Dolunay

1 0 0
                                    

Sandalyede uyandı, kuş sesleri ve güneş uyumsuzdu ona göre. Neden gece kuşlar ötmezdi? Daha huzurlu diye düşündü.

Kalktı ve boxer giydi. Küçük mutfağa girdi, buzdolabında bir şey yoktu.
"Market... Nerdeydi ki..."
Beyaz bir t-shirt giydi, altına gri sportif bir şort. Ayakabısını giydi, elindeki telefon bu donemlerde çıkmış gibiyid. Sadece oyun oynamak ve egzersiz hareketleri için almıştı oysa

Elindeki kart ve telefonu cebine attı bir sure yokuş aşağı yürüdü.
Küçük fakat meddi durumu iyi insanlar vardı burada, gözü -her ne kadar kalbi istemesede o oğlanı arıyordu.

Umutsuzca markete girdi.
"Günaydın efendim!"
"Sizede..." Seveni çoktu burada, her ne kadar konuşmasada garipti bu.

Eriştelerin olduğu tarafa dondu, göğüsüne gelen yumuşak saçlar onu şaşırttı
"Ah! Özür- özür dilerim!" Becereksiz ingilizcesi onun yabancı olduğunun kanıtıydı.
"Sorun değil." Tanıdık sesin yuzune bakma lüzumu yoktu onun için.
"Ah- sizi... Tanıyor muyum? Gözleriniz tanıdık geldi..." Sesinin tonun benzerligini anlamıştı, fakat onu tanıması değişikti.

Yüzüne baktı, bu oydu. Kısa saçları, ensesinden uzanan yapmacık sarı, karma renkli gozleri ve yara bere olan elleri.
"Olur öyle şeyler."
"Ah- tekrarda-"
"Nereliydin sen?" Gangster gibi konuşmuştu, çocuk yinede kokmadı, kafasını kaldırdı ve adama aynı bakışla cevap verdi
"Japonya'dan geliyorum, adım Takashi Goro." Bilmeden Japonca söylemişti, alışmak zordu. "Y-yani ksuura bakmayın, daha alışamadım. Japonya'dan geliyorum." Tatlı tepkileri sarı gözlü adamı kızartacaktı neredeyse. "Peki siz?" Diye sordu gülümseyerek.

"Bir ismim yok." Söylemek istemedi. Çok sıcak hissediyordu. Biraz daha konuşmak istedi, eger ismini soylerse giderdi.
"HA?!"
"İsmim yok."
"İsminiz 'ismim yok' mu?"
"İngilizcen ne kadar kotu senin?"
"Ah isminiz yok... Sorduğum için üzgünüm." Neden üzgünsün...
"Erişte mi alacaksın? Sağlıksız onlar."
"Peki siz neden bu reondasiniz..."
"Erişte alacağım."
"... Hahh... Kendinize iyi bakın." Yanından geçti, bal gibi kokuyordu. İlk defa gözleri tam olarak açılmıştı bu kokuyu unutmazdı bir daha.

Acılï erişte aldığını gördü, aynısından aldı. Kasaya ona yetişmek için hızlıca yürüdü, koşmadı. Bir daha kimsenin peşinden koşmazdı.

Kasaya yetişti, daha içecek alıyordu.
"Bay Takashi! Yine aynısından mı istersiniz?"
"Evet, lütfen."
"Yine çok soğuksuz! Geçem gun eski erkek arkadaşınız geldi. Ayrıldığınızı öğrenince çok üzülmüştüm... Ama size çok kaba biriydi! Ne isteseniz karışıyordu..."
"Hanfendi, lütfen bunları geçirir misiniz?"
"Ay tabii tabii! Ama size diyecegim şu ki... Erkekleri bırakın da gelin benim arkadaşımla bir tanışın~ çok gü-"

Elini kasaya vurdu sarı gözlü adam
"Hanfendi, çay kahve?" Vuruşuyla açılan kasayı kadın gözlerini kırpaştıra kırpaştıra kapattı Goro'nun eşyalarını geçitdikten sonra adamın eşyalarını aldı.

"10.. 10 dolar..."
Kartını uzattı para çekildi. Marketten çıktı, evine dogru yürürken Goro'nun bir adamla konuştuğunu gördü.

Sinirli duruyordu, takmadı ve ilerledi. Yanlarına yaklaştıkça Goro'nun sesi daha fazla geliyordu. Kırgın gibiydi.

"Beni aldattın nasıl seni affetmemi bekliyorsun?!" Japonca konuşuyordu. Pek anlamazdı.
"Keşke seninle hiç tanısmasaydim! Şerefsiz herif seni utanmadan bir de yazlığa geliyorsun!!"
"Özür di-" adam koluna yapıştiginda adamın kolunu yara izi olan kollar tuttu
"Bi sorun mu var?"
"Sen-" becereksiz ingilizcesi olan çocuk bunu fırsat bilip poşetle birlikte koştu
"SEN NE HALT EDİYORSUN?!" dedi kızıl saçlı adam, ingilizcesi gayet iyiydi.

"Çocuğu rahatsız ediyordun."
"Sevgilim o benim! İster vururum ister severim seni ilgilendirmez!"
"Cık cık... Zamane gençleri. Bir daha görmeyeyim seni burada."
"HA?! BURASI BENİM YERİM LAN SE-" bogazına gelen yaralı el onu çalılıklara soktu.
"Senin mi burası? Hm? O zaman neden buranın inşaat ve ev tapuları benim evimde? O zaman neden benim amcam senin gibi birini bana anlatmadı? Cevep versene oğlum."

Sarı gözler direkt adama bakıyordu, kızıl saçlı yere çöktü.
"Şu çocuğun evinden yararlanmada git başka bir yer bul kendine. Görmeyeyim seni bu bölgede, ne olur sen tahmin et."
Hızlıca başını salladı "git şimdi." Hızlıca çıktı çalılıklar dan koştu. Bir av gibi.

Adamın ağzı sulandı, canı et çekti.

Evine girdi ve sıcak suyu kaynattı
Eriştenin içine suyu ve sosu ekledi. Çubukalrı çıkardı ve dakkika sı dolunca yemege başladı
"ÖHÖ!!" Hızlıca bardak çıkardı ve su içti.
"Yenmez bu.. bu çocuk manyak mı?" Tadı güzeldi, ama çok acıydı.
Yedi, su içti, yedi, su içti.

Yorulmuş bir sekilde koltuga oturdu, PlayStation'u çalıştırdı ve rastgele oyun açtı. Bir sure sonra kapı çaldı.
Pek çalmazdı, amcası zanneti ve üstsüz bir şekilde açmayı sorun etmedi.
"Evet?" Bir süre yukarıya baktı, sonrada aşağı. "Ah, şu çocuk."

Yanakları hafifçe kızarmış çocuk adama bir tabak yemek uzattı, yine elleri yaraydı. Ama dert değildi Goro için.

"Beni oradan kurtardığını zaman için size biraz bir şeyler hazırladım."
"Ah- gerek yok."
"Lütfen! Eger siz gelmeseydiniz... Ben.. belki orada.... HER NEYSE ALIN İŞTE!"
"Acı mı?"
"Ah hayır değil."
"O zaman neden kırmızı?"
"Ah yengeç baharatsız yenmez ki..."
"Yengeç mi?"
"Evet! Evim nehire yakın, malzeme ve baharat icin gidiyorum markete. Lutfen yiyin, tabağı getirmek zorunda degilsiniz."

O zaman verdiği tabaktan daha kalitesiz bir tabak. O zamanki gümüştü, bu ise normal çanak gibiydi.
Oyun oynarken yemeye başladı
"Ah... Nefis..."

Bir kaç saat sonra onu daha fazla gormek için kurt haliyle yanına gitti. Bir süre kapıda bekledi
Kapıyı açtığında kurtla karşı laştı
"Ah! Bu gün demi geldin? Hoş geldin!~"

Neden ben insanken bana böyle gulumsemiyorsun? Neden gundelik hayatta gulumsemiyorsun?

"Bekle yemek için geldin degil mi? İşte bu gün gelirsin diye biraz yengeç yapmıştım. Yer misin?"
Sessizdi, Japonca konuşuyordu, anlamıyordu.

Bir tabakta gelen sade et kıvamında pişmişti, bu da gümüş bir çanaktı
Yemedi, resim yapan çocuğu izledi.

Çok fazla bakıyordu, az çiciyordu. Nehiri çiziyordu, çünkü ortada çalılıklar budanmıştı.

Maket bıçagini çıkardı, kurt irkildi. Tekrardan kesecekti elini.
Kalemi açmaya başladı,
"Ha?" Kurt kolunu ısırıyordu. Hayır, tutuyordu. Maket bıçagini tuttuğu sol elini tutuyordu. Dişlerini hissediyordu, ama acıymıyordu.

"Ah- ne oldu?" Kurt çenesini koluna koydu "...yapmayayım mı?"
Kurt biraz ona baktı "ah peki..."
Maket bıçağını bıraktı, defteri de kalemi de. Manzarayı izledi. Kurt, bir köşede çocuğu izliyordu.
"Ah! Bak dolunay!!" Kurt anlamayarak çocuğa baktı. Eliyle gösterdi "ses çıkar mayacak mısın?" Kurt isteğini anladı. Dolunaya baktı, ve uludu. Çocuk ona baktı
Kurt normalde yapmazdı böylele şeyler.

"Boynun yaralanmış..." Ne dediğini bilmiyordu. Ama çocuk elini uzattı
"Baka bilir miyim?" Anlamadı. Kürküne dokunduğunda aniden ayağı kalktı, geriledi. Çocukta korkup emekleyerek geri çekildi.
Kurt, durumun farkına vardığında cocuğa yanaştı "B-BEN ÖZÜR DİLERİM LÜTFEN!!" gözlerini sıkıca kapatan çocuk maket bıcagına uzana bilirdi, ama yapmadı.
Kurt git gide yaklaştı, cocuk korkmaya başlamıştı...

 𝓜𝓲𝓭𝓷𝓲𝓰𝓱𝓽 𝓛𝓸𝓿𝓮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin