Burada güneş birkaç defa batardı. Ünlü yazar Treto'nun Sapyo-sofistike Yapay Dünya Edebiyatı tarzında çıkarttığı ilk kitabında geçerdi bu söz.Kitabında kendi oluşturduğu 'yaşam ya da inanç pentagramı' ile güneşin nasıl birkaç defa battığını tasvir etmişti. Pentagram, gerçek olarak tasvir edilmemişti tabii Treto inançlara gönderme yapmayı seven bir insandı. Pentagram, inançlı ailesine karşı bir göndermeydi.
Pentagram aslen altı köşeli yıldız olduğu için Treto kendi yapay ütopyasında güneşin altı kere doğduğunu iddia etmişti. Sonrasında kimi eleştirmenler tarafından aslında bu gerçek dünyada da var düşüncesi yayılınca iddia bir anda gerçeğe evrilmişti.
Evet, ne yazık ki insanlar her şeye gerekenden hızlı inanıyordu. Oradan bakınca insanlardaki sorgusuz sualsiz o kabulleniş derininden hissediliyordu. Aslında kabullemeleri de tamamen doğru. Neden mi? Çünkü çok öncelerde de dediğim gibi. Kültür artık ne ünlüyse o idi. Dandik bir şeyin ünlü olması onu kültür yapıyordu. Bu kahrolası gezegende bir şeyler bir o kadar zor ama bir o kadar da basit ünleniyordu ki insanlar bunu kültür olarak benimsemişti. Irk yoktu, köken yoktu, tarih yoktu. Sadece popüler olan vardı. Çabucak tüketilse de ya da hepimiz dehb kazanında çorba olmamak için çırpına çırpana yüzme öğrenmeye çalışıyor olsak da vardı. Bir robottan profesörlüğünü almış kimseler de bunun devam edeceğini söylüyordu. Ancak hayattan profesörlüğünü almış ben de siktir oradan diyordum, az kaldı gebermemize, bana acı-kaynar'ımı getir.
Tek bir günün içinde insan gözüyle altı defa güneş batıyordu.
İlk olan uyanış olarak geçiyordu. Uyanıp yalancı gökyüzünü -tavanını- izlediğin anda batan güneşti. Kendi karanlığında, ölüm sessizliğinin yanında oturuyordun hep. Bunu o kadar gereksiz görmüştü ki açıklaması her seferinde en kısa olan batış buydu.
İkincisi, yaralanmak. Göğü temizleyen makinelerin gökyüzünü tamamıyla birkaç dakikalığına kapattığı sabah dokuz ya da on sularına deniyordu. Burada sen görmeden oluşan bir yaranın olduğuna ama o batışla beraber fark ettiğine dikkat çekiyordu.
Üçüncüsü, endişe. Güneş tam ortada, öğle vakti olmuş ama sen ilk batışı unutmuşsun. Tekrar batıyor gibi hissediyorsun. Çünkü dünyanın her yerinde öğle vakitleri muhakkak herkes çalışır. Gececi olsan da öğlen vakitleri iki saat dışarıya çıkmamak zorunludur. Sebebi öğlen vuran güneşten kendi beton kalkanlarımızla korunmaya çalışmamızdı. Gittikçe güçsüzleşen bağışıklığımız yüzünden bize zarar verirdi bu. Yarayı fark ediş, diye de devam ettirirdi Treto. Neden kanıyor, ne yapmam lazım, kim beni yaraladı?
Dördüncüsü. Boğulmak. Güneş ortalarda ama tekrar batıyor, kafayı sıyırıyorsun. Gidişi izliyorsun. Son demlerin. Yaran kanıyor, elden bir şey gelmiyor. Doğalmış. Herkesin yarası kanarmış. Saplanan bıçakları sorgulamaman gerekirmiş. Sorgulasan da kimseyi değiştiremezsin. Onun yerine sen değiş. Her seferinde de bu oluyor şaşmadan, amma da güzel olay ha?
Beşincisi. Dibe batış. Koca okyanusta boğuldun şimdi batıyorsun. Koca tencerede çırpındın şimdi çorba oluyorsun. İlk güneşin sen bulutlar üzerinde batsaydı değiştireceğin çok şey olurdu ama değiştiremedin hiçbir şeyi. Güneş tekrar batıyor ama göremeyecek kadar körsün. Işıkları çok cılızdır diye hayal ediyorsun ya da çoktan abisi geçtiğinden ışıkları hiç mi hiç göremiyorsun.
Altıncısı. Alıştın. Eller arkada bağlı, dağın tepesinde şehri gözetlemek. Güneş yeniden batıyor. Karanlık olduğundan batış çoktan oldu diyorsun ortaya çıkan solgun suratlı Ay ise kızıyor sana. Yarandan akan kan yere damlaya damlaya arkanda çiçekler açtırmış. Sen kurulu düzenin bir parçası olmuş ve manzaraya bakıp etkileniyorsun. Manzarada savaş var. Ah hayır, bu senin hayatın! Hayatın sadece savaş dolu! Ama hoşuna gidiyor, kılıç tokuştururken bir askerin gülümsediğini sanarak sen de gülüyorsun. Anıların mutlu olduğunu sanıyorsun. İlacı kabul ettin ve uyuştun. Ne yazık ki güneşle beraber sen de batıyorsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sancho panza // chanbaek
FanfictionKahrolası Santa Nasia'da meyve suyumu diklerken dünyanın nereye gittiğine ağladığım o vakitlerde ruh hastası bir uzaylının düşüp benimle dünyayı kurtarmam için dövüşmesini dilememiştim. Tam tersi, belki dünyadan düşüp başka başka yerlere gitmeyi dil...