Çocukluk insanın yaşama sebebidir, en nefret edilen çocukluk bile kalbin derinlerinde sevilmeyi bekler. Bunun imkansız olduğunu düşüne düşüne, bile bile sevilmeyi bekler. Köşesine çekilir,kimse ona dokunmasın, dokunanda sevsin diye bekler...
Yıl 2007 Asel yedi yaşında...
"Asel! nereye kayboldun?"
Abimden kaçıp kıyafetlerin olduğu kahverengi büyük bir dolabın içine saklanmıştım. Burası ürkütücü ve karanlıktı. Ben karanlıktan çok korkarım.
"Gelmek istemiyorum abi. Bu gün çok yoruldum daha sonra oynasak olur mu?"
Abimle oyun oynarken canım yanıyordu bu yüzden bende onu kızdırmadan reddetmek için bu yöntemi bulmuştum: yorgunum. Yani yalan, zor durama düşen her insanın sığındığı tek yuva.
"Yoksa benimle oyun oynamaktan sıkıldın mı? Tamam, çık haydi ortaya. Bak sana kek aldım hemde çikolatalı."
Kafamı saklandığım dolaptan çıkardım. Abim yine bana çikolatalı kek getirmişti buna karşı koyamayacağımı bildiğini biliyodum.
Kek mis gibi kakao kokuyordu
"Ne! Çikolatalı mı? Teşekkür ederim abim benim!" Ellerimi alkış yapacak şekilde birbirine vurdum. Düz siyah saçlarım dolabın içinde kabarmıştı. Ben yine papaz sacli olmuştum."Hadi abim gel saçların papaz gibi olmuş. Gel haydi yeşil gözlü kızım benim."
Ceylan gibi sekerek gittim ağabeyimin yanına. Uzun boylu, sakalsız,uzun saçlı ve küçük gözlüydü. Bu hali onu Asyalı gibi gösteriyordu. O, çok masum duruyordu. Keşke öyle olsaydı...Ellerimi uzatıp elindeki keke ulaşmaya çalıştım fakat vermedi. Bu gün oyun oynamak için fazla yorgundum. Sokakta ki büyük çocuklar benim için üzüldüklerini söylüyorlardı, "neden acaba?" diye çokça kez düşündüm. Hiç birinde de bir cevap bulamadım. Onlara sorduğumda cevap vermiyorlar ağabeyimden korktuklarını söylüyorlardı. Ben abime bir şey demeden, ellerini vücudumda gezdirdi. Artık bu oyunu oynamaktan sıkılmıştım ama oynayınca abim beni çok seviyordu, bana babam gibi davranmıyordu. Saçlarımı okşuyordu. Babam gibi güzel saçlarımı yolmuyordu.
"Ama benim bir şartım var, papaz saçlım."
"Abi hep böyle yapıyorsun! Bu gün de oyun oynamadan ver, lütfen." Büyük gözlerimi masumlaştırdım ve kirpiklerimin altından ona yalvarır gibi bakmaya başladım.
"Ama bana böyle bakma."
"Ama neden kii?"
"Tahrik oluyorum. Sonra oyun oynarken daha fazla acıyor, biliyorsun."
"Peki, oynayalım o zaman ama iki tane kek, tamam mı?"
Tahrik olamak.
Abim bu kelimeyi oyun oynamadan önce bana kullanıyordu. Geliba bu kelime "papaz saçlım" demekti. Abim bana hep papaz saçlım derdi...
Kocaman güldü tıpkı bir canavar gibi tüm dişleri görünerek güldü bana. Bende ona güldüm.
"Hadi ama annemler gelecek sen gir bende geliyorum, birtanem."sekerek odaya girdim pembe terliklerimi ayağımdan attım, bu terlikleri çok seviyordum. Abimi beklemeye başladım. Oda annemlerin odasıydı, kocaman bir yatağı vardı, ahşaptan dev gibi bir gardrop, uzunca bir komidin. Geri kalan her yer boştu, bomboş.
"Başlayalım mı?" Artık oyun oynamak istemiyordum ama abim kekleri vermezdi. Biraz oyunun kimseye zararı olmazdı. Bazen sadece biraz canım acıyor ve morarıyordum ama ödül olarak hem abim beni seviyordu hem de kek yiyebiliyordum.Abim beyaz, tahta kapıdan odaya girdi, saçlarımı okşadı, yanağımdan öptü, öpücükleri dudaklarıma kaydı, ordan boynuma. Bense gözlerimi kapatmış onun istediği gibi bir şey yapmıyordum. Abim üstündekileri çıkardı, beni geriye yasladı ve devam etti. Yatağa tam olarak yattığımda ve çırılçıplak kaldığımda, abimin üzerime binmesiyle gözümden yaş geldiğini fark ettim. Hayır, kendimi bildim bileli onunla bu oyunu oynuyorduk fakat alışamamıştım. Hâlâ canım yanıyor, morarıyor ve ağlıyordum. Sokaktaki çocuklarda oyun oynuyorlardı. Hiç biri bizim oyunumuza benzemiyordu. Abim hep bu oyunun özel olduğunu söylerdi.
Göz yaşlarım düştükçe canımın acısıyla nefes alamıyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGENİN NEFESİ
General FictionAğabeyinin tecavüzüne uğrayan Asel'i kurtarmak yerine bu olayı öğrendiğinde, onu namussuzlukla suçlayan ve o günden sonra Asel'i yedi yaşında olmasına rağmen pazarlayan bir babaya sahip olan Asel artık dayanamaz ve ön dört yaşında kendini kurtarmak...