Üzerime formamı giyip derse doğru geç kalma telaşıyla koşuşturururken hocanın içerde "Savaş, nerede!" diye bağırdığını duydum,ah o ben oluyorum :)
"Geç kaldığım için çok özür dilerim hocam." dedim, sırama yürürken tanımadığım birinin oturduğunu gördüm. 'Kimsiniz?' der gibi bir kafa işareti yaptım. Yanındaki çantasını alıp oturmam için yer açtı,yerime oturup sorumu tekrarlarladım "Sen kimsin?"
"Yeni geldim, başka kimsenin yanı boş değildi buraya oturdum o yüzden. Ben Lavin."
Tam o sırada okulun voleybol takımının antrenörü maç için çağırmaya geldi, sınıfımızda tek voleybolcu bendim,yani öyle sanıyordum...
"Savaş, Lavin hadi beyler." ben Lavin'e yiyecek gibi baktıktan sonra ayağa kalktım. Hazırlanma aşaması tam bir savaştır benim için.
"Ayakkabılarımı yolda düşürdüm galiba! Ha burdaymış. Dizliklerim nerede lan!"
"Dolabına baktın mı yavrum?" Artık hoca bıkkınlıkla böyle diyor hep,
"Burdaymış teşekkürler."
Maça hazırlandık, ama karşı takımın pasoru solakmış.
"Bu sahaya bir solak yeter değil mi Savaş?""Mert, gaza getirme beni! Geçen ki maç da fileye dalmıştım."
"Tamam sus, ha bu arada! Geçen maç sen niye sağa pas atmadın? Pas bekliyorum,ama sola gidiyor!"
"Yani solak olduğum için sol daha rahat oluyor." Geldik fasulyenin faydalarına!
"Pas!" Diye atarlandı Mert
"Bak oturur ağlarım. O kadar libero'dan pas alıyorsun sırf sen plase yap diye mi!""Tam-" derken antrenör bizim sahaya geçmemiz gerektiğini söyledi, yürürken hiç bizimle antrenman yapmadan Lavin ne kadar işlev görür diye düşünüyordum.
Pasör çaprazı yerine geçti, Mert Şmaçör olarak yerine geçince maç başladı.
Servise Mustafa abi geçip peş peşe iki sayı almamızı sağladı, top ikinci dokunuş için bana geldi sol tarafa atmak yine mantıklıdır, ama bu sefer solda Lavin var. Onun nasıl paslara ayak uydurabileceğini bilmiyorum.
İlk topa dokunduğunda topa nasıl vurduğunu göremedim bile, havadan attığım pası iyi bir şekilde alıp filenin üzerinden karşı libero'ya kadar sertçe atmıştı,
Tekrar topa baktım, libero'ları çok iyi değildi ama kurtarmıştı, karşı pasöre top ulaşınca iki smaçör aynı anda zıpladı, tahmin ettiğim gibi plase yapıp topu filenin üzerine doğru attı, ama benim yüksek zıplama bloğumu geçemedi ve karşı sahaya düştü.
Sayılar o kadar kötü değildi. Son seti ''12-25" olarak almıştık.
Her kez bana sarılıp yenme sevinci yaşıyordu ama Lavin aynı yerinde durmuş, karşı sahadakileri inceliyordu. "Yenmiş olmamıza sevinmedin galiba?" dedim
"Hayır." Dedi ve yanımdan geçerken elini merdiven gibi biraz havaya çıkardı "Daha yüksek."
"Nasıl bir pas istediğini bilmiyordum. Sorun bende degil maç günü takıma transfer olan sende!"
"Çok alıngansın Pasöre bey,"
Olduğum yerde tepinmeye başladığımda Mustafa abi "Fıttırdı yine," diye homurdandı ve kahkahası ilk kulağıma ilişen Lavin oldu. "Sen niye gülüyorsun lan?" dedim elimi havaya kaldırarak.
"Niye ben imam mıyım? Gülemiyor muyum?" Kaşlarımı çattığım sırada Mert eliyle ağzını kapatmış şekilde bacak bacak üstüne attı "Ben imam değilim," dedi ve kaşlarını kaldırıp indirdi "Gülebilirim!" Hahaha gibi yapmacık bir gülümsemeyle ayağa kalktı. "Sen bir daha gülme, yasak sana. Git vaaz dinle madem imam değilsin ufkun açılsın."