"Neden Hâlâ Peşimdesin Küçük?"

72 4 0
                                    

Durumum içler acısıydı. Tabiri caizse, tam bir rezillikti. O pis serseriyi sevgilim sanmıştım. Hemde olmayan bir sevgilim sanmıştım. Cidden, bazen düşünüyorum da bu kadar aptallık bana bile fazla. Durumu farkettiğimde koşarak uzaklaşmıştım hastaneden. Neyse ki eşyalarımı almayı ihmal etmemiştim. Şimdi tek işim otobüse atlayıp sıcak yatağıma kurulmaktı. Dinlenmeye ihtiyacım vardı. Gözleri geldi aklıma birden ve yolun ortasında öylece kalakaldım. Sahi, ne kadar güzel bir rengi vardı. Sanki içine çekiyordu. Sonra sinirli bakışlarını hatırlayıp kendime bir küfür savurdum. İyi de benim hatam değildi ki. Bünyem çok zayıfmış ve ilaçların yan etkisini biraz fazla abartmış. Yani doktor öyle demişti en azından. İçim rahat bir şekilde yoluma devam edecektim ki korna sesiyle kendimi kaldırıma attım tekrar. Şoföre saydırdıktan sonra farkettim ki hata bendeymiş. İkinci bir kazayı atlatacak halim yok. Hemde hiç. "Biri beni evime ışınlayabilir mi" diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum gerçekten.
Eve gelmek uzun ve sıkıntılı sürse de nihayet evimdeyim. Her ne kadar burda da rahat olamasam da.. Evdeyim işte. 17 yılımın geçtiği ve 17 yıllık hayatımın yıkımı olan ev. Çoğu zaman bu evin duvarları gözyaşlarıma şahit oldu. Kahkahalarım çok çok azdı. Sadece bu evin duvarları değil, her yer ve herkes çok az şahit oldu. Ama gülümsemelerimi sevmiyorum ben. Kendimi de sevemedim bir türlü. Yaşayan nefes alan hiçbir şeyi sevme hakkım olmadığını hissettim çocukluğumdan beri. Çünkü anneme göre acı vericiydi bu, babama göre ise gereksiz. Öyle ki çoğu geceler sevginin aşkın ne olduğunu düşünmekten gözüme uyku girmezdi çocukken. Emin olduğum tek şey vardı, o da dünyadaki aşkın annemle babam arasındaki çıkar ilişkisinden farklı olduğuydu. Sahi, anne ve baba neydi? Neydi görevleri? Çocuğun açlığı-tokluğuyla, karnesiyle okuluyla, yaşadığı yerle ilgilenmek miydi sadece? Bu kadar mıydı cidden? Ne vardı anne babalar çocuklarının notlarıyla ilgilenmekten daha çok, psikolojileriyle ilgilenselerdi? Başarılı çocuk, mutlu çocuk değildir her zaman. Ama mutlu çocuk başarılı çocuktur. Tabi bir de-

Düşüncelerim cama taş atılmasıyla bölündü. Mahalledeki çocuklardır diyerek üstümü çıkarmaya başladım. İkinci taş atıldı ve ikinci tık sesi. Üstüme hemen rahat bir tişört ve şort geçirip camı açtım.

-NE VAR NE?!!!?!?! Hey, senn... Sen sabahki çocuksun...

-Tanıyabildiğine sevindim

Bu çocuğun burda ne işi vardı cidden? Al başına belayı off.

-Ne işin var senin burda? Neden geldin?

-Konuşmamız gerekiyor.

'Benim seninle konuşacak neyim olabilir ki aslanım?' demek istesem de, merakım engel oldu ve sadece ufak bir "peki" çıktı dudaklarımdan.

Gerçekten benimle konuşmak istemesinde ki amaç neydi? Benimle konuşmasına ne sebep olmuştu ki? Hastanede o olay yaşandığında beni bir kaşık suda boğacak gibi duruyordu. Hatta ben olsaydım suyla falan uğraşmazdım, ellerimle boğardım onu. Kendi içimde boğuşurken şort ve tişörtümle uyumlu ancak bir topuz olabilir diye düşünerek saçlarımla da boğuşuyordum. Böyle giderse tüm evrenle bir boğuşma içerisine gireceksin Efsa diye düşünerek konuyu kapadım. Odamdan çıkarken yine odamın kapısını kilitlemeyi ihmal etmedim. Evde kimse yoktu. Nereye gidiyorsun daha yeni çıktın hastaneden diyen de yoktu. Ama olmasındı. Kendi başımın çaresine bakabiliyordum uzun süredir. Bu daha uzun süre böyle devam edecek gibi duruyordu.

Evin anahtarını da cüzdanıma atıp çıktım evden. Sandalet tipi ayakkabılarımı da ayağıma geçirdim.  Merdivenlerden koşar adım inip dış kapıdan da çıktım. Sokakta gözlerim onu ararken, ayaklarım istemsizce sokakta dolaşmaya başladı. Nerde bu allahın belası çocuk? Hayır yani çağırıyorsun madem, bi yerinde dur dimi. Görebileceğim bir yerde dur dimi. Ama yok. Tüm evren bana düşman gibi hissettim bi an. Ben bunları düşünürken ensemde bi nefes soludu ve istenmeyen tüylerim bile diken diken oldu. Kitaplarda bu tür cümleleri okuduğumda çok havalı duruyordu ama gerçekte cidden korkutucuymuş. Arkamdaki nefesin sahibinin o çocuk olduğuna kalıbımı basarım. Hiç hareket etmedim ve öyle aham şaham bir korku da yoktu aslında içimde. Deyim yerindeyse biraz tırsmıştım. Bu sessizlikte canımı sıkmaya başladı be. Konuşmuyorda, sadece nefes alıp veriyor kulağımın arkasına doğru. VE BEN HUYLANIYORUM.

-Sessiz kalıp nefes seslerini duyurmaya devam edecek misin?


Tanrım, tamam. Bayağı aptalca bir cümle kurdum. Ama böyle demeseydim de ondan korktuğumu sanardı. Yine konuşmayınca bu sefer ikinci bir soru sordum, tabii daha düzgününü.

-Ne istiyorsun?

-Bende onu sormaya gelmiştim aslında. Ne istiyorsun benden? Neden hastanede üzerime yapıştın?

Ah, tamam çalışmadığım yerden yakaladı beni.

-Bi düşüneyim, ne istiyorum acaba?

Arkamı ona döndüm ve tam devam edecekken farkettim ki bakışları değişmişti. Hastanedeki sinirli adamdan eser yoktu. O kadar uysal bakıyordu ki, ona yakışmıyordu. Heybetli bir vücudu vardı. Büyük ihtimalle dik başlılık en önemli özelliğinden biriydi. Cidden mi Efsa? Burda durmuş bir serseriye Freud'luk yaparak kişiliğini tanımlamaya mı çalışıyorsun? Sende akıl namına bir şey kalmadı. Kendimi toplayarak devam ettim.

-Ne isteyebilirim ki senden? Doktor açıkladı işte, ilaçların yan etkisi hafızama olmuş ve bu yüzden öyle saçma sapan davranmışım. Yoksa ne isteyebilirim ki senin gibi bir serseriden? Hem sen benim evimi nerden biliyorsun ki? Nasıl öğrendin?

Ne kadar çok konuşmuştum öyle.

-Nefes almaya karar vermen senin için iyi bir şey, evet.

Dedikten sonra yamuk bir gülüş yerini aldı kusursuz yüzünde. Bu da neydi şimdi. Evet yakışıklı olabilir ama ne bileyim. Çok çarpıcı görünüyordu. Onu ilk defa gülümserken görmüştüm. İstifimi bozmadan sert duruşumu devam ettirdim ve sorularımın cevabını beklemesi için kollarımı göğsümün altında birleştirip sol ayağımın topuk kısmını yere vurmaya başladım.

-Bana bak küçük, seni geçen gün sahilde görmüştüm ve gözlerini benden alamadığını unutmuş değilim. Sonra okulun orda da beni görüp yine gözleriyle taciz eden sensin. Daha bitmedi, biliyorsun. Hastanedeki o davranışınla etti mi sana üç? Şimdi sen söyle derdinin ne olduğunu? Sahilde beni gördüğünden beri ve o çocukla konuştuğundan beri etrafımdasın. Yoksa kendi kendine, dedektifliğe mi baş koydun? Dedikten sonra kahkaha attı çok komik bir şey söylemiş gibi. Gülüşü son bulduğunda gözleri siyahın en çarpıcı karanlığına gömüldü ve sordu

-Neden hâlâ peşimdesin küçük?

Kırmızıyı Örten SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin