KARA CUMA

343 8 0
                                    

Mina; güneşin bile doğmaya  yeltenmediği, günün en erken saatinde kalkmış, soğuk suyla vücudunu baştan aşağı onurlandırdıktan sonra akşam için hazırlık yapmaya başlamıştı. Kocası kimbilir? hangi cehennemde sabaha gözlerini açmaya hazırlanıyordu. Buna aldırış bile etmeden hazırlığına devam etti Mina . Bacaklarını, acılı bir ağda girişimiyle tüylerden kurtarıp, koltuk altlarına en güzel losyonu yedirdi. Kaşlarında ki yer edinmiş kılları, tek tek çekerek cımbızla uğurladı. Ardından dudaklarının üzerindeki şeftali tüylerini, elini bir sağa bir sola oynatarak birer birer ipe dizdi. Daha sonraysa, sarıyı kıskandırıp, renk olmaktan çıkaracak, mükemmel sarılıktaki saçlarını fırça darbelerine  okşattı. Ayak tırnaklarını, kendine kalsa,  kökünden sökecek olmasına karşın, bu sırayı makasa kesmesi için devretmişti. Çünkü; Mina, bu akşam kendiyle başbaşa kalmayacaktı. Kendini Bay Batum'a adayacak, bedenini onunla baş başa bırakacaktı. Ah! Batum diye aklından geçirdi, tırnaklarını makastan geçirirken.
-Bu gece seninleyim. Ne çok kadın geçti kollarından, bacak aralarından. Peki ya ben? beni de alacak mısın? Oysa bedenim aralara sığışmak yerine, ellerinin, yüreğinin üstünde tutulmayı  ne çok isterdi. İşte; bunu kocam Toygar bile başaramadı, sen mi başaracaksın? Beni kendi kadının yerine, gecenin kadını yapmaya çalışan sen mi? ... 
diye geçirdi içinden. Ve bedeninde dokunuşlar yapmayı devam ettirdi. Ayak tırnakları makastan kurtulduktan sonra sıra; vücudunda ki en nazik yer olan, ellerinin tırnaklarına gelmişti. Tırnaklar; nazikliğini caydırıcı kırmızı ojeyle yok etmenin hızını yaşarken, aklı, bu hıza erişircesine,  akşam ki kıyafetlerini tasarlıyordu. Sahi, kocası da dâhil, bugüne kadar hangi adam için böylesine özenli hazırlanmıştı? Bedenine acımayan kadın, bugün en çok bedenine acıyordu.
-Tanrım! diye geçirdi içinden. Bugün muhteşem bir gün olacak inanıyorum. Peki ya, sen de bana inanır mısın? Bu kez benimle ol...
Tanrıya dua etmenin ne demek olduğunu bilmeyen kadın, bugün Tanrı'ya ellerini açıyordu. Hepsi Bay Batum içindi.
Bay Batum; Mahallenin en soylu adamıydı. Dışdan, herkesin ona benzemek istediği bir görüntüye sahipken, içerden şeytanı bile iğrendirecek lanet herifin biriydi. Evli kadınlardan haz duyacak kadar lanet. Karısı, defalarca aldatılıp, bunu yatağını tatmış olan kadınlardan öğrenmenin acısıyla, hiç düşünmeden bileklerini keserek kendini cezalandırıp, Bu işlemi yatak odasında gerçekleştirmişti. Kocası Batum, odaya girdiğinde, bu manzarayla  karşılaşıp sadece manzaranın keyfini çıkarmakla yetinmişti. Öyle ki; bir sigara yakıp cesedin bedeniyle dalga geçmeye başlamıştı. Karısı yaşarken bile ona bu kadar kelime ısmarlamamıştı. Kelimeleri de dâhil ederek, yere dizlerinin üzerine çöküp bağırmaya başladı
-Aptal Kızıl! Duy beni. Cesedin bile canlı bedeninden daha güzel. Cehenneme de gidemeyeceksin, Tanrı seni cehennemine  bile almayacak.
Bir insan, bir insanın ölümünden mutlu olacak kadar gözlerini bu denli nasıl kör etmişti?
