Valizimi almak için beklerken nihayet uçak modundan çıkardığım telefonuma doluşan bildirimler eşliğinde gözüme takılan sesli mesaja bakmak için bastım.
Büyükannem tarafından yaklaşık yirmi dakika önce bırakılmıştı, mesajı dinlemek için başlattığımda bu kalabalıkta daha iyi duyabilmek için kulaklığın sesini artırdım.
"Mi hermosa hija, espero que Londres haya cumplido con sus demandas. Estoy seguro de que en poco tiempo te acostumbrarás a las famosas lluvias y al aire cerrado. Disfrute de sus vacaciones, nos vemos en una semana."
(Güzel kızım, umarım Londra taleplerinizi yerine getirmiştir. Meşhur yağmurlara ve kapalı havaya kısa sürede alışacağınıza eminim. Tatilinin tadını çıkar, bir hafta sonra görüşürüz.)
İstemsizce sırıtıp kulaklığımı çıkardım. Bu sırada banttan valizimi indirerek çıkış kapısına doğru ilerlememle birlikte birinin omzuma dokunmasıyla yavaşça ona baktım.
Karşımda Gary Oldman'ı görmemle birlikte birkaç saniyeliğine duraksadım.
"Bay Oldman?"
Kocaman gülümsedi.
"Daha önce hiç tanışmamışız gibi davranmana gerek yok, kızım."
Üzerimdeki şaşkınlığı atmam biraz sürse de sonunda gülümseyerek ona sarıldım.
Onunla neredeyse on beş yıllık bir tanışıklığımız vardı, 12-13 yaşlarımda babamın Amerika'da ki film çekimleri sırasında yaşanan bir set kazasından onu kurtarması sonucu hayatımıza girmiş ve kısa sürede bütün ailem tarafından tanınan ve sevilen biri olmuştu.
"Sizinle karşılaşmayı planlıyordum ama burada beklemiyordum."
Birlikte çıkış kapısına doğru ilerlerken kısa süreliğine de olsa alıştığım sıcaklık, yerini sert rüzgarlara ve kardan dolayı iyice soğuyan havaya bırakmıştı.
Ürperdim ve paltoma biraz daha sarındım.
"Uzun yoldan geldiğinden daha fazla yorulmanı istemedim."
Ona Madrid'den geldiğimi ve uçuşun sadece bir buçuk saat sürdüğünü söylemek yerine hafifçe sırıttım.
Dışarıda bizi bekleyen taksiye doğru ilerleyip valizimi yerleştirdim. Aracın arka kapısını açıp Bay Oldman'ın yanına oturdum. Araç hareket ederken kemerimi bağladım.
"Seni nereye bırakalım?"
Ona kalacağım oteli söylerken araç kırmızı ışıkta beklemeye başlamıştı.
"Ailen nasıl?"
"Hepsi çok iyiler efendim, babam yakında film çekimleri için Almanya'ya gidecek ama öncesinde buraya uğrayıp sizi göreceğine dair söz verdi. Bu arada," çantamın ağzını açıp içinden bir paket çıkardım. "Büyükbabam bunu sizin için hazırladı ve sizi ilk gördüğüm anda vermem için sıkıca tembihledi."
"İçinde bomba yok değil mi?"
Aynı anda gülmeye başladık.
"İçinde ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yok."
Paketi özenle açıp, içindeki notu çıkarıp sessizce okuduktan sonra gümüş kaplamalı saatin üstünde parmaklarını gezdirdi.
"Onu bu akşam arayıp hediyesi için teşekkür edeceğim." dedi içtenlikle gülümseyip kapağını kapattı.
Taksi tekrardan hareket edip, otele doğru ilerlerken sohbetimize devam ettik.
Sonunda otelin önüne geldiğimizde dışarı çıkıp valizimi bagajdan çıkardım.
"Her şey için çok teşekkür ederim." dedim, tekrardan ona sarılırken.
"Ne demek," ondan ayrıldığımda mavi gözleriyle elalarım buluştu. "Aç değilsin, değil mi?"
"Hayır efendim, tekrardan teşekkür ederim."
"Öyleyse ben ve eşim Alex'le birlikte akşam yemeği yeme teklifini yarın akşam için yapmalıyım. Beni kırmayıp gelirsin, değil mi?"
"Tabii ki. Bundan onur duyarım."
Kocaman gülümsedi.
"Güzel öyleyse, seni tanıştırmak istediğim biri var."
*Medyadaki görsel 2016 yılına göre hazırlanmıştır.
Hikayenin başlangıç bölümleri ise 2015 yılında geçmektedir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Everything l Tom Hiddleston
FanfictionLondra... Aşık olduğum ve aynı zamanda nefret ettiğim şehir. Sanırım bu nedenle kopamıyorum senden. ... Hayatınızda ani bir karar alarak oluşturduğunuz dönüm noktaları vardır, Londra'da benim için öyleydi. Kapalı havası ve eşsiz atmosferiyle aşık o...