Kapı açıldı ve içeri giren hemşirenin gözleri ilk önce Berçin'in elindeki kelepçelere kaydı. Az da olsa tedirgin olduğu suratındaki ifadeden belli oluyordu. Daha sonra konuşmaya başladı. Alnındaki dikişe pansuman yapacağını ardından herhangi bir ağrısı olup olmadığını sordu. Berçin 'hayır' anlamında başını salladıktan sonra hemşire pansuman yapmaya başladı.
Alnındaki dikişe sebep olan yaranın nasıl olduğu ile ilgili hiç bir fikri yoktu. Hafif bir acı hissetti. Hemşire elinden geldiğince acele etmeye çalışıyordu. İşi bitince dikişin üzerine bir bant yapıştırıp odadan çıktı.
Karşısındaki tabloyu izlemeye devam ediyordu.
Tablo Vincent van Gogh'un Tutuklular Çemberi'ydi.
Van gogh'un ölmeden önce yaptığı tablolardan biri.
Van Gogh bu tablosunu akıl hastanesinde yatarken çizdiği biliniyor. Tabloda kameraya bakan tek bir kişi var ve tek şapka takmayanda o olduğu için Van gogh'un burda kendisini çizdiği öne sürülüyor. Tablonun üst bölümünde iki kelebeğin uçarak uzaklaştığı görülüyor.Ve bu kelebekler kısıtlanan özgürlüğün olduğu kadar kaybedilmiş saflığında sembolüdür.
Ayrıca tabloda volta atan 37 mahkum bulunuyor.
Şaşırtıcı olan şu ki Van gogh 37 yaşında yaşamına kendi elleri ile son vermiştir.
Berçin saatler boyunca sadece karşısındaki tabloya bakıp düşündü.
Odaya sadece bir kaç defa hemşire girip çıkmıştı onun dışında gelen olmamıştı. Akşam yedi civarı iken odaya iki kadın girdi. İkisininde ağlamaktan gözleri şişmişti. Biri 1.55 boylarında tombul diğeri ise 1.70 boylarında oldukça zayıf biriydi. Uzun olan odaya girer girmez konuşmaya başlamıştı."Selam Berçin, iyi misin ? Umarım iyisindir anneciğim. Doktorun pek bişeyin olmadığını söyledi yani yakında taburcu olursun."
Sonra aniden gözleri elindeki kelepçeye kaydı ve şok olmuş bir ifade ile 1-2 dakika sessiz kaldı. Yanındaki tombul kadına dirsek atıp gözüyle işaret etti. Tombul kadın gördüğü ile hemen elini ağzına götürdü ve sinirli bir tavırla konuştu;
"Ne yani kocan öldü ve bunun için seni mi suçluyorlar ? Saçmalık."
Sadece sustu.
Ve uzun olan kadın konuştu.
"Berçin?"
"İfade vermedin değil mi ?"
tekrar sustu.
ve kadın sesini yükselterek tekrar konuşmaya başladı.
"amacın ne senin ? Kocan öldü ve senin yaptığına bak kocanın cenazesine gelebileceğin yerde susuyorsun bu yüzden seni tutukluyorlar. Kanıtla onlara. Suçsuz olduğunu kanıtla!"
Tombul kadın ağlamaya başladı.
Ama Berçin'in yüzünde hiç bir mimik oynamadı.
Tekrar ve tekrar sustu.
Tombul kadının yanağından yaşlar süzülürken konuşmaya başladı.
"oğlum öldü ve gelinimi tutukluyorlar. Bugün daha kötü olamazdı..."
Uzun olan kadın yatağa doğru eğildi ve kızın yanıklarına bakarak.
"Sana ne oldu böyle Berçin ?"Cevabını bildiği sorulara yanıt arıyordu.
Yanıt arıyordu ki yalan yanlış cevaplar duyup kendini tatmin etsin. Ama istediği olmadı.
O konuşmadı.
Onun yerine tombul kadın tekrar konuştu; "ah Müjde ne olmuş olabilir ? Yemek pişirirken bende bazen kolumu yakıyorum, normal şeyler bunlar."
Sadece kendilerini kandırıyorlar.
Kendilerini.
Yalanları ile birbirlerini tatmin ettirmeye çalışıyorlar.
Yalanları ile yaşamaya devam ediyorlar.Cevap alamayacaklarını fark edince koltuğa oturdular yaklaşık yarım saat boyunca öylece duvarı izlediler. İkiside ağlıyordu. Saatin geç olduğunu fark edince uzun olan Berçin'in başına bir öpücük kondurup;
"İyi geceler tatlım. Saat geç oldu gitmeliyiz. Yarın tekrar uğrarız."
Neva herhangi bir tepki vermedi. Ve odadan çıktılar.
Ama o sadece bir daha gelmemelerini umdu.