BÖLÜM 2

161 18 4
                                    

Umarım beğenirsiniz. Eleştiri yaparsanız sevinirim. Beğenirseniz yeni bölümü kısa zamanda yayınlayacağım. <3 Multimedya çıkarken giydiği kıyafetler.. :))






Yürüyorum.. Çevremde kocaman ağaçlar var. Ormandayım. Çakıl taşları ayağıma batıyor. Ama acısını hissetmiyorum. Sadece acıması gerektiğini biliyorum. Güneş tenimi yakıyor. Hava çok sıcak. Elimin tersiyle anlımdaki teri siliyorum. Karşıma bir ırmak çıkıyor. Su içmek için kenarına oturuyorum. Suyun içinde yansımamı görüyorum. Su o kadar berrak ki ayna gibi. Birden yanımda annem beliriyor. Gerçek olup olmadığını anlamak için başımı yanıma çeviriyorum. Yok.. Hayal mi görüyorum yoksa? Suya bakıyorum. Orada. Canım annem. Nasılda özlemişim onu gülümserken görmeyi .. Hayal ya da gerçek hayatımda bir kez daha onu gözlerini kırparken, gülümserken görmüştüm. Anı yaşamalıydım. Hiç değişmemişti. Siyah gözleri, siyah saçları, bembeyaz teni, sıcacık bakışları ve içten gülümsemesi..



Ben babama benziyordum. Yeşil gözlerim ve kumral saçlarım var. Orta boyluydum. Annemse kısaydı. Beyaz tenim anneme benzeyen tek yanımdı. Abim anneme benziyordu. Siyah gözleri, siyah saçları vardı. Yakışıklıydı. Hayatını mahvediyordu. Anneme


'' Neden beni bu kocaman dünyada yapayalnız bırakıp gittin? '' diye sordum.


Cevap yoktu. Konuşamıyordu ya da ben duymuyordum. Beni nasıl bırakıp gitmişti. Bir anne çocuğunu nasıl bırakıp giderdi. Hemde çocuğu savunmasızken.


Küçük bir tebessüm etti. Galiba duymuyordu. Sonra yüzü korkuyla aydınlandı. Göz bebekleri büyüdü. Çaresizce bağırıyordu ama ben duyamıyordum. Arkamda ayak sesleri duydum ve sırtımda bir çift el hissettim. Çığlık atmaya çalıştım. Sesim çıkmadı. Beni ırmağın soğuk sularına iterken annemin gözlerinde abimi gördüm. Suya düştüm. Nefes alamıyordum. Boğuluyordum. Bir yerlerden hafif şarkı sesi geliyordu. Yukarı çıkmaya çabaladıkça aşağıya doğru çekiliyordum. Başım zonkluyordu. Gözlerimi açamıyordum. Düşünme kabiliyetimi kaybetmiştim...



***



Gözlerimi açtığımda ter içinde kalmıştım. Saçlarım anlıma yapışmıştı. Sanki hala kabustaydım. Saçlarımı kulaklarımın arkasına attım. Baktığım tavanda daha doğrusu her yerde renk renk sprey boyalarla yapılmış resimler vardı. Kabusta duyduğum şarkının sesi artmıştı. Yanı başımdaki komidinin üstünde bir kahvaltı tepsisi vardı. Karşı duvarda resimlerin olmadığı küçük bir alanda televizyon vardı. Bunların dışında oda neredeyse bomboştu.


Şaşkınlıkla gözlerimi kapatıp dünü düşündüm. Demek ki biri beni kurtarmıştı. Ayrıca kurtarmakla kalmamış beni orada bırakmamıştı. Hatırlamıyordum. Galiba bayılmıştım. Burada kaç saattir uyuyordum kim bilir. Gitmeliydim. Tam kalkıyordum ki kahvaltı tepsisinin yanındaki notu gördüm.


'' - Çekmecede senin için bir şey var. - ''



Merakla biraz da korkuyla çekmeceyi açtım. Burada bir not kağıdı daha vardı.



'' - Seni orada öylece bırakamazdım. Üstündeki şortla İstanbul'da dolanamazsın. Bacakların fazla düzgün. Poşetteki pantolonu giy.- ''



Ama benim kendi kıyafetlerim vardı. Bana acıyor muydu? Sonra o kısacık şort yüzünden başıma gelenleri düşündüm. Haklıydı. Bu pantolonu giymeliydim. Bacakların fazla düzgün yazıyordu. Beni yatırıp bacaklarımı izleyen bir sapık tarafından mı kurtarılmıştım?



Hemen karşