Bize. Nefes almadan da yaşayabilen bize!
🌹
17 Haziran, 2027 Muğla.
Gözlerini orta sehpanın tam ortasına koyduğu kavanozdan bir saniye olsun ayırmadan, hüznü içine gömmüş bir çocuk gibi kırmızı şarabını içiyordu. Yaklaşık 18 saattir aynı yerde oturuyor, sadece biten içki şisesinin yenisini almak için yerinden kalkıyordu. Sabah gözlerini bu tabloya açacağını biliyordu fakat olmasını engellemek için kendini bile öldürmeyi düşünmüştü. Şişesinin yine bittiğini fark ettiğinde ayağa kalktı. Usulca kalkmasına rağmen başı alkolün verdiği etkiyle dönmüş, kendini sehpanın üzerinde bulmuştu.
18 saattir gözünü ayırmadığı kavanozun üzerine düşmüştü. Uzun, ne çok koyu ne çok açık olan kahverengi saçları kavanozdan fırlayan porselen parçalarına karışmış, elinde tuttuğu şişe metal sehpaya çarpmanın etkisiyle kırılmıştı. Kırık şişe karnına saplanmış, şarabı aratmayan kanı kadehin üzerine kadar sıçramıştı. Yeniden ayağa kalkmak, bir şişe şarap açmak ve kırdığı kavanozun parçalarını bile toplamadan yine, aynı yerde saatlerce oturmak istiyordu.
Metal sehpanın altına çarpışmanın çıkardığı sesten korkarak giren kediler açıkta kalan bacağını yalıyordu. İkisi birden, sanki onu temizlemek ister gibiydi; kadın gözlerini kapattı ve usulca uykuya dalmayı bekledi. İki kedi birden onun öleceğini anlamış gibi, acıyla miyavlamaya başladığında, kapıdan gelen zil sesi gözlerini açmasına sebep oldu. Güç bela, hissettiği acıya rağmen yeniden ayaklarının üzerinde durmayı başardığında kapıyı açmak yerine on ikinci şişesini almak için mutfağa girdi. Yalpalayarak yürüyor, gözünün önüne gelen saçlarını kesmeye çalışır gibi çekiştiriyordu. Karnındaki kırık şarap şişesini çıkarmaya niyeti yoktu. Biliyordu ki şişeyi çıkarırsa kanama yeniden başlardı ve onu güçsüz düşürürdü.
Kapı ısrarla çalmaya devam ederken artık yürüyecek gücü kalmamıştı. "Şimdi değil." diye söylendi kendi kendine. Karnına saplanmış şişenin etrafındaki etleri artık zonklamaya başlamış, bacaklarındaki gücü çekiyordu. Sonunda kendisini kapının önünde bulduğunda, siyah eskimiş metal kapının hemen yanındaki aynadan yüzüne baktı. Küçük, çok çekik olmayan koyu kahve gözlerinin altları morarmış, yer yer halkalaşmıştı. Yarasından fışkıran kanlar yüzüne de sıçramıştı. Gözünün önüne ısrarla bir perde oluşturan saçları, onu korku filminden fırlamış bir kadın gibi gösteriyordu. Kadın sonunda kapının sarı kulpuna elini attığında büyük bir güçle kulpu kendine çekerek kapıyı açtı. Bir ara bu kulpu değiştirmeliyim diye düşündü. Hayır, önce bir ambulans çağırmalıyım. Düşünceleri bile savaşıyordu kadının. Hiçbir zaman net bir kararı olmamıştı. Belirsizliklerden nefret ediyordu ama gri olmaya da aşıktı. Sağı solu belli olmuyor, çocuksu yanı ölmüyor, gençliğinden bir dakika bile taviz vermiyordu. Tamam, şimdi kapıyı açmıştı. Gelenin kim olduğunu çok merak ediyordu ama başını kaldırıp bakmaya cesaret edemiyordu.