Chicago'ya yirmi kilometre kalmışken toprak yoldaki o eski benzin istasyonunda molaya durmuştu motor çetesi. Mark motorunun ayağını yere dayamış, çetedeki elemanların, motorlarını bıraktığı yere park etmişti bebeğini. Çete benzin istasyonuna yayılmış tüttürürken, kendisi kalabalıktan bir kaç metre öteye ilerlemeyi seçmişti. Benzin istasyonunun büfesinin hemen dibinden ilerleyen, istasyonunun çevresi boyunca da devam eden yarım, paslı duvarları farkederek gülümsedi.
Eli deri ceketinin cebine giderken, çoktan yarım duvara kalçasını dayamış, tek elini de duvarın kalınlığına koymuştu destek almak için. Bacak bacak üzerine atıp, paketinde kalan son sigarayı, Çelik yüzüklerle dolu kemikli iki parmağı arasına alıp, dolgun dudakları arasına yerleştirdi. Kafasını kaldırıp etrafa göz gezdirerek boşta kalan elini tekrar cebine attı, bu sefer çakmağını çıkarmak için.
İrislerinin takıldığı sarılarla elini cebinden çıkaramadı, duraksadı anlık. Kendi çetesinin diğer tarafında 7-8 metre ötede duran 5 ya da 6 BMW ve etrafındaki aynı tipte siyah takım elbiseli yapılı tiplerden farklı kahve kabanıyla, ona dönük şekilde arabasına yaslanmış, onu süzen adamın gözleriydi bunlar. Mark'ın gözleri siyahlı kasıntı tiplerde gezdi. Hepsinin bellerindeki silahlar parlarken kaşlarını kaldırıp, en az siyahlılar kadar kalıplı duran adama döndü tekrar. Kabanından bir ton daha açık uzun saçları iki yana ayrılmış biçimli duruyordu.
Tekrar kendine dönen mavilerle alt dudağını yalayıp, göz kırptı adam. Mark adamın birinin kendine iş atmasıyla silkinip elini çıkardı cebinden, çakmakla.
Önüne dönüp dudakları arasındaki sigaraya yaklaştırdı çakmağı. Diğer elini de hafif esen rüzgara siper edip, çarkını döndürdü çakmağın. Bir kaç kere denedi aynı şeyi. Yanmayan çakmakla nefes verip küfretti ağzının içinden. Chicago'ya varana kadar motor kullanacaktı ve bu sigaraya ihtiyacı vardı.
Kaşlarını çattı. Sinirle dayandığı yerde doğrulup arkadaşlarının yanına ilerleyecekken önündeki bedenin göğsüne çarpıp, tekrar doğrulduğu duvara dayanması sağlanmıştı. Elini de baştaki gibi duvara yaslamış önündeki herifin takım elbisesinin bej rengi yeleğiyle göz göze gelmişti.
Çenesine sarılan uzun parmaklar ve yukarı döndürülen yüzüyle, göz göze geldiği sarı hareler, kaşlarını daha da çatmasına neden olmuştu. Sarı hareler Mark'ın dudaklarına ve dudakları arasındaki sigaraya kaydı. Karşısındaki adam, kendi çakmağını Mark'ın dudakları arasındaki sigaraya yaklaştırıp ateşlemişti. Sonra da gerileyip yanına geçmiş Mark gibi yaslanmıştı duvara.
O gerilediği gibi sigarasından derin nefes aldı Mark. Dumanı havaya üfleyip parmakları arasına aldı dalını. Adama çevirdi bakışlarını. Biçimli çenesi, hafif kemerli burnu, ince ama yine biçimli dudakları ve arasındaki mükemmel uyumla duran sigarası. Kemikli uzun parmaklarında tuttuğu çakmakla kendisininkine göre daha kalın olan dalını yaktı. Kahve kabanlı, derin bir nefes çekip iki parmağı arasında bıraktı sigarayı. Mark ise konuştu tekrar havaya üflediği duman ardından.
"Kimsin?"
Adam, kafasını yanındakine çevirmişti. Herif konuşmadan ve Mark onun derin sesini duymadan önce hafif kıvrılan dudaklarını görmüştü.
"Talibin."
Mark sinirle kafasını öne eğmiş alaylı bir gülüş bırakmıştı.
"İyiymiş. Eşcinsel değilim."
Mark tekrar dudaklarına götürdüğü sigaradan bir nefes daha çekip gözlerini kapattı. Ciğerlerine nüfus eden sigarayı hissetmeye çalıştı. Evet eşcinsel değildi ama kendini biseksüel diye tanımlayabilirdi. Bununsa tek nedeninin arada barlarda yürüdüğü çekingen gay herifler olduğunu düşünüyordu. Ya da geceyi geçirmek için herhangi bir kadın bulamadığında işini halletmek için kullandığı genelde, altta olan tipler.
"Öyle mi? İsteğimin ne olduğu bu kadar mı belli?"
Yan taraftan gelen derin ama yumuşak tını hep duymak isteyeceğiniz türdendi. Mark kafasını kaldırıp siyah saçlarının arkaya akmasını sağladı. Bakışlarını adama çevirip alt dudağını ağzına aldı. Adamsa hafif pembe iki et parçasından ve ıslandığı için parlayan dudak peercinginden çekemiyordu bakışlarını.
"Bakışlarınla yedin, bitirdin"
Güzel kahkahası duyuldu kumralın. Ardından konuştu alaylı ama bir o kadar ciddiyet de barındıran bir şekilde.
"Bakışla kalmasın?"
"Ha?"
Motor çetesinin olduğu taraftan gelen bir ses Mark'a sesleniyordu. Mark algılamaya çalışırken adam bitirdiği sigara izmaritini yere atmış, kundurasıyla ezmişti. Mark izmaritini yanındaki çöp kutusuna fırlatırken, adam kabanının iç cebinden çıkardığı tükenmezle kalın bir sigara dalına numara yazıyordu. Mark ayaklandığı gibi kolundan tutmuş çok az baskıyla geri çekmiş ve eski yerini almasını sağlamıştı. Kendisi doğrulup iki parmağı arasında döndürdüğü dalı Mark'ın dudakları arasına yerleştirmişti. Ardından pis gülümsemesi büyüdü.
"Boris, ara."
Adam göz kırpıp giderken, Mark adının Boris olduğunu öğrendiği adamın arkasından dudakları arasındaki sigarayla kalakalmıştı.
Merabalar efenim çok heyecanlıyım çünkü güzel olacağını düşündüğüm bir kurguya başlıyoruz. Her bölümde bir şarkı ve aynı hikayeye devam var umarım seversiniz ve hevesim suya düşmez. Bölüm sonlarınao bu şekilde süper çizim yeteneğimle(!) minik resimler bırakacağım.Şimdi sıradaki bölüme salayım sizi.
Kendine not:670
YOU ARE READING
Chicago Way /bxb/
ActionDönülmez yol Chicago yolu. Ve dönülemez Mr. Brownstone'a verilen sözlerden.