Sarılıp dönderiyorum seni. Saçların uçuşuyor. Sonra duruyorum yavaşça. Başımız dönmüş, yorulmuşum. Derin bir nefes alıyorum saçlarından.
Birkez daha.
Ve birkez daha.
Tutuyorum şeker yanaklarını, gözlerine bakıyorum. Bir öpücük. Küçük bir buse.
Bir daha.
Birkez daha.
Gözlerine ve burnuna.
Sarılıyorum yine. Ağlıyorum. Hala benimle olman, hala yanımda olman, hala bana sarılıyor olman beni sevindiriyor. Ama buruk bir hüzün.
Sana layık olamamanın verdiği hüzün düşüyor gözlerimden.
Ağladığımı farkedip bana bakıyorsun. Yuzune bakamıyorum. Siliyorsun gözyaşlarımı. Başımı kaldırıp yüzüme bakıyorsun bir süre. Dudaklarıma küçük bir buse kondurup sarılıyorsun. Bu sefer daha sıkı sarıyorsun beni. Bana ait olduğunu, artık sadece benim için olduğunu hissettirircesine sarılıyorsun bana.
Bu sefer senin gözlerinden yaşlar dökülüyor yavaş yavaş. Uzaklaşıp bakıyorum yüzüne. Hem gülüyor hem ağlıyoruz.
Bakışıyoruz bir süre. Sonra yaklaşıyoruz birbirimize. Öpüşüyoruz, birbirimize ait olduğumuzun mutluluğuyla.
Sanki artık sen ben kalmamış tamamen biz olmuş gibiyiz, öyle öpüyorsun beni.
İstiyoruz birbirimizi. Ama bizi durduran birseyler var. Bir adım geri çekiliyoruz. Gözlerimizle anlaşıp koruluktan çıkıyoruz. Yağmurda yürümek en çok sevdiğimiz şey.
Birbirimize sarılarak atıyoruz adımlarımızı. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor.
Kırgınlıklarımıza, dargınlıklarımıza,
Öfkemize yağıyor yağmur.
Yağdıkça temizliyor onları.
Birbirimize ait olmanın verdiği huzurla birkez daha sarılıyoruz. Huzur doluyor içimiz, huzuru yaşıyoruz.
Akşam saatleri, cadde boş yağmur ise fazlasıyla cüretkâr. Ben her zaman yapmak istediğim şeyi yapıyor, sırtıma alıyorum seni. Bunu ilk defa o zaman yapabiliyoruz. Ve yürüyoruz dakikalarca. Sen öpüyorsun boynumu, saçlarımı.
"Hadi" diyorum, "hadi koşalım"
"Tamam" diyip daha sıkı sarılıyorsun bana.
Koşuyoruz boş caddede. Sokak lambaları şahidi oluyor aşkımızın.
Geliyoruz evimize. Sen hala sırtımdasın. "In artık yeter bu kadar" diyorum. Somurtuyorsun. Kıyamayıp alıyorum seni kollarıma. Asansörü kullanmıyoruz, 3.kata kadar öyle çıkıyoruz. Sen aç diyorum kapıyı. Açıyorsun güç bela. Evimize giriyoruz. Işığı açmadan odamıza kadar taşıyorum seni.
Artık bir kuş gibi hafifiz ikimizde. Temizlenmiş kırgınlıklar, hüzünler, dargınlıklar.
Ayağa kalkıyorsun. Işıklar hala kapalı. Çıkartıyorsun montumu. Gömlek düğmelerimi açıyorsun yavaş yavaş. Bende sana eşlik ediyorum. Önce montunu sonrada yavaşça gömleğini çıkartıyorum. İç çamaşırını çıkartıyorum, çıkartıyorsun. Yarı çıplak duruyoruz. Havlu veriyorsun saçlarımı kurulamam için. Sonra yine soyunmaya devam ediyoruz. Artık tamamen çıplağız. Yatağa geçiyorsun sen. Bende gelip arkandan sarılıyorum.
Ellerimi tutuyorsun. Kulağına fısıldıyorum.
"Seni seviyorum kadınım" diye. Birşey demiyor, gülümsüyorsun. Biraz sonra uyuyoruz.
Sabah uyanıyorum.
Yine yanım boş.
Komidinin üzerine uzanıp gözlüğümü takıyorum. Güç bela doğruluyorum. Elim yine komidinin üzerine gidiyor ve çerçeveyi elime alıyorum.
Ağlamaya başlıyorum, torunlarımızla çekindiğimiz fotoğrafa bakarken. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum.
Biraz sonra bastonun yardımıyla ayağa kalkıyorum. Yüzümü yıkayacağım ama olmuyor gidemiyorum, güçsüzüm artık. Kapının yanında yere yığılıyorum.Yanlız, sessiz ve sana kavuşmanın huzuruyla...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alaturka Hüznü
Short StoryKısa bir hikaye, böyle başlamak daha iyi sanırım. Biraz sen, biraz ben, biraz da biz gibi.