Doğru ya, Bay Batum ne kadar suça sahipse ailesi ondan daha fazla suçluydu. Karısıyla evlenmemişti, zorla evlenidirilmişti. Batum, zengin bir ailenin, zenginliğini ileri taşıyacak bir fert olarak görülüyordu. Elbette bu zenginliği, tek başına oldugunda, ileri bir seviyeye taşıyamazdı. Bu yüzden; bunu Eftelya soyunun en zengin veliahtlarının, kızıl saçlı kızı Efrun'la  yapmalıydı. Efrun; kendini, aynaya düşman edecek derecede çirkin bir kadındı. Öyle ki; Gözlerinin şaşısı, uzun ve yamuk burnundan daha güzeldi. Kimi zaman, burnunun ağzına düşmesinden bile korktuğu olmuştu. Ağzı; dişlerinin dişlekliğinden, hep yarım açık bi durumdaydı. Yüzü geniş çukurlara sahipken, göz altları morluklarla şekil almıştı. Baş parmakları, diğer parmaklarına oranla daha büyüktü. Batum bunu fırsat bilmiş, ona "Koca Parmak" lakabını takmakta gecikmemişti. Koca parmaklarına rağmen, incecik bir bedene sahipti. Adeta kıyafetler bu kadar ince bir vücuda girmek bile istemiyordu. Memelerini; sarkmanın verdiği aşağı çekişle, en iyi sütyenler bile toparlayamamıştı. Bacakları; içe girmiş, çarpık bir duruşun göstergesiydi. Batum, nice güzel kadını yaşatmışken  bedeninde, onu Efrun'la öldürmemeliydi. Bu yüzden ona ilk evlendiği günden beri bir kerecik bile el sürmemişti. Evet, Efrun herkesten daha çok farkındaydı çirkin olduğunun. Ama herkes gibi farkında olmadığı bir durum daha vardı. Çirkinlik; beden ölçülerinde aranacak bir saklanış değildi. Çirkinlik; yürekte aranmalıydı, şayet bulunursa o zaman tam anlamına kavuşmuş olurdu bu kavram. Ama o bunu anlayamadan,  son vermişti hayatına. Batum; o gün, bir ölümün üzerine yeni bir başlangıç yazmıştı. Efrun'u, her gün aldattığı kadınlara bir yenisini ekleyerek, başlangıcın devamlılığını sağlıyordu. Şehrin en iyi fahişeleri kollarında süzülmüştü. Ama en iyisi olan Mina'ya sıra bugün gelmişti. Bu yüzden Mina hazırlıklarını tamamlamayı bitirmenin  mutluluğuyla Esmila'yı odasından kaldırmak için harekete geçti.
-Esmila kalk, okul vaktin geldi de geçiyor.
Uykudan daha çok uykusuzlukla  muzdarip olan Esmila, kalmakta epey zorluk çekiyordu.
-Tamam kalkacağım. Hep okulun bitmesini bekliyorum. Bir kerede O, benim gelmemi beklesin.
-Bu kadar aptal bir çocuk benden çıkmış olamaz ya Tanrım. Okulun onu beklemesini hayal eden aptal bir çocuk mu geleceğimin, geleceğinin güvencesi. Ben zaten kendimi geçtim Tanrım. Ama Esmila; kendinden değil, onu kendine getirecek yollardan geçmeli. Lütfen, lütfen, Tanrım ona kendine giden yolu göster. Minanın; hayatının, ikinci duası olan bu dua, aslında, içten ettiği ilk duaydı.
-Beni çıldırtıyorsun, baban gibi yattığın yerden kalkmak yerine, kalmayı becerebilen bir salaksın. Kalk artık!
-Alt tarafı beceremeyen bir salağım. Oysa sen; bir şeyleri becerdinde ne oldu. Sahiden, söylesene anne.! Bu hayatta bir şeyleri becermek ne işe yarıyor?
İşte bu sorunun cevabını Mina da bilmiyordu. Bu yüzden;
-Sen bilirsin, ne halin varsa gör demekle yetindi. Ancak; akşam evde olma. Saat altı gibi misafirim olacak.

RUHUN ŞEYTANLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin