Bölüm -1 / FAS

356 253 96
                                    

Yıl 1930,

Küçük bir kasabada topraktan yapılı iki odası olan taş evinde yaşıyorduk. Akşamları ailecek toplanır yemek yerdik. İçimizde hep bir korku vardı. Bir gözümüz daima kapıda olurdu. Yatağımı kardeşim ile paylaşır öyle daracık yatakta uyurdum. Sabah olunca küçük pencereden odamıza vuran o ışığa bakar koşarak dışarı çıkar oyun oynardık. Hayatın ne olduğunu ve bana neler getireceğini bilmeden o anı yaşamayı seçmiştim.

Oyuncağım kapıda bulduğum yuvarlak taşlardı. El ele tutuşup korkarak oyun oynardık dışarıda. Elinde silahları olan insanlar görürdüm her zaman. Onları görünce oyunumuzu yarıda bırakarak kaçardık evlerimize. Annem ve babam çiftçilikle uğraşarak geçimimizi sağlıyorduk. İki tane inek ve üç tane keçimiz vardı. Hayat şartları okumamı zorlaştırmaya başlamıştı bile.

Karanlık fırtınalı bir gecenin ardından sabah olmuştu. Gözlerimi ovalaya ovalaya uyanmıştım. O gece dedemde kalmıştım.

-Dede, Dedeeee...

Ses gelmeyince kapıya yaklaştım ve kapıyı açtım gözüme güneş vurunca bir elimle güneşten sakınmak için elimi gözümün önüne getirdim ve etrafa bakınmaya başladım. Biraz ilerledim ayaklarım çıplaktı ve taşlar batınca acıyordu. Bir an duraksadım ve uzunca yerde görülen gölgeye bakıverdim. Birden hareket edince başımı kaldırdım ve onla göz göze geldik.

Asker bana doğru yaklaştı ve cebinden çıkardığı küçük bir oyuncak bebeğini bana uzattı. Önce almadım geri geri giderken durdum ve askerin elindeki bebeğe bakakaldım. Hafif gülümsedim ve asker diz üstü çökerek bebeği bana uzattı. Yavaş adımlarla askere yaklaştım elimi uzattım bebeğin kolundan tutarak kendime doğru çektim. Bebeğe sarıldım asker gülmeye başlarken geri döndüm ve koşarak eve geldim.

Kapıdan içeriye girdim annem, babam ve kardeşim yemek yiyorlardı. İçeri girer girmez oracıkta duruverdim. Bebeği arkama alarak saklamaya çalışırken babam

-'o sakladığın ne kızım?' deyince

Ben dudaklarımı büzerek

-'hiç baba bir şey yok' derken babam sofradan kalktı ve bana yaklaştı. Elini uzattı bana sert sert bakınca başımı öne eğdim ve bebeği babama uzattım.

-'Bunu nerden aldın Efruz kızım?' diye sordu. Askerin verdiğini söyleyince önce bana bir tokat attı sonra cebinden çıkardığı kibriti yaktı ve bebeğe tuttu. Ağlamaya başlayınca annem sofradan kalkarak bana sarıldı ve gözlerimi kapattı.

Babamın o gün yaptığını çocukluğum boyunca unutamadım. Okula zorla giden ben daha hevesli gitmeye başladım. Öğretmenim sınıfta Fransayı anlatırken bir başka oluyordum. Dalıp dalıp gidiyordum. Ama gerçeklerle yüzleşip o rüyadan erken uyanarak faslı ve fakir bir ailenin çocuğu olduğumu hatırlayarak o rüyadan uyanırdım.

Sınıfta ön sırada oturan sarı saçlı biri hep dikkatimi çekmiştir. 'Giyimli kuşamlı zengin biri olmalı bu' içimden hep derdim. Kimseyle arkadaşlık kurmazdı. Zil çaldı ve ona doğru cesaretimi toplayarak yaklaştım sıranın üzerinde açık bir kitap vardı onu okuyordu. Omzuna dokundum ve bana dönüverdi. Ürktü biraz dalmıştı belli ki. Ne vardı düşüncelerinde isterdim ki böyle dalıp gittiği düşüncelerinde ben olayım. Ama biliyordum imkânsızdı. Yalnızlığa âşık bir kadın, her şeyi olan adamı düşünemezdi...

Dikkatimi çekince derin nefes alarak 'merhaba ne okuyorsun' diye sordum. Kitabı eline aldı ve bana doğru uzatarak 'okumak istersen verebilirim sana' dedi ve yüzümde gülücükler açmıştı. Teşekkür ederek kitabı aldım ve elimle ikiye bölerek rastgele bir yerden açarken gülümsemem tamamen gitmişti. Bana 42.sayfayı açmamı söyledi ve okumamı istedi. Öksürerek kitabı kapattım ve sırasına bırakarak sınıftan koşarak dışarıya çıktım pencerenin kenarında nefes nefese kalmıştım. Zor nefes alıyordum. Elimle gözyaşımı silerken o çocuk geldi ve 'neyin var Efruz?' deyince ağlamamı kestim ve 'adımı nereden biliyorsun' dedim.

Avcı / Eliza ModgrinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin