AZRA
Selam, Azra ben. Azra Kaya. Kimi Azrail, kimi kızıl şeytan, Kimi Azo, kimi de direkt Azra der. Şimdi size biraz hayatımdan bahsedeyim tabi buna hayat denirse...
Ben daha küçücükken annem alkolikti içer içer sonra beni döverdi. Vücudumda söndürdüğü sigaraları saymıyorum bile. Ondan kendimi bildim bileli nefret ediyorum. O kadın, Meral Kaya benim çocukluğumun katili. Neyse biraz da Kenan Kaya'dan bahsedelim babam olacak o heriften. O gün annem yine alkol alıyordu ve babamla kavga ediyorlardı. Hep kavga ederlerdi ben de çok korkup masanın altına saklanırdım kulaklarımı kapayıp bir an önce kavganın bitmesi için dua ederdim. Ama bu seferki kavgaları daha şiddetliydi tencereler tavalar havada uçuşuyordu. Ben ise ağlamaktan başka bir şey yapmıyordum. En sonunda ses duruldu. Ben de masanın altından kalkıp annemle babamın olduğu odaya girdim fakat odada sadece annem vardı. Bana yine nefret edercesine baktı ve "Mutlu musun oruspu senin yüzünden terk etti beni. Baban senin yüzünden beni terk etti. Sen hiçbir işe yaramayan zavallının tekisin senden nefret ediyorum". Diyip dövmeye başladı beni. Ama onun dövmesinden çok babamın beni bırakıp gitmesi acıtmıştı canımı. Tamam o kadına taş olsan çatlarsın, dayanamazsın ama beni niye bırakıp gitti ki... Ben daha küçücüktüm. Neyin ne olduğunun farkında bile değildim. Babam benim ilk aşkımdı. "Prensesim" diye severdi beni. Ama o kadın elimden aldı babamı. Ondan geriye kalan tek şey bi tane fotoğraftan başka bir şey değildi. Ben her gün babam gelsin alsın beni diye dua ediyordum. Ama gelmiyordu. Tabi annem hala beni dövüyordu hakaretlerini bana vura vura dile getiriyordu. Küçücük bedenimde kocaman morluklar vardı. Ben annem bana vurunca beni azarlayınca ona hiç kızmıyordum. Seviyordum annemi. Bütün anneler çocuklarını döver, hakaret eder, bütün babalar da çocuklarını terk ederler diye düşünüyordum. Çocuk aklı işte... Ama öyle değildi. Bir anne çocuğuna vurmazdı, ya da bir baba terk etmezdi kızını onu da alırdı yanına. Bunun böyle olmadığını geçte olsa farketmiştim. 7 yaşında yetimhaneye götürüldüm. Annem alkolik olduğu için bu şekilde çocuk bakamayacağını söylemişlerdi. Annemin umrunda olmamıştı orası ayrı konu. Gitmek istemiyordum."Anne nolur gönderme beni lütfen babam beni orada bulamaz bana bağır, döv ama beni gönderme". Diye yalvardım. Bana ne dese beğenirsiniz? "Cehenneme kadar yolun var. Götürün şunu gözümün önünden". O an hiç bir şey diyememiştim sadece ağlamıştım. Yetimhaneye yerleştikten sonra okula başladım. İşte o zaman anladım anne baba nasıl olunur. Çok imreniyordum onlara keşke benim ailem de böyle olsa diye düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi.
Liseyi bitirdikten sonra arkadaş ortamı yapmıştım kendime. Her gün eğleniyorduk. Gece kulüplerden barlardan çıkmıyorduk. Tabi 18 yaşımı doldurduğum için yetimhaneden ayrılıp kendi imkanlarımla ayri eve çıkmıştım. O zamanlar yemek yapmayı çok sevdiğimi keşfetmiştim tabi. Arkadaşlarıma tattırıyordum ve hep aynı cevabı alıyordum. "Azra çok güzel olmuş". "Kızım sen nerden öğrendin böyle yemek yapmayı". "Bi tabak daha versene". Çok seviniyordum onlar böyle diyince. Gururum okşanıyordu. TV de bir tane yemek programı vardı çok da güzel parası vardı. Alınamayacağımı bildiğim halde başvurmuştum. Belki şans bir gün bana da gülerdi, kim bilir. Sahilde arkadaşlarımla biramızı yudumlayıp bir yandan da sohbet ediyorduk. Sonra birden telefonuma bildirim geldi. Açıp bakmamla şok oldum. "... YEMEK PROGRAMINA YAPMIŞ OLDUĞUNUZ BAŞVURU KABUL EDİLMİŞTİR. YARIN SAAT 13.00 TE SİZİ KANALDA GÖRMEKTEN MUTLULUK DUYARIZ İYİ GÜNLER". Kazanmıştım. Artık kendi ayaklarımın üstünde duracaktım benden mutlusu yoktu. Hayat ilk kez yüzüme gülmüştü. Hem de karşılıksız. Arkadaşlarıma başvurumun onaylandığını, beni cağırdıklarını söyledim onlar da en az benim kadar sevindiler. Aradan 2 yıl geçti hala programa devam ediyordum. Her şey çok güzel ilerliyordu. Çok korkuyordum bir gün bozulacak diye. O gün yine karavanda hazırlandıktan sonra kayıta geçmiştik. Yemeğimi yaparken Mert bana salak salak şeyler söylüyordu hiç aldırış etmedim. Yavşağın tekiydi. Ama en son söylediği o cümle bardağı taşıran son damla oldu. "Hadi gel. Senin de beni istediğini biliyorum. Gel kucağıma bebeğim nazlanma hadi. Gel de babanın veremediği ilgiyi veriyim sana". Söylediği şey beynimde tekrar ederken ocaktaki kızgın yağ dolu olan tavayı yüzüne attım ve bayıltana kadar dövdüm. Küfürlerimi de eksik etmedim. Benim en hassas noktamdı babam. Kırmızı çizgiyi aşmayacaktı. Onu geç ne hakla bi kadınla böyle konuşabilir. O gün o kızgın yağı suratına atarken sadece kendim için değil tüm kadınlar için yaptım bunu. İşte o günden sonra hayatım tamamen değişti. Mert benden şikayetçi oldu. Ağır tahrik indiriminden 10 yıl hapis cezası aldım. Çok üzgündüm. O pislik yüzünden hayatım mahvolmuştu. Ama ona hiç bir şey olmamıştı. Adalet buydu işte. Beni taciz eden oydu yani ilk başlatan oydu. Ben karşılık verince ben suçlu oldum. Eğer onun söyledikleri karşısında susmamak suçluluk ise en büyük suçlu bendim. Cezaevine girdiğimde hiç oraya ait hissetmemiştim kendimi. Gerçi kim hissederdi ki böyle bi yerde. 20 yaşımda girdim oraya. 10 yıl ne demekti ya hiç mi gün yüzü göremeyecektim. Tam rahata kavuşmuşken neydi bu kaderin bir oyunu mu?
