sevgilinim ben senin

1.5K 219 125
                                    

okul kapansin artik yeter

minho'nun ağzından.

kai'nin aramasıyla jisung'un ağladığını öğrendiğimde kaçar gibi çıkmıştım evden. nedenini söylememişti kai ve bu iyice meraklanıp endişelenmeme sebep oluyordu. ne ara bu kadar bağlandığımı bilmiyordum fakat başkan sevgilimin gözünden akan bir damla yaş bile acıtıyor gibi hissetmiştim.

normalde giydiklerime, kendime oldukça önem veren ben ne giydiğime dahi bakmadan çıkmıştım evden. jisung'umu istiyordum, gözlerinden öpüp ağlama demek istiyordum. enayisi olmuştum bu çocuğun resmen.

koşarak gitmiştim jisung'un yanına. çabuk varmıştım bu yüzden de. zaten evlerimiz arasında pek de bir mesafe yoktu. yine de acele etmem gerekiyor gibiydi. zile bastığımda kai açmıştı kapıyı. selam verdikten sonra ne olduğunu sormak istercesine kafamı iki yana salladım fakat bilmiyorum cevabını aldım.

ben de daha fazla oyalanmadan sevgilimin kapısına geldim. üstüne örtüsünü almış, çalışma masasında kitap okuyordu. ağlaması dinmişti sanırsam. kendimi belli etmek amacıyla kapıyı iki kere tıklatmıştım.

"iyiyim kai, git artık."

aldığım cevap hoşuma gitmemiş gibi ona yaklaştım. üzerinden örtüsünü alıp örtü yerine kollarımı sardım bedenine. "kardeşinle böyle mi konuşuyorsun sen başkan, çok ayıp."

jisung beni beklemiyormuş gibi önce şaşkınca bana bakmış, daha sonra bu sefer benim beklemediğim bir şey yapıp ağlamaya başlamıştı. kollarını belime sarmıştı ve resmen hıçkırarak ağlıyordu şu an.

ne yapacağımı bilemeyip güzelimi kucağıma aldım ve yatağa oturttum. yanına da ben oturduğumda ufak bir bebek misali kucağıma tırmanmıştı. bu hallerine gülmeden edemiyordum fakat endişeleniyordum da. kollarını boynuma sıkıca sarmış, kafasını adeta omzuma gömmüştü. onu bu şekilde görmemi istemiyordu.

"han, sorun ne güzelim?"

"bilmiyorum gerçekten, benim aptallığım." 

aptallığım dediği yerde kaşlarımı çatıp jisung'a bakmıştım. kafasını kaldırması için uğraşıyordum fakat omzuma yapıştırılmış gibi ayrılmıyordu. "han, anlat bana."

"beni bölmeden dinleyeceğine söz verir misin?"

"söz güzelim." verdiğim sözle kafasını yavaşça kaldırıp yaşlı gözlerini yüzümde gezdirdi. hâlâ ufak ufak akan damlalar vardı yüzünde. yanağından süzülen küçük bir göz yaşını dudaklarımla yakalayıp öptüm. bu hareketimle yüzünde oluşan gülümsemeye bakıp istemsizce ben de gülümsedim.

evim vardı ya, artık yok.

gözlerini etrafta gezdirmeye başladığında anlatmaya başlayacağını fark etmiştim. rahat hissemediği anda kafası tekrar omzuma düşmüştü. sorgulamadan ellerimi saçlarına attım ve okşamaya başladım.

"bilmiyorum, belki abartıyorum. belki fazla anlam yüklüyorum. gereksiz bir şekilde fazla da bağlanmış olabilirim ama seni seviyorum minho. öylesine bir sevgi olduğunu da düşünmüyorum. minho sen benim ilk sevgilimsin. ilk ciddi olduğum kişisin. bu yüzden ilişki nasıl olur bilmiyorum. izlediğim dizileri bilirim ben. okuduğum kitapları bilirim. ama hiç yaşamadım ve seninle okuduğum, izlediğim her şeyi yapmak istiyorum. ama bazen afallamış gibi hissediyorum. yetersiz kalmaktan korkuyorum. anla beni min, sana aşık oluyorum sanırım. lütfen kaçma benden."

jisung'un anlattıkları içimde bir şeyleri alt üst etmişti çoktan. kendini yetersiz hissetmesi, kendini suçlaması beni saatlerce ağlatabilirdi fakat bana yaptığı itiraflar sonsuz mutluluk vermişti. konuşmam gerektiğini hissediyordum fakat cümleleri toparlayamıyordum. bir sürü duyguyu birlikte yaşatmıştı bu bana. yürüyen tdk diye dalga geçtiğim başkan şu an kucağımda aşkını itiraf ediyordu ve ben mutluluktan ağlamamak için direniyordum.

can't stop | minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin