Bölüm 23

28 12 22
                                    

Velia'dan

   Onlar uzun merdiveni sızlanarak inerken yalnızca on kişi değillerdi. Zifiri karanlığın içinden gelen ses ile tedirgin olduklarında yine yalnız değillerdi. Ben de oradaydım ancak onlardan saklanarak gözlem yapmayı tercih etmiştim. Tedirgin bakışları birbirlerini bulduğunda olduğum yere iyice sinmiştim. Cevabı düşündüklerini biliyordum. Oysaki aralarından olmasa da burada bilen biri olduğunu onlar bilmiyordu.

   Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen cevabı bulamamışlardı. "Bu böyle olmaz!" diyen ilk kişi Sesa olmuştu. Ardından Umay'ın onu onaylayacak şekilde başını salladığını hissetmiştim. Ardından "Ne yapmalıyız?" diye sordu birisi. Sesinden pek emin değildim ancak Lilith'in sesine benziyordu. "Bizi buraya sen getirdin," demesiyle, Sesa'nın korumacı tarafının ortaya çıktığını anlamıştım. "Şu an tartışmanın sırası değil," dedi Cey. Bunun üzerine derin bir sessizlik oldu. Bu sessizlikten faydalanarak sadece kızların duyabileceği bir sesle "Okyanus" diye fısıldadım. Beni duymuş olacaklar ki öncelikle sesin nereden geldiğini öğrenmek için etrafına bakındılar. Ne kadar karanlık olsa da ben yeniden saklandığım kayaların arasına sindim.

   Göremediklerinde merakla önlerine döndüler ve Binnur "Cevap okyanus," dedi. "Doğru cevap," diye yanıtladı yine aynı derinden gelen duygusuz ses. Ardından bir kapı açılma sesi ve Hafif loş ışıkla birlikte uzun bir yol görüldü. Kızlar sevinçle oraya doğru yürüdüler. Benden biraz daha uzaklaştıklarında ben de saklandığım yerden çıkmış ve kapıya doğru yürümeye başlamıştım. Ancak kızlar geçtikten hemen sonra kapı gürültülü ve hızlı bir şekilde yeniden kapandı ve aynı ses bu kez bana hitaben konuştu: "Bir soru, bir cevap." Ah, hadi ama! Ciddi olamazdı, değil mi? Az önceki soruyu da ben cevaplamıştım!

   Bıkkınlık ve biraz da kızgınlıkla "Sor!" dedim. Hislerimi sesime yansıtmaktan çekinmemiştim. Ancak ses benim tersime yine duygusuzca "Su gibidir, hayat verir. Az olsa ölüm, çok olsa zulümdür. Ne kaça bilirsin ondan ne de saklanabilirsin. Gözle görülmez aktığı ama şelale gibi de çağlar," dedi. Hiç düşünmeden "Kan" dedim. "Doğru cevap." Aynı kapı açılma sesini duyduğumda Sevinçle gelen loş ışığa doğru yürüdüm. Kızlar ise ben içeriye girer girmez benden tarafa bakmışlardı. Sanırım güçlerimizi artık engelleyecek bir şey yoktu. Çünkü ilk bana bakan Nate'ydi.  Biz göz göze gelirken diğerleri de bana dönmüştü. Yine korumacı Sesa "Sen kimsin?!" dedi hafif bağırarak. Gergin ortamı yumuşatmak için "Selam!" dedim ancak yumuşatmak için sanırım biraz daha gülümseyerek ve neşeli bir sesle söylemem gerekiyordu. Bunu çok sonradan fark etmiştim. 

   "Cevap ver. Sen kimsin?" dedi Cey biraz daha yumuşak bir sesle. "Ben Velia. Uzun zamandır sizinle birlikteyim ama bunu siz bilmiyordunuz, bu zamana kadar," dedim net bir şekilde. Özlem "Ne zamandır bizi izliyorsun?" diye sorduğunda hepsinin bunu merak ettiğini biliyordum. "En başından, yani toprağı ilk bulduğunuz zamandan beri sizinle birlikteydim. Ve buna izlemek denmez çünkü çoğu zaman size yardım ettim." Aynı netlik vardı sesimde. "Neden bizi izliyorsun? Ya da neden bize yardım ediyorsun?" dedi bu sefer daha yumuşak bir sesle Sesa. "Bunu ben de çok sorguladım. Ancak bir cevap bulamadım. Nedense sizinle birlikte hareket etmem gerektiğini uzun zamandır biliyorum ama bunu nereden bildiğimi ya da neden böyle düşündüğümü bilmiyorum."

   Bu sefer ben geldiğimden beri hiç konuşmayan Nate girdi söze "Neden başından beri gelmedin o zaman yanımıza?" dedi. Sesinde her zamanki gibi uzlaşmacı bir ton vardı. "Önce gözlem yapmayı tercih ederim. Hiçbir zaman gözlem yapmadan biriyle konuşmam," diye yanıtladım onu. Ardından "Zorunda kalmadıkça," diye de ekledim.

   Kimseden ses çıkmamıştı. Ben de sessizliği sürdürmeye devam ediyordum. Sessizliği bozan ise "Çok oyalandık. Yola devam etmeliyiz" diyen Umay olmuştu. Sessizce onayladılar ve bana bakmadan önlerine dönüp yürümeye devam ettiler.

   Uzun yolun bu kadar uzun olacağını hiç düşünmemiştim. Yorgunluktan bayılmak üzereydik. Önce uzun merdivenler, sonra ise uzun yol. Daha uzun olan ne vardı ki! Bunların ikisi hayatımızdan daha uzundu! Hayatım yollarda geçti... diye alayla düşündüğümde Nate kıkırdamıştı. Beni duyacağını biliyordum ama bunda bir sakınca görmemiştim. Bende gülümsediğim de sessizce yolumuza devam ediyorduk. Bu yüzden beni görmemişlerdi.

   ...

   Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ama artık yolun sonuna yaklaştığımızı kocaman gölgelerden anlayabiliyorduk. Gölgeleri görmemizin iyi mi, yoksa kötü mü olduğunu henüz bilmiyorduk. Kızların da içini hafif bir korku kaplamıştı. Artık ne hissettiklerini yüzlerinden çok net bir şekilde anlayabiliyordum. Bu yüzden gözlem yapardım. Yanlarında olsaydı bu kadar sürede hepsinin her hareketlerini çözmem daha çok zaman alırdı.

   Yaklaşık on dakikada artık gölgelerin sahiplerini görebiliyorduk. Bunlar yaklaşık bizim beş-on katımız kadar büyük Senkalardı! Onları yenmek çok zordu.Henüz bunu başarabilen yoktu. Demek ki asa o kadar değerliydi ki bu canavarlar onu koruyordu.

   Senkalar, genellikle bir kişiye itaat ederler ve onları korurlardı. Ancak onlara çok acı çektiren kişiler bu itaatkarlığı kazanabilirdi. Bunu başarabilen bir kişiyi kimse tanımıyordu ancak benim acı çektiremeyeceğim kimse olmadığını da biliyordum. Bu belki biraz ego gibi gözükebilirdi ama ben kanlarını hareket ettirerek onlara acı çektirebilir, kanlarını kaynatabilir ya da dondurabilirdim. Onların da tıpkı diğerleri gibi kanı olduğuna göre onlara da acı çektirebilirdim.

   Onlara yaklaştığımız anda biri bize doğru gelmeye başlamıştı. Herkes kendi güçlerini kullanarak senkronize bir şekilde hareket ediyordu ancak henüz benim gücümü bilmedikleri için bana bir şey demiyorlardı. Nate bir yandan da toprağı korumaya çalışıyordu. Diğerleri de yerlerinden pek ayrılmadan Nate'ye yardım ediyordu. Ufak bir savaşın ardından herkes güçsüz düşmeye başlamıştı çünkü iki taraf da çok güçlüydü.

   Bu savaş biraz daha sürmüştü. Ben ise yine gözlem yapmış ve olayları analiz etmiştim. Savaşın bu kadar yavaş devam etmesinin sebebi iki tarafın da birbirlerinin gücü hakkında pek bir fikri olmamasıydı. Ancak bu ufak çaplı savaş bile iki tarafı da yormuştu. Kızların şu anda ihtiyacı olan şey karşı tarafın ufak çaplı bir şaşkınlık yaşamasıydı. Ben de bu görevi üstlenerek bir fısıltı yaydım etrafa. Kızlar fark etmişti bu fısıltının kaynağının ben olduğumu. Hatta sanırım bilmecenin cevabını söyleyenin ben olduğumu da anlamışlardı.

Kızlar anlasa da senkalar bunu fark etmemişti. Onlar sesin nereden geldiğini bulmaya çalışırken bir fısıltı daha gönderdim.  Bu sefer gözlerimi en az darbe alan, hala odanın kapısının önünde duran canavara çevirdim. Kanına odaklanarak önce kanı hissettim. Daha sonra da ısındığını. Git gide daha da ısındırdığım kanıyla acı bir kükreme duyulmuştu. O canavar yere yığıldığında üstüme gelen senkayı daha yeni fark etmiştim. Onu sersemleten bir rüzgar ile o da yere düşmüştü. Zaten aldığı yaralar onu güçsüz düşürüyordu.

   Kanını ısıttığım senkanın yeniden ayaklanmasıyla bu sefer de kanını dondurmaya karar vermiştim. Ancak diğer canavar ondan önce ayaklanınca bakışlarımı ona çevirerek onda uygulama yönünde değiştirmiştim fikrimi. Yine aynı şekilde kanını hissettim. Daha sonra da kanının donduğunu. Yine acı bir kükreme duyulmuştu. Kızlardan bazıları diğer canavarla uğraşırken bazıları da beni koruyordu.

   Bu canavar da yere yığıldığında bu sefer gözleri de kapanmıştı. Ölmemişti. Kalbinin hala attığını, kan pompaladığını anlayabiliyorduk neyse ki. Kızlara döndüğümde onlar da çoktan diğer canavarı halletmiş, şaşkın bakışlarını bana çevirmişlerdi. "Senin gücün ne?" diye sordu Damla. "Kan" dedim. Hala bana şaşkınlıkla bakmaya devam ediyorlardı. "Ve fısıltı," diye devam ettim. Ardından"Hadi gidip şu asayı alalım." dedim çok oyalandığımızı anlatmak ister gibi. "Bence de," dedi Umay da bana hak vererek. Odaya girmeden önce bir Senka ayaklandı ve yanımıza geldi. Başını eğerek bize itaat ettiğini gösterdi. Kızlar ise ne olduğunu anlamamış gibi bakıyorlardı. Diğeri de kalkıp yanımıza geldi ve aynı şekilde başını önüne eğdi. "Bize itaat ettiklerini gösteriyorlar. Onlara çok acı çektiren kişilere itaat ederler yalnızca. Şimdiye kadar pek az kişiye itaat etmişlerdir. Kendimizle gurur duymalıyız," dedim onlarla birlikte ilk defa gülümseyerek.

ART-AUTHOR; AKADEMİSİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin