylediği onca güzel söze. Çünkü; Esmila'nın aklı söyleyecek söz bulamayacak kadar meşguldü. Duvarlara yapacağı tabloları tasarlıyor, hangi renkleri birbiriyle kavuşturacağını düşlüyordu. Bugün, 13.sokağın meşhur Kargalarını çizecekti. Bunun için, olduğundan daha fazla siyah boyaya ihtiyacı vardı. Önce 13.sokağa uğrayıp, sokağın taşları arasına sıkıştırdığı siyah boyaları almalıydı. Her sokağa geçiş yasak ve imkansızken, 13. Sokağa, her sokak kestirme birer kol açmıştı. Zaten sokak uğursuz sayıldığından, girme yasağı bile konmaya tenezzül edilmemişti. Neden uğursuz olduğunuysa, 15.sokağın en yetkili iki kişisi; Arya ve Tuana, dışında kimse bilmezdi. Kestirme yolları aşan Esmila nihayet varmıştı 13. Sokağa. Sıkışan boyaları, taşlardan kurtarıp çantasının içine yerleştirdi. Yerini bulan boyalar, taşların arasından daha mutlu gözüküyordu bu çantada . Boyalara kavuşan Esmila bu kez de 3.sokağa gitmek için yola koyuldu. 3. Sokağın en dar yolunu, duvarlara çizdiği kargalarla genişletecekti. Hemen işe koyulup, duvara bir iki fırça darbesi atmıştı. Duvarın neredeyse tamamını bu kuşla kaplamak istemiş olmalı ki, sonradan bir iki fırça darbesi yerini ağır fırça atışlarına bırakmıştı. Adeta Esmila fırçayı değilde, fırça Esmila'yı kullanıyordu. Eline yön veriyor, duvara boyaları tek tek işliyordu. İşlemeler o kadar özenli ve mükemmeldi ki, gökyüzünde ki kargalar, duvardaki kargayı görse onun gibi olmak için, önemli tüylerini bile feda edebilirlerdi. Göz kamaştırıcı tüyler, parlak siyah bir renk, içe çekişden daha çok açıcı bir bakış, iki yana açılmış mükemmellikteki kanatlar, duvardaki karganın baştan yaratıldığının bir kanıtıydı. Esmila duvarlara bu kadar mükemmel dokunuşlar yapan bir fırçanın; 3.sokaktaki insanların hayatınada dokunmasını hep istemişti. Ancak; insanların hayatında böyle bir fırça dokunuşunun olmayacağını bildiğinden, duvarlarla,insanların umutlarına dokunmayı sağlamıştı. İnsanlar duvarlara her bakışında, her dokunuşunda, yeniden doğduğunu hissederdi. Bahar, sokakdan önce insanların içinde belirir, en güzel çiçeklerinin tohumlarını içlerine filizlerdi. Aralarından sadece bir tüneli resmettiği  duvarsa ilgi odağı olmuştu. En renksiz tablosu olmasına rağmen insanlar güne bu tabloyla başlardı. Esmila bu tüneli boyalarla  değilde, tünelin girişine yazdığı sözle renklendirmişti. "3.SOKAK DENİLEN TÜNELDE ÖLÜM BİR YAŞAMA BİÇİMİDİR. BU YÜZDEN TÜNEL, HER GÜN YAŞAYAN ÖLÜLERLE KAPANIŞ YAPAR. OYSA DUVARDA Kİ TÜNEL; CEPLERİNDEN UMUDU DÜŞÜRMEYİP GİRENLER İÇİN, ELBET BİR GÜN YENİ BİR YAŞAMLA AÇILIŞ YAPACAK" sözü yazılıdır. Oysa; sokağın kendisinden çalıntı bu söz ne çok şey anlatıyordu. Sokaktaki her insan kendini bu sözü okurken bulup, kafasını sağ omzuna yatırırken  umudun gülüşünü sergilerdi. Umut... Seyir'in de söylediği gibi bu sokaktaki herkesin sahip olduğu tek şeydi. Nihayet resmine son dokunuşları yapan Esmila koluna da bakmasıyla saatin altıya geldiğinin farkına varıp;
-"Zamanımı duvarlarda eskittim yine"  diye geçirdi içinden. Ve devam etti. Mina, şimdi misafirlerinle ne yapıyorsun  kim bilir? Keşke babam evine direk olmayı becerebilseydi de, şu an evde duruyor olsaydı. Oysa; onun yerini hiç görmediğim misafirler tutuyor. Ah Baba! Mina'ya kocalık yapmak yerine, yollara paspas gibi serilmeyi tercih ettin. Leş kokan bir paspas...