Cezaevinde a,b,c,d,e,f blok vardı bu bloklar kendi içinde ikiye ayrılıyordu. Ben B2 de kalıyordum. Ortak alanlarımız dışında her şey birlikteydi. Her bloğun bir lideri vardı. B1 inki ise Kudret'ti. Kudret Özturk. İnsanları köle gibi kullanır bi kenara atardı. Şeytanın ta kendisiydi Kudret. Aradan 4 yıl geçti ben B2'nin lideri olmuştum. Kudret'in saçmalıklarına boyun eğmemek için kendi grubumu kurmuştum. Onlar benim kardeşlerimdi, ailemdi. Heves, Hasret, Rüzgar, Yonca,minik Öykü, Derya, Jale, Dudu. Hepsini çok seviyordum. Onları koruyup kolluyodum. Kardeşlerimden başka kimseye eyvallahım yoktu benim. Birlikte çok olay çıkarıyorduk. Hepimiz uyuşturucuya karşıydık. Bu yüzden hep gidip Kudret'in zulasını patlatıyorduk. Heves kendisine taciz eden adamı öldürmüştü. Hasret hırsızlıktan girmişti içeri ama suç sadece onun değildi. Yanındaki sevdiğim adam dediği insan onu bırakıp gitmişti. Yani tüm suç onun üstüne kalmıştı. Rüzgar uyuşturucudan girmişti içeri ama ben onu akladım. Tertemizdi artık benim kardeşim. Yonca buraya geldiğinde Öykü daha karnındaymış. Öykü Yonca'nın kızı. Çok tatlı kocaman gözleri sapsarı saçları var. Şuan Öykücük 6 yaşında tabi. İşte Yonca'da kocası yüzünden girmiş içeri. Kocası her gün ona şiddet uygularmış. Hamileyken bile kadına eziyet edermiş amk herifi. Sonra bir gün Yonca dayanamamış saplamış bıçağı. Adam ölmemiş ama pis işlere bulaşmış borç batağına düşmüş ödeyemeyince de öldürmüşler. Gebersin pislik herif. Derya ise annesine tecavüz etmeye kalkışan bir adamı öldürüp öyle girmiş içeri. Derya'nın annesi şuan yatalak elimizden gelenin fazlasıyla yardım etmeye çalışıyoruz, çalışacağız da. Jale'nin neden burada olduğu hakkında kimsenin bir fikri yok. Ne zaman sorsak geçistirip duruyor. Eminim onunda kabuk tutmuş bir yarası vardır. Ve Dudu, Ege'li kekim. Dudu ise kocasını öldürmekten girmişti buraya. 3 tane çocuğu varmış Dudu'nun. Kocası alkolikmiş. İçer içer onu da çocuklarını da dövermiş. İşe falan da gitmezmiş. Kadını calıştırırmış. Kendi de anca içermiş. Bir gün Dudu işten dönerken evin önünde bi kalabalık olduğunu görmüş noldu burada diye sorunca kimse cevap vermemiş. O pislik dışında "Vallahi benim bir suçum yoktu sobayı yaktım ev ısınsın diye sonra dışarı çıktım. Bi baktım..." devamını getirememiş ama Dudu anlamış. Eve girip çocuklarına bakmaya gitmiş ve çocuklarının yerde öylece yattığını görmüş. O an kan beynine sıçramış ve tüfeği alıp 5 el ateş etmiş adama. İşte bizim hikayemiz de bu. Çok tuhaf değil mi? Herkes bi erkek yüzünden içeride. Bunları düşündükçe erkeklere olan nefretim daha da artıyor. Zaten erkeklerden nefret ettiğim için kadınlardan hoşlanıyorum ben. Oldukça çapkınımdır. İstediğimi almadan asla bırakmam. Gerçi şu ana kadar hiç bi kadına aşık olmadım. İstediğimi aldıktan sonra sıkılıp bir kenara atıyordum. Fakat bu aralar onu da yapmıyordum ya orası ayrı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZILIMSI MAVİ 🧿❤️
Random"Tüm zorluklara rağmen vazgeçmemek, hep sevmek, aşkla bakmaktır AzDen..."