"Tüm muhteşem hikayeler iki şeyle başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir."
*
"Of Pera ya! Bıktım kafandan!"
Aynaya bakarak kendine söylenmek mi, en büyük hobim. Aslında kendiyle sorunları olan biri değilim ama sanırım kafamda bir sorun var. Yani, sorun her zaman insanlarda olamaz.
Ya da, neden olmasın?
"Canım Pera, şaka yaptım, üzülme," diyerek aynadaki görüntüme öpücük atıp yine kendimi aka çıkardıktan sonra mutfağa gittim. Sonra da geri çıktım, çünkü iştahım yoktu.
Geçen seneye kadar kilo problemleri yaşayan bir genç kızcıktım, defalarca kez denemiştim. Spor yapacağım, yok diyete gireceğim falan deyip günü mutfakta kapatmaya devam edince iradesizliğime daha fazla katlanamayarak diyetisyene gitme kararı almıştım. Biri tepemde bana zorla 'bunu yap!' demese yapmazdım çünkü.
Ancak şimdi, diyetisyenle ilerletmeme rağmen tuhaf bir noktaya gelmiştim. Tekrar o halime döneceğim korkusuyla bir şey yemek istemiyordum. Tam bu noktada diyetisyenime anlatmam ve kontrollü devam etmem gerekiyordu sanırım ama bir ay bile değil, iki haftacık sonra üniversiteye başlıyordum hatta birkaç saat sonra uçağım vardı. Asu ablayı sevsem de 'diyet' kelimesini duymak bile midemi bulandırmaya başlamıştı, sonuç olarak devam etmeyecektim.
Her neyse, çok da umurumda değildi. Daha büyük dertlerim vardı, yeni son model iphone'ıma kılıf bulmak gibi. 11. sınıftan beri, ki bu da yaklaşık bir buçuk yıl eder, telefon kullanmıyordum. Hem de kendi isteğim doğrultusunda yaşanmıştı bu, tuhaf. Eski telefonum bozulunca ailemle bir anlaşma yapmıştık ve mezun olduğumda bana istediğim telefon alınacaktı...
Sonucunda kazandığım okul konusunda da, telefon konusunda da gösterdiğim insanüstü sabrın meyvesini yiyordum. Sabırsız biriydim normalde ama benim de bir şeyleri bekleyesim tutuyordu bazen.
O gibi. Aşık olacağım kişi gibi.
Bu konuda da gösterdiğim insanüstü bir sabır vardı, onun da meyvesini yemeyi bekliyordum.
Aşk, tanımını asla bulamadığım, hakkında yalnızca iki bilgim olan bir duyguydu. Birincisi, herkesin yaşayacak kadar şanslı olmadığıydı. İkincisi ise, çocukluğumdan beri beni kendisine inandırdığıydı. Hep o şanslı kişilerden olduğumu bir şekilde hissetmiştim ve şu anda da ağır bir şekilde hissediyordum ki, o bana gerçekten yakındı. Aşk hakkında daha fazla şey öğreneceğim zamanlar çok yakındı.
Çünkü birkaç saat sonra yolculuğa çıkıyordum; gideceğim yerde yaşayan biri için ise, şehre bir yabancı geliyordu.
Benim hikayem başlayacaktı, küçüklüğümden beri hayal ettiğim senaryoyu 'gerçek hayat' kağıtlarıma dökecektim.
Beni ne bekliyordu, bilmiyordum. Sadece şu yaşadığım yerden gitmek istiyordum, hem de bir an önce. Lise nefretim, yaşadığım yere karşı da sevgisizlik hissetmeme neden olmuştu. Gidecektim, bir kitap daha bitecekti. Bunun için de çok sabretmiştim.
Okuyacağım üniversite farklıydı, benden bazı şeyler istemişlerdi. Katıldığım sosyal aktiviteler olsun, kültürel etkinlikler ve projeleri vesaire istemişlerdi ancak tıkıldığım şu lanet ilçede katıldığım yalnızca bir tübitak projesi vardı. Başka hiçbir faaliyet olmadığından ve itiraf etmem gerekirse, benim de okulu sevmememden kaynaklı olarak bir iki tane varsa da katılmadığımdan bomboş bir hayat yaşadığımı hissetmiştim, onlara ne verebileceğimi bilmiyordum.
Ancak başvuru mektubum, ki bu kendimi tanıttığım ve mesleği neden yazdığımla ilgili detaylı bilgi içeren bir mektup, ikna edici olmalıydı. Tüm hayallerimi, kaçırdığım hayatı ve o eksikliği kapatabilmek için çabaladığımı anlatmıştım aslında. Bana bir şans verilmişti sanırım. Bu süreçler beni çok yormuştu, sonuç olarak da yıllardır istediğim gibi, gidiyordum.
Ben Pera Duysal, artık yazımı tamamen benim ellerimde olan o ikinci kitaba başlıyorum, birinci kitabı birkaç detay dışında unutmak üzere. Bu kitap ise, hayatımın sonuna kadar yazılmaya devam edecek. Artık 18 yaşındayım. Artık yalnızım, aslında hep olduğu ama benim inkar ettiğim gibi.
"Çok da tın." diye mırıldanarak kafamdaki düşünceleri susturmaya çalıştım. Kimseye ihtiyacım yoktu. Kendimi inandırdığım buydu ama biliyordum, benim birine ihtiyacım vardı. Evet, ilgi arsızıydım, sevgiye açtım, sadece kabul etmek istemiyordum. Etrafımdakilerin hepsi de bu yüzden gitmişti muhtemelen.
"Dertlendik gece gece, iyi mi?"
Son kez etrafı kontrol ettim, valizlerim hazırdı, gerekli gereksiz her şeyi tıkıştırmıştım. Havaalanında sorun çıkmamasını umuyordum.
O gün o arabaya bindim. Eski okulumun önünden geçtim, defalarca kez dolandığım sokakları gördüm, gidiyor olduğumu bilerek baktım her yere. Ailemi arkamda bıraktım, biraz da ağladım ama çok değil.
Uçağın kalkacağına dair son anons yapıldı. Çok garip geliyordu, sonunda gidiyordum ve hazırdım.
Başlıyoruz, bebeğim.
*
Sadece aşk yazmak istedim. Hem ergence hem ciddili hem 2013 wattpad aşkları gibi. Öyle bi içimden geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my life.
Chick-LitAşk, tanımını asla bulamadığım, hakkında yalnızca iki bilgim olan bir duyguydu. Birincisi, herkesin yaşayacak kadar şanslı olmadığıydı. İkincisi ise, çocukluğumdan beri beni kendisine inandırdığıydı. Hep o şanslı kişilerden olduğumu bir şekilde hiss...