Esmila'nın söyledikleri doğruydu. Babası leş kokan bir paspas olmaktan ileri gidememişti. Ne evine bir direk, ne çocuklarına bir baba, ne de karısına iyi bir koca olabilmişti.
Sonunda, cehennemin en büyük günahını ağarlıyacak zaman gelip çatmıştı. Saat altı sularında yüzerken, Mina beyaz saten geceliğini üzerine geçirmiş, evin kapısı ardı ardına beş tokmak sesiyle uyandırılmıştı. Gelen elbetteki Bay Batum'du. Batum ilgi çekmemek adına oldukça salaş giyinmişti. Üzerini V yaka bir tişörtle kaplarken, göğüs kılları V yakayı kapatmıştı. Oldukça esmer bir tene sahip olan Batum, tenini kırmızı bir tişörtle uyum içerisine sokmuştu. Bacaklarını, siyah bir eşofman altının içine sıkıştırıp, ayaklarını spor ayakkabılarına emanet etmişti. Kıyafetine göstermediği özeni, saçlarına göstermiş, saç tellerini sağa yalatarak, her teli birbirine yapıştırmıştı. Saçlar halinden memnun olmalıydı ki, biri bile yalama  işleminden rahatsız olup havaya dikilmemişti. Batum; tokmaktan nasibini alamamış olmalıydı ki bu kez ardı ardına zili çalmaya başladı.Mina büyük bir heyecanla
kapıya koştu. Ardından
-Geldim
diyerek kapıyı kolundan tutup açtı. Mina'nın gözleri adeta iriliğiyle 3.sokağa nam salmıştı. Batumun ilk işi içinden
-Tanrım. Sanırım bu gece bu gözlerde boğulacağım, ne olur beni kurtar. demek oldu.
Sahi Batum bunca zaman yattığı fahişelerin  hepsinin bedeninde kaybolmaktan hiç çekinmemişken,bugün Mina'nın gözlerinde boğulmaktan korkuyordu.
-İçeri girmelisin, yoksa sokak seni de beni de ele vericek
-Haklısın. Ama dudaklarım küçük bir öpücük almazsa eğer, ayaklarımı içeriye girmemeleri için ikna etmeye devam edeceğe benziyor.
-Öyleyse söyle dudaklarına. İçeriğe girdiklerinde daha büyük bir öpücükle ödüllendireceğim onları. Hatta bu öpücükten, tüm bedenine ikram edeceğim.
Mina'nın sözleri gözleri gibi, Batum'u yatağa sürükleyecek kadar etkiliydi.
-Öyleyse vücudum tüm hatlarıyla ödüllendirilmeye hazır, beni içeri kabul et Mina.
Mina, Batumu elinden çekip içeri almasıyla birlikte, kapıyı sokağın suratına örtmüştü.
-Gözlerin Batum, bu gece gözlerime dalarken, ben ellerimi ellerine kenetleyip, bedenlerimizden tek bir vücut yaratacağım.
Mina bu sözleri, ellerini Batum'un yüzünde hipnoz etkisi yaratırcasına gezdirirken söylüyor, aynı anda birkaç sağ el hareketiyle hipnozunu Batumun yüzünden bacaklarına taşıyordu. Parmakları bacaklarda tüyleri ürpetirken, o gezintisini daha da üstlere taşımakla devam ettiriyordu. Batum, saten geceliğin askısını yavaş yavaş indirirken, Mina Batum'un tişörtünü hızlı bir şekilde üzerinden atmıştı bile. Mina sabırsızdı. Batumsa ilk defa sabırlı. Geceliğin askıları sonunda omuzlardan süzülüp kendilerini düşüşe feda etmişlerdi. Askıların düşüşüne dayanamayan geceliğinin üzüntüsünü, Minanın üzerinden çıkarıp yere atmakla azaltmaya çalıştı Batum. Böylece  çırılçıplak bir Mina kalmıştı karşısında. Ellerini Mina'nın büyük göğüslerine götürürken, hiçbir göğüse davranmadığı  kadar nazikti Batum. Hafif dokunuşlar yaparak okşuyordu Mina'nın memelerini. Mina'ysa söz verdiği gibi öpücükler ikram etmeye  çalışıyordu Batum'un her hücresine. Dudaklarına defalarca yapışıyor, yanaklarını büyük bir hazla öpüyor, tişörtünü attığı gövdesini çeşitli dil ve ağız hareketleriyle sunduğu öpücüklerle eğlendiriyordu. Öpücükler o kadar kuvvetliydi ki Batum'un  gövdesinde ki kılları bile esir almışlardı. Mina bu kıllardan iğrenmek yerine, kılları değişik fantezilere  ortak ediyordu. Aslında ilk defa bir kadın Batum'u yönlendiriyordu. Hem de en iyi yaptığı olan yatma işinde. Mina, Batum'u kendine çekerek
-Hadi artık bitir şu işi. Senin olmak istiyorum Bay Batum.
-Yatak aceleye gelmez öyle değil mi Mina?
-Ben bir fahişeyim Bay Batum. Ve Fahişelerin işi hep aceledir.
Batum şaşkınlığını gizleyemeyip haklısın demekle yetinmişti.
-Öyleyse seninim.
deyip kıvrak bir hareketle Batumun altına serildi Mina ve ekledi şimdi bitir işimi Batum.
Batum bu kez, hızlı bir şekilde kavradı Minanın bedenini. Kendi vücudunu onunkiyle bağdaştırıp, ileri ve geri hareket ettiriyordu. Bu hareketler devamlılığını nice hareketlerle sonuçlandırmıştı. Böylece; sonunda her ikiside amaçlarına ulaşmış, ortak bir günahdan payını almışlardı. İkisi de yatağa yan yana, boylu boyunca uzanmış, birbirlerini bırakıp düşünceleriyle konuşmaya başlamışlardı.
-İlk defa biri bedenin dışında yüreğine de dokunuyor diye söylendi Mina'nın düşünceleri.
Batumun düşünceleriyse;
-İlk defa birine dokunduğun gibi onu bırakmak istemiyorsun, öyleyse onu bırakma Batum. olabildiğince kalbinin derinliklerine sakla ve çıkarma diye devam ediyordu.
Düşünceler akılları işgal edip, kısa süreli bir savaşa neden olmuşlardı. Ama her iki tarafta bu savaştan mutluydu. Çünkü; savaşı yönlendiren düşünceler tamda istedikleri taktikleri uyguluyordu
Batum daha fazla dayanamayıp;
-Sen o fahişelerden farklısın Mina.
-Nasıl yani?
-Bütün fahişeler bedenimi okşarken, sen yüreğimi gıdıkladın. Bu ellerin, bu gözlerin, bu bedenin bir fahişeden çok farklı. Komik belki ama, Sen en günahsız fahişesin ve ben bundan eminim. Çünkü günah senin bedenine yakışmayacak tek giysi. Onu üzerinden çıkar ve benimle gel. Nice sevapları eskitelim üzerimizde. Ne olur,buna izin ver.
-Ah Batum! Ben fahişe bir anneyim. Fahişeliğim bedenimi kendime saklamama engelken, anne oluşum aşka engel. Çocuklarımın varlığı senin aşkını yok edebilecekken yüreğimde, Senin aşkın Çocuklarımın yokluğunu asla var edemez. O yüzden buna izin veremem Batum.
Her ikiside gözlerini birbirine odaklarken bir anda kapı delicesine çalınmaya başlamıştı.
-Mina kapıyı ! Viskilerimi alacağım. Çabuk ol lanet olası kadın. Viskilerim kaç gecedir beni bekliyor. Onlara kavuşmak istiyorum, beni özlemiş olmalılar
Kapıyı kendiyle aynı derecede ki delilikte çalan, Mina'nın Kocası Toygar'dı.
-Batum, bu gelen kocam Toygar, sakın bir yere kımıldama eğer seni görürse, bir daha hiç kımıldamayabilirsin. Seni de beni de öldürür. Viskilerini verip, geri döneceğim.
Mina anında yataktan fırlayıp mutfağa, viskileri almak için koşmuştu. O sırada Toygar kapıyı vuruşlarıyla neredeyse kırılacak bir konuma getirmişti.
-Zaman bu kadar hızlıyken sen neden bu kadar yavaşsın ki lanet kadın. şu kapıyı artık.
Mina aldığı viskileri, torbalara yerleştirmiş, ellerini titremeye esir etmişti. Toygar'ın da dediği gibi zaman çok hızlıydı. Mina zamanın bu hızında korkusunu kovalayamıyordu. Çünkü; Korkusu ölesiye hızlıydı. Ve hiç kuşkusuz bu hız Mina'yı öldürebilecek bir kuvvetteydi.  Mina Toygar'a viskilerini vermek için kapıyı araladı. Ve;
-Viskilerini al ve şimdi defol git pis sarhoş diye ekledi
-Seni görmek istiyorum, Viskilerim midemi doldururken, seninde gözlerimi doyurmanı istiyorum.
Diyerek kapıyı zorlamaya başlamıştı Toygar.
Mina'ysa;
-Sana defol git diyorum, sen benim gözlerimi hiçliğinle çoktan yordun zaten. Benden hiçbir şey isteme Toygar. Sen benim için hiçbir şeysin ve bende senin için. Senin her şeyin sadece mideni doldurduğun aptal içkilerin. diyerek kapıyı dışarı doğru ittiriyordu.
Kapı dışarı itilse bile dışarıdan büyük bir baskı sonucu içeri doğru açılıyordu.
-Çaresi yok Mina bugün bu eve gireceğim. Bu yüzden zorlamanın bir manası yok. Viskilerimi evde yudumlayacağım.
Mina ve Toygar'ın bağrışları sokağın sonuna kadar yayılmıştı. Batum sesleri en net şekilde duymuş, normalde diğer kadınlar için  yataktan başını dâhi kaldırmayacak bu adam, bu kez Mina için aşağı inmeye karar vermişti. O sırada kapıyı zorlayan Mina kendini kapıdan daha çok zorluyordu
-Mina, Mina, diye iki kez kısık bir sesle Mina'ya seslendi Batum. Ve kapıya gelerek tüm gücünü vermeye başladı.
-Korkma yanında artık ben varım. Sana zarar veremeyecek.
-Bunu neden yaptın?  Ya ikimizi de yakalarsa
-Sana söz veriyorum Mina ne seni ne de beni yakalayamayacak
Bu kez Mina yalnız değildi. Gözlerinde yalnızlık korkusu yerine umudun ışığı parlıyordu.
Ancak Toygar güçlü bir adamdı. Ve bunun sonucunda Batum da Mina da iki kişinin vermiş olduğu güçle bile, ona dayanamayan tek bir kişi haline  gelmişlerdi. Toygar'ın öfkesi gücüne güç katarken, Mina ve Batum'un  umudu, kapıyı zorlayan ellerinin arasından yavaşca kayıp gidiyordu. Umut ilk defa umudunu yitirmişti. İki bedenin yüreğine giydirdiği bu zırh, vicdansız bir kalp karşısında tüm dayanıklılığını kaybediyordu. Kapı bunca olana karşılıksız kalmayıp kendini feda etmeye hazırdı. Ve bunu yavaş yavaş gerçekleştirmeye başlamıştı. Önce kolunu kendinden kopararak ona halıda yeni yerini göstermişti.
Toygar tarafından önceden de defalarca şiddete maruz kalan bu kapı, artık dayanılacak bir güçte olmadığını biliyor, bunu da Mina ve Batum'a göstermek istiyordu. Kopan kolun ardından, kapı tokmağı kendi kendine çalınarak yere düşmüştü. Kapının tahtalarıysa yüzyıllardan kalma bir görüntüyle daha fazla dayanamayacağının nazındaydı. Bu yüzden bir kaç tahta buna kanıt olsun diye yerinden sökülüvermişti.
Bilinmişliğin olduğu yerde korku varolmazdı. Bunu bilen korku, artık Mina'nın bildikleri yanında sadece bir gölgeden ibaret kalmıştı. Çünkü Mina sonunda Toygar'ın bu kapıyı kırıp içeriye gireceğini çok iyi biliyordu. Ama kendine ve Batum'a ne olacağından haberi yoktu. İşte bu yüzden korku bir kenarda Mina'nın gölgesi konumundaydı. Toygar içeri girdiğinde yüzünü göstermek için...
Kapı kendince küçük çapta bir depreme maruz kalmıştı.
-Sana defalarca söyledim. Elbet bu eve uğrayacağımı. Şimdi neden diretiyorsun söylesene
-Çünkü söylediğin sözün süresi çok uzun zaman önce doldu. Sen artık bu evin bir tanığı değilsin. Sen artık yabancısın ve yabancıları evime alamam. Hadi git.  Artık bu ev, bu kadın, ve çocukların  sana birer yabancı.
Toygar iyice deliye dönmüş ve dışarıda bulduğu taşlarla tahta kapıyı dövmeye başlamıştı. Kapıyı taşlarla dövdüğü gibi Mina'ya da sözleriyle saldırıyordu.
-Kapıyı elbet açacaksın. Kendini de beni de unut ama çocukların, onlar bu anı unutamayacak. İşte o zaman  Direneceğin bir tek ben olmayacağım, bu anı unutmaları için çocuklarının hafızasına da direneceksin, yalvaracaksın.
Çocuklar....
Esmila'nın da Seyir'in de eve gelmelerinin tam saatiydi. Bu yüzden Esmila Seyir'i okuldan almak için yola çıkmıştı. Ancak Seyir okulda değildi. Dersinin bir saat önce bitişiyle beraber, Esmila okul yoluna koyulurken o eve çoktan varmıştı bile.  Esmila okulun erken bittiğini duyunca okula, okuldan erken çıktığını duyunca da Seyir'e çok kızmıştı. Ama yapacağı tek şey  kendini ve öfkesini alarak okuldan uzaklaşmak oldu. Öfkesi ilk defa işe yarayıp, önce çok uzun olan yol mesafesini yarıya indirmiş daha sonra eve varmasını sağlamıştı. Ama ters giden bir şeyler vardı. Rutubet kokulu evinden kan kokuları yükseliyor, çalınmaya tenezzül etmeyen kapı tokmağı yerde çiğnenmek için can atıyordu. Esmila artık aralayacak kapı bulamadığından, içeriye doğru ayaklarını büyük adımlar atmaya zorlamıştı. Evet umudu içinde eriten kapı sonunda kırılmıştı. Ama ne dışarıda Toygar vardı ne de Mina ve Batum.
Esmila içeriye bakmakla  beraber, büyük adımlarının yanına büyük bakışlarınıda eklemişti. İçeride yerle birleşmiş, kan fışkıran üç ceset vardı. Ve tam sağında ellerini dizleriyle bağdaştıran babası Toygar.
Toygar ellerini dizleriyle bağdaştırırken, gözlerini de önünde ki silahla bağdaştırmıştı. Buna tanık Esmila'nın gözleri kısa süreliğine, üstünkörü iki ceseti ve babasını görmesine izin verdi. Daha sonraysa uzun süreliğine üçüncü cesedi. Çünkü yere yakışan iki cesetten sonra yerin kusmak istediği bir ceset vardı karşısında, ölümün hiç yakışmayacağı bir beden. Ve bu durumu ancak uzun süre bakan gözler açıklayabilirdi. Hatta onlar bile susmuştu. Çünkü küçük bir bedene ölüm büyük gelirdi. Ve ilk defa SEYİR kendinden büyük bir giysiyi büründürmüştü bedenine. Evet karsisinda ki Esmila'nın kardesi Seyir'di. Bu kez  Esmila'nın  her gün özenle taradığı Seyir'in saçları özensizce solmuştu. Bahar rengi okul kıyafeti kanla kirlenmişti. Ve genç kadın cesetle bagdaşıp
-Tanrı sana biletini kesti Küçük Adam. Oysa neden bana da bir bilet kesmesini istemedin ki? Senden nefret ediyorum.
Gözyaşlarının sözleri süslediği bir cümle kurup bunları söyledi Esmila.
Söyledikleri doğruydu. Seyir Tanrıdan bir bilet istemişti ve Tanrı o bileti bugün bu evde en acı sonla kesmişti. Esmila kardeşinin küçük bedenini kendi bedeniyle birleştirip
-Onu cennetine al lütfen. Acı bir sona tâbi olan yüreği Cennette güzel bir başlangıca kucak açsın. Lütfen Tanrım ölümün yakışmadığı bir bedene Cennet çok yakışacak onu al ve bunu gör
Diye Tanrıya seslendi. Ve çantasından bir hafta önce doğum günü için Seyire aldığı sarı vagonlu treni çıkarıp içinden ekledi
-Tamda istediğin gibi Küçük Adam. Önce Tanrı tarafından biletini aldın, şimdi benim tarafımdan trenini. İnan! Şimdi Senin ölü bedenine, yaşarken ki bedenine olmadığım kadar yakınım. Seni çok seviyorum. Biliyorum ki; İnsanların dünyasında cehennemi yaşamış olsanda Tanrının dünyasında cenneti yaşayacaksın. Hoşçakal...

Esmila bu sözlerle ve gözyaşlarıyla uğurlamıştı Seyir'i. Kardeşinin cesedini, kendi bedenine iliklemiş, cesedi sımsıkı sararak bir daha öldürmeye meyilli bir duruş sergilemişti.
Kandan daha çok bilinmezlik, şüphe kokuyordu bu evde. Suçsuz olan Seyir  kurşunlarca nasıl suçlu bir hedef konumuna getirilip, her bir kurşunun bedenini linç etmesine izin vermişti. Peki ya Batum. Mina'ya onu kurtarmak için söz vermemiş miydi? Toygar bir tek cesetlerin katili değildi. Batumun sözlerinin, Mina'nın umudunun, Seyir'in yaşamının da katiliydi. Zaten en büyük katil umutları öldüren değil miydi? O çocuklarının iyi bir baba umudunu, Minanın iyi bir umudunu öldürmesiyle çoktan katil olmuştu bile. Esmila bugün, ciğerlerini kardeşinin ölü bedeninin kokusuyla doldurmuştu. Ve hiçbir koku bu kadar güzel değildi. Burun deliklerini kokuyla sızlatırken, O bunca olanın nasıl olduğunu düşünmekle beyninin her bir lobunu sızlatıyordu. Aglamaktan kan çanağına dönen gözlerini babasına çevirdi Esmila. Daha önce hiç incelemediği kadar çok inceledi Toygar'ı. Uzamış saçları dikkatinin odağı olmuştu Esmila'nın. Çünkü; Toygar uzun saç asla sevmezdi. Hatta kaç defa Mina'nın saçlarını bile kazıdığı olmuştu. Ama bu kez, Toygar'ın saçları, yanında beyazlarıda büyüterek uzamıştı. Üstelik beyazlar yağlanmanın verdiği parlaklıkla, güneşin sarısından daha parlaktı ve göz alıyordu. Kirler saçtan sonra sakalları da bünyesine almıştı. Her yanı kirden bir imza taşıyordu Toygar'ın.

RUHUN ŞEYTANLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin