İLK KEZ HİKAYE YAZIYORUM. BEĞENİRSENİZ YENİ BÖLÜM GELECEK.. :))
MULTİMEDYA GİYDİĞİ ELBİSE.. KIZIN ADINI SONRADAN ÖĞRENECEKSİNİZ :))
Sonunda uçak kalkıyordu. Bulutların üzerindeydim. Hayallerime uçuyordum. Hayallerimin şehrine -İstanbul'a-. 18 yaşıma gireli 9 saat oluyordu ve ben evden kaçmaya karar vermiştim. Kimse beni bu karardan geri döndüremezdi. Kaçmak için birçok sebebim vardı..
Annem iki yıl önce babam yüzünden intihar etmişti. Her zaman kavga ediyorlardı. Babam annemi dövüyor, yüzü tanınmaz hale gelene kadar durmuyordu. O sahneler hala gözümün önünden gitmez. Rüyalarıma girer.
Annemi hastaneye kaldırmıştık,merdivenlerden düşmüştü. Daha doğrusu babam itmişti. Annemin o hali hala aklımın bir köşesinde. Üstünden iki yıl geçmiş olmasına rağmen. Babam denen o adamdan bunun hesabını soracaktım. Babamın kedisini aldattığını öğrenen annem 2 gece sonra intihar etti. Evdeki bütün ilaçları içmiş. Hemen hastaneye götürdük ama geç kalmıştık. O gece anlamıştım hayatım boyunca yalnız olacağımı.
Abim uyuşturucu illetine bulaşmış serserinin tekiydi. Uyuşturucu onu bitirmiş hayatını karartmıştı. Kumar oynamaktan vazgeçemiyor her şeyini ortaya koyuyordu. Zengindik, abim oyunları kaybettikçe bütün varlığımızı ortaya koyuyordu. Babam bir şey demiyordu. Çünkü tek oğluydu. Benim hiç değerim yoktu gözünde. Abim ortaya koyacak bir şeyi kalmayınca beni ortaya koymuştu. Oyunu kaybetti. Bende soluğu havaalanında aldım. Sırf bu kaçış planı için aylardır her şeyimden kısıp para biriktirmiştim. İki yıl çoktu bile onların yanında kalmam için. Cehennem gibi bir iki yıl sonunda rahatlamaya başlıyordum. Kendimi ilk defa özgür hissediyordum. 18'imi bekliyordum. İşte bu kadardı. Reşittim artık.
***
Uçaktan inince mutlaka kalacak güvenli bir yer bulmalıydım. İşe girmeliydim. Biriktirdiğim para beni en fazla iki hafta idare ederdi. Belki sonra kendi evime bile çıkabilirdim. Uçaktan indim ve şehir içi bir otobüse bindim. Burası doğduğum küçük tatil kasabasına hiç benzemiyordu. Denizin mis gibi kokusu, güneşin batarkenki o kızıllığı, gökdelenlerin o devasa görünüşleri, kalabalık, trafiğin yüksek sesi, tramvaylar, büyük alışveriş merkezleri, denizin üstünde uçuşan martılar... Kendimi küçülmüş hissettim. Bir karınca gibi. Bu koca şehir beni yutardı. Nasıl devam edecektim. Geri de dönemezdim.
Caddelerde dolanmaya başladım. Bir pansiyon buldum. İçeriye girdim. Cehennem gibi sıcaktı. Koltuklar eskimiş,duvarlar dökülmüştü. Resepsiyondaki görevli kendinden geçmiş, uyuya kalmıştı. İçerisi alkol ve sigara kokuyordu. Burası nasıl bir yerdi böyle. Girdiğim gibi dışarı çıktım. Fiyat bile sormadım. Soracak kimse de yoktu zaten. Güvenli, şirin bir yer bulmak için bir ara sokağa saptım. Bir sokaktan sonra bir diğerinden daha başka bir sokağa döndüm. Bir tane bile düzgün pansiyon yoktu. Neredeydim. Nasıl dönecektim başladığım yere. Güneş batmış, hava kararmaya başlamıştı. Şimdi birde kayıp mı olmuştum. Ne güzel ama.. Yolumu bulmaya çalıştıkça sokaklar daha da labirent halini alıyordu. En son bir sokağa döndüm. Hava kararmıştı. Neredeyse birkaç sokak lambasından ve aydan başka ışık kaynağı yoktu. Hava yaz aylarında olmamıza rağmen serindi. Bacaklarımdaki kısa şort beni sıcak tutmuyordu. Yürümeye devam ediyordum. Gittikçe ıssızlaşan sokakta sonunda tek başıma kalmıştım. Uzun bir sessiz yürüyüşten sonra ardımda ayak sesleri duymaya başladım.Kafamı arkama çevirdim. İki serseri arkamdaydı. Korkuyordum. Nereye gidecektim. Sokakta yatamazdım. Adımlarımı hızlandırdım. Onlarda hızlandılar.
''Yolunu mu kaybettin güzelim?''
''İstersen yardımcı olalım.''
dediği an koşmaya başladım. O kadar hızlı koşuyordum ki rüzgar kulaklarımda uğulduyordu. Ter içinde kalmıştım. Koştum..koştum. Arkamdaki sesler kesilmişti. Karşımdaki duvarı görünce afalladım. Burası çıkmaz sokaktı. İşte şimdi işler boka sarmıştı. Arkamdaki küf beyinli serserilerin neden acele etmedikleri şimdi belli oluyordu.
''Yolun sonuna geldik be güzelim.''
Ne dediklerini zor duyuyordum. Alkollü oldukları belliydi.
''Şimdi tadına bakacağız.''
İki kişiydiler. Yaklaştılar.. Birisi dibime kadar geldi. Nefesini yüzümde hissettiğim an çığlık atmak için ağzımı araladım ama sadece bir hıçkırık çıktı boğazımdan. Deli gibi ağlıyordum. Bacaklarım tutmuyordu. Görmüyordum. Yaşlar gözüme perde olmuştu. Tüm vücudum korkudan titriyordu. Galiba bayılacaktım ama şimdi olmazdı. Bayılamazdım. Pes edemezdim. Daha İstanbul'da ilk gecemdi. Burası nasıl bir şehirdi. Ellerimi kafamın iki yanına şıkıştırdıklarında artık hareket edemiyordum. Leş gibi alkol kokuyordu. Kusmak üzereydim. Beni öpmeye çalışınca kafamı salladım. Çırpınıyordum. Kollarım morarmış olabilirdi. Boynumu dişleyen herifin erkekliğine tekmeyi geçirdiğimde acıyla kıvrandı. Diğeri geldi ve sert bir tokatla yere yapıştım. Kan tadı alıyordum. Midem bulanıyor, başım ağrıyordu. Toparlanan adam beni sıkıştırdı ve üzerime çıktı. Tişörtümü yırttıklarını hissettim. Göremiyordum. Gözlerimi sımsıkı kapatmış, bağıra bağıra ağlıyordum. Sütyenim üstümdeydi. Tam şortumun düğmesini açacaklarken arkadan bir yerden,
''Bırakın kızı piç kuruları.''
Sakin bir sesti. Gerçekten rahatlatan hoş ve huzur verici bir sesti. Görebildiğim kadarıyla kavga ediyorlardı. Birisi ise kaçıyordu. Ve her yer karardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE'NİN GÜNEŞİ
RomanceGece'nin karanlığına karışan bir Güneş.. Aydılanmaya yüz tutmuş bir Gece.. Siyahın tehlikesine susamış bir Güneş.. Güneş'in ışığına muhtaç bir Gece.. ... ''Adım Helya'' ''Biliyorum'' ''Senin adın ne?'' ''Gece'' ''Bunu neden yapıyorsun?'' ''Neyi?'' ...