Aradan üç gün geçmişti. Hâlâ annemle yüzleşmemiştim. Zaman çok ağır işliyordu. Okula gitmiyordum. Annem her ne kadar zorlasa da hastayım bahanesiyle geçiştiriyordum.
Kapım açıldı.
"Kimsin?"
"Benim..." Allisa kapıda belirdi.
"Kapıyı çal müsait olmayabilirdim!"
"Pardon" Allisa galiba bu üç gün içinde her zaman soru sorduğu gibi yine bir şey soracaktı.
"Bir şey mi oldu?"
"Yok sadece o büyülü kadının dediği bir hafta bitmek üzere."
"Evet, biliyorum."
"Ya bu kadar rahat davranmazsan olmaz mı?"
"Yapım böyle elimde değil."
"İlginçsin!"
"Asıl sen ilginçsin!"
"Ne, ne demek istiyorsun?" annemin sesi geldi. Aşağıda galiba, işten gelmişti.
"EFENDİM ANNE!" Allisa benden cevap beklercesine bakıyordu.
"AŞAĞIYA GELİN!"
"TAMAM ANNE GELİYORUZ!" Allisa'nın bu ciddi bakışı beni güldürüyordu, sırıttım.
"Ne sırıtıyorsun öyle?"
"Hiç erkek gibi bakıyorsun?" anlamamış gibi.
"Efendim?" dedi.
"Annem bekliyor aşağı in, hadi!" derken yastık fırlattı.
"Hop ne yapıyorsun?" dedim anlamsızca.
"Erkek öyle mi? Erkek gibi bakıyorum? Hak ettin sen." bir kez daha yastığa uzanıp alacaken kapıya koştum.
"Gel buraya!" aşağı doğru hızlı adımlarla ilerledim zorda olsa kurtulmuştum ikinci yastıktan. Annem bana baktı ben ona
"Neden nefes nefesesin?"
"Hiç sadece çağırdın ya hızlı geleyim dedim."
"İyi yaptın." merdivenlerden Allisa'yı gördüm. Keskin bakışlar atıyordu. Kendimi zor tutuyordum gülmemek için. Yanıma geldi.
"Nasılsın Allisa Arda seni üzmüyor değil mi?"
"Yok teyze sadece biraz gıcık bir yanı var o kadar!"
"Anladım." dedi annem gülerek gerçekten çok merak ettim acaba ne anlamıştı?
"Aç mısınız?"
"Yok biz yedik anne."
"İyi gelirken pasta aldım çikolatalı yiyelim birlikte seversiniz."
"Olur." dedim annem tezgaha yöneldi. Allisa'da ona yardım etmek için tabakları çıkartıyordu. Artık galiba söyleme vakti gelmişti ama nasıl söyleyecektim? Annem bize pastaları servis etti sonra karşıma oturdu.
"Gününüz nasıl geçti"
"İyi." dedi Allisa.
"Senin?" dedi bana bakarak
"Hiç, her zaman ki gibi."
"Bir şey yok değil mi? Son bir haftadır moralin yok gibi, durgunsun."
"Var aslında kafamı kurcalayan bir şey var." Allisa bana baktı pasta boğazında kaldı, öksürdü. Kalkıp su doldurdum ve ona uzatım.
"Yavaş ye!" dedim.
"İyi misin Allisa?" dedi annem. Allisa başını "Evet" dercesine salladı.
"Neymiş bakalım kafanı kurcalayan şey?"
Annem benden cevap bekliyordu, gülüyordu ama ben konuştuktan sonra galiba gülmeyecekti.
"Anne dürüst olmanı istiyorum söz ver bana." dedim gözlerine bakarak
"Her zaman dürüstüm biliyorsun bilmediğim bir şey mi oldu?"
"Neden benden ve Allisa dan sakladın?"
Yutkundu ardından boğazını temizledi
"Neyi sakladım sizden?"
"Aslında senin ve kuzenin asıl öz çocuklarınız değilmişiz neden sakladın?"
Annem dondu beti benzi atmıştı. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
"N... n... ne?" kekeliyordu demek ki doğruydu olanlar.
"Gerçekte öz çocuklarınız değilmişiz."
"Kim dedi bunu, film mi izlediniz hayret bir şey ya bir annneye bu denilir mi?
Ben odama gidiyorum bir daha bana bu tarz şakalar yapma!" masadan kalktı.
"Otur anne!" dedim bana baktı, titiriyordu.
"Geçen alkol almıştın, aslında bilerek sana aldırdık, kısacası seninle oyun oynadık ve sende o sarhoş halinle her şeyi anlatın!" bembeyaz olmuştu, sanki ruhu alınmıştı.
"Sarhoş insan her şeyi söyler!"
"Doğru her şey söylüyer senin bize o an gerçekleri anlattığın gibi anne lütfen kabul et!"
"Hayır, yok öyle bir şey yanılıyorsunuz!"
Annem galiba inkar etmeye devam edecekti. Bir ses geldi. Yukarıdan biri aşağı iniyordu. Adım sesleri yaklaştı.
Anneme elimle "sessiz ol" işareti yaptım. Allisa bana bakıyordu. Merdivene baktık, bir ayak belirdi. O o kadın Arya
"Merhaba, sohbetinizi bölmek istememiştim kusura bakmayın ama sizi almam lazım." dedi gülerek annem ona bakarak.
"Sende kimsin?"
"Ben mi ben büyülü bir kadın." dedi. Annem benim ve Allisa'yı kolundan tutarak yanına çekti. Arya iki elini kaldırıp bir şey söylüyordu ve anneme doğru elini ileri götürdü. Kırmızı sise benzer bir duman anneme doğru hızla ilerliyordu ve annemin göğüsüne çarptı ve yok oldu annem yere düştü. Olayı kavramaya çalışıyordum.
"Anne iyi misin anne?"annemi kaldırmaya çalışıyordum.
"Merak etme genç prens sadece bayıldı. Korkacak bir şey yok. Ha birde sizle olan tüm geçmişi silindi." şok olmuştum. Harbiden şok olmuştum.
"Gitme vakti!" nereye gidecektik.
"Nereye?" dedi Allisa.
"Eve Crossbreed Dünyasına ateşin sönmediği ateş hanedanlığına." sustum, harbiden kadın etkiliyici konuşuyordu.
Allisa şok içindeydi keza aynı şekilde bende şok içindeydim.
Kolyesine dokundu bir portal açıldı.
kapı da denilebilirdi.
"Haydi!" dedi Allisa bana bakıyordu.
"Annem..." dedim üzgün bir şekilde.
"Merak etme o iyi olacak"
Anneme baktım çok güzel bir kadındı, gerçekten beni büyüten o olduğu için çok şanslıydım. Son defa öptüm onu.
"Haydi sizi bekleyen bir kraliçe var geç kalamayız." Allisa ile birlikte kapıya yöneldik. Sanki hareket eden bir ayna gibiydi. Adım attım içine bi' anda yepyeşil bir ormanlık tarzı bir alanda buldum kendimi. Arkama baktım Allisa ve Arya da geldi.
"Burası da neresi?" diye sordu Allisa.
"Ateş hanedanlığının bölgesindeyiz."
"Wow!" bir fantastik filmin içindeyiz gibi hissediyordum. İleri doğru yürüdükçe saray belirgin hale geliyordu.
"Çok güzel bir yere Benziyor değil mi Arda?"
"Bayağı güzel sanki geçmişe gitmişiz gibi."
Arya bize baktı, gülüyordu.
"Birde siz 10 yıl öncesini görseydiniz."
"Neden daha mı güzeldi?"
"Öyle ama Kraliçe Elizabeth hastalanınca dekorasyon işlerini yürüten kimse kalmadı." bir şey anlamadım. Galiba anlamadığım belli oldu.
"Yani kraliçe Elizabeth kendisi sarayın görünüş tasarımını ayarlardı." anladım. Bu sefer sarayı tam görebiliyorduk bayağı büyüktü. Bir gölün yanında geçtik bayağı büyük bir göldü. Sarayın bazalt taşlarından yapılmış yoluna ayak bastık saray kapısı sekiz metre vardı yüksekliği. Bayağı yüksekti kapı. İçeri doğru her iki taraftan açıldı. Sarayın giriş bölümü sessizdi. İçeri doğru yürüdük kapılar arkamızdan kapatıldı. Yukarı baktım, iki asker bize bakıyordu: biri kapının sağ bölümünde biri ise sol bölümündeydi. Kafalarında fese benzeyen bir şey vardı ve üstünde kırmızı bir sembol vardı. Ama tam olarak neydi anlamıyordum kırmızı çizgili bir palto giymişlerdi. Ben onları incelerken Arya kolumdan tuttu.
"Daha sonra da incelersin." hızla saraya yol aldık. Kapı önünde aynı giysileri giyen iki asker daha vardı ama elerinde silah tarzı hiçbir şey yoktu. Allisa'ya baktım, boş bir bakış attı bana. Saraydan içeri girdik çok hoş bir koku vardı, gül kokusu gibiydi. Sarayın içi çok büyüktü. Karışya bakınca kafalarında fes olmayan bir sürü adam gördüm. Dokuz kişilik bir guruptu. Allisa'ya bakarak
"Hoşgeldiniz prenses." dediler Allisa afallamıştı. Bana baktı dudağımı "Bilmiyorum." der gibi büktüm.
"Prenses?" dedi Allisa. Arya bize haydi sizi odaya götürmem gerek, bu şekilde kraliçenin karşısına çıkamazsınız. Aşağıdaki grup Arya ile iki dakika konuştuktan sonra Arya bizi yukarı çıkarttı. Ne konuştular hiç anlamadım. Merdivenler çok genişti, duvarlarda farklı semboler vardı. Bir koridora girdik, koridorun başında iki asker daha bekliyordu. Bize yol verdiler. Koridorda sadece üç oda vardı: biri koridorun sonunda, biri sağ ve biri de sol bölümünde yer alıyordu. Arya bana bakarak:
"Sol oda senin, sağ oda da senin Allisa son oda ise sizi yanınzda olacak ateş muhafızlarının. Bir şeye ihtiyacınız olursa onlara seslenmeniz yeterli olacaktır." Allisa bana bir boş bakış attı, bende ona. Normalde de boş bakışlar atıyorduk birbirmize ama bu daha boştu.
"Odalarınza girin şimdi, kıyafet için iki terzi gelecek odanıza ölçü alacaklar gece için ve ekstra yıkanmanız lazım, sizin için daima hizmetinizde olacak hizmetçiler gelecek anlamadığınız bir yer var mı?"
"Yok." dedik birlikte.
"İyi şimdi odalarınıza." odama girdim. Allisa ise kendi odasına. Galiba hayat şimdi başlıyordu bizim için...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Crossbreed Dünyası
FantasyCrossbreed Dünyası Onu ve Allisa yı normal Dünya hayatında uzaklaştıran Gerçeklik yüz yıllardır savaşın bitmediği, güçlerle kanların Şelale misali aktığı, yeni bir dünya ya yol açar Arda ve Allisa yı bekleyen nice güç sahibi kralların kanını akıtan...