Ertesi gündü -daha doğrusu ertesi sabah- Harry Potter'ın adı Ateş Kadehi'nden fırladı.
"Buna inanabiliyor musun?" On dört yaşındaki Draco Malfoy, Gryffindor masasına dik dik baktı. Potter tek başına oturuyordu. Merlin, çok aptal görünüyordu. "Aslında, neden şaşırdım ki? Böyle bir şey yapmak tam Potter'lık bir iş."
"Adını gerçekten Kadeh'e koyduğunu mu düşünüyorsun?" Blaise mısır gevreği kasesinden başını kaldırıp sordu.
"Bahse girerim bunu daha Hogwarts'a varmadan önce planlamıştır. Muhtemelen turnuvayı Sihir Bakanı ile işbirliği yaparak organize etti ve daha fazla ün elde edebilmek için kendi lehine hile yaptı. Ah, umduğunu alacak. Onun hakkında makaleler, başyazılar çıkacak. Aptal herif tüm ilgiyi kendisine çekiyor." Draco çatalını yumurtalarına sapladı. "İlgiyi hak eden daha değerli insanlar var."
"Senin gibi." Blaise yavaşça göz kırptı.
"Evet, benim gibi. O Kadeh'e adımı koymak istediğimi biliyorsun. Herkes istedi. Kim bu onuru istemez ki? Ve şimdi babamdan Potter'ın nasıl girip de benim nasıl giremediğimi soran bir mektup alacağım. Lanet olası gösterişçi Potter..." Draco yüzü kıpkırmızı olana ve yumurtaları soğuyana kadar devam etti. Slytherinlerin çoğu, ya ondan sıkılmış ya da bugünkü kavhaltı zamanlarının dolduğuna karar verip salonu terk etmişti.
Gerçi önceki geceden beri herkes aynı şeyden bahsediyordu: Potter'ın adı akıl almaz bir şekilde Ateş Kadehi'nden çıkmıştı.
"Ne zamandır böyle?" Draco söylenip dururken Pansy, Blaise'in yanına oturdu.
Blaise içini çekti. "Dün geceden beri."
"Vay canına, kendi rekorunu kırdı." Pankek alıp tabağına koydu. "Potter hakkında konuştuğu en uzun süre üç saat değil miydi?"
"Granger ona yumruk attıktan sonra beş saat söylendiğini hatırlıyorum çünkü Potter o bulanıkla takılma cüretini göstermişti. Sen de beni bu beş saat boyunca Draco'yla yalnız bıraktın, gerçekten çok teşekkürler." Blaise dilini çıkardı. "Bu arada, dudakların şişmiş. Nott ile çok mu eğleniyorsun?"
Pansy gözlerini devirdi.
"Hey, dikkat et." Diye çıkıştı Draco.
"Ediyoruz." Diye yalan söyledi Blaise.
Draco, "Kaybetmesini çok istiyorum." Diye alay etti. "Kaybetmeyi hak ediyor. Tüm ünü alacağını düşünüyor. Tüm ilgiyi üzerine çekeceğini. Kahretsin, incinmesini istiyorum." Sonra Draco'nun dudakları kıvrıldı. "Ya ölürse? Daha önce de oldu, Üçbüyücü Turnuvası'nda öğrenciler öldü. Bu iyi bir şey. Böylece onu koridorlarda görmek zorunda kalmazdık. Durmstrang kazanabilir. Harika olurdu! Onların kazanacağından emin olmalıyız.
"Peki bunu nasıl yapacağız?" Blaise tek kaşını kaldırdı, bu konu gerçekten ilgisini çekmişti.
Draco düşünürken dudaklarını büzerek geriye baktı. "Bir seferberlik başlatmamız lazım. Herkes olması gerektiği gibi Potter'dan nefret etmeli. Uzun süre sürecek bir nefret. Herkes başka biri için tezahürat yaparsa Potter nasıl başarılı olabilir?"
"Eğer bir şey yapmak istiyorsan şimdi tam zamanı." Pansy konuşurken ağzındaki pankeki geriye itti. "Potter tek başına kavhaltıya giderken dört grup Hufflepuff'ın ona sataştığını duydum. Ve bu, Turnuva'nın birinci günü. İlk Görev gelince ne kadar kötü durumda olacağını hayal edebiliyor musun?"
"Potter kazanamadığı sürece Diggory'nin kazanması umrumda bile değil." Draco tabağını geri itti, gözleri aklına gelen fikirle parladı. "Buldum. Rozetler. Herkes onları takacak. Hatta rozetleri lanetleyeceğim, bu yüzden biri onları değiştirmeye çalışırsa, bu hakaretleri daha da kötüleştirir. Onlara ne yazmalıyım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It Was All Just A Game | Drarry (Türkçe Çeviri)
FanfictionDraco Malfoy'un can attığı bir şey varsa, o da Harry Potter'ı acı içinde görmektir. Bu nasıl olur, umurunda değildir. Potter'ın adı Ateş Kadehi'nden çıkarıldığında, Draco bunu en büyük arzusunu gerçekleştirmek için mükemmel bir fırsat olarak görür...