Jennifer, birlikte çıktığımızdan bu yana neredeyse hiç konuşmamıştı. "Sasha September" adını gördüğünden bu yana o konuşkan kız, düşüncelerine dalmış bir şekilde sessizleşmişti. Öyle ki çamurlaşan yolda yürürken dalgınlıktan ayağı kaymış ve son anda onu yakalayıp yere düşmesini engellemiştim.
Ona neyi düşündüğünü sormayı ne kadar çok istesem de bunun onu rahatsız edebileceğini düşünerek konuyu değiştirmeye çalıştım. Sonuçta o kızla nasıl bir geçmişleri olduğunu bilmiyordum ve irdelemek bana düşmüyordu.
Sonunda bahsettiği şirin kafeye geldiğimizde ortamı tam olarak inceleme fırsatı bile bulamadan Jennifer'ı takip edip, gözüne kestirdiği masaya ilerledim.
"Hey, Jenny! Seni burada görmeyeli çok olmuştu." dedi, oturduğumuz gibi siparişimizi almaya gelen genç garson.
"Bana öyle seslenmemeni söylemiştim, Carl."
"Ama adın çok uzun 'Jennifer' ve kahve bardağına adını yazarken çok vaktimi alıyor," dedi; ufak suratını kaplayan kocaman gülümsemeyle dönüp, gözlerimin içine bakarken. "Misafir getirmişsin."
"Merhaba." dedim, sırıtarak. Sevinçle bana döndü ve aynı şekilde konuşmaya başladı.
"Aksanınız çok alışılmadık, nerelisiniz? "
"Winnipeg Kanada."
"Way be, Kanada'dan buraya çok sert bir dönüş olmuş. Seni getiren nedir? "
"Tatil süremi biraz uzatmaya karar verdim diyelim."
"Öyelyse burayı daha çok sevmişsiniz demektir."
Kıkırdadım.
"Bir bakıma."
Sohbeti uzatmaya hevesli olmasına rağmen durdu ve Jennifer'la göz göze gelince işine döndü.
"Siparişinizi alabilir miyim, bayanlar? Her zamankinden mi Jennifer?"
"Lütfen. Ve varsa bir dilim de tart."
"Siz ne alırsınız?"
"Bir orta boy cappuccino."
"Buranın tartlarınızı denemelisin, Carl'ın annesi yapıyor."
"Teşekkür ederim ama pek tatlıyı kaldırdığım söylenemez. Kahve yeterli."
"Eton Mess?"
"Efendim?"
"Hafif bir tatlı efendim."
"Teşekkür ederim ama dediğim gibi." dedim, onu onaylayarak. "Bu arada resmi davranmana gerek yok, Britt demen yeterli."
"Size böyle seslenmemde bir sakınca yok mu gerçekten?"
Resmi olmasını istemediğim için mi yoksa Jennifer'ın aksine adımın kısaltılmış versiyonunu kullandığım için mi bunu sorduğunu bilmesem de ona hiçbir şekilde sorun olmadığını söylemekle yetindim.
Carl kahvelerimizi getirene kadar havadan sudan konuşmaya devam ettik.
Kahvelerimizi aynı anda dudaklarımıza götürürken mekanın kapısının açılıp, içeriye giren Sasha'yı gördüğümde Jennifer'la konuşmadan önce yudumumu sertçe yuttum.
Göz ucuyla nereye gittiğine baktım. Tek başına oturduğu masaya kısa bir atış atmama rağmen anında bakışlarımı yakalamış ve hafifçe sırıtarak önüne dönmüştü.
"Bir sorun mu var?"dedi Jennifer, baktığım yöne doğru dönerken. "Ah... Anlaşılan bugün birbirimizden kurtulamayacağız."
"Onu davet etsek mi? Biraz fazla yalnız duruyor..."
![](https://img.wattpad.com/cover/281178794-288-k198459.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Everything l Tom Hiddleston
FanfictionLondra... Aşık olduğum ve aynı zamanda nefret ettiğim şehir. Sanırım bu nedenle kopamıyorum senden. ... Hayatınızda ani bir karar alarak oluşturduğunuz dönüm noktaları vardır, Londra'da benim için öyleydi. Kapalı havası ve eşsiz atmosferiyle aşık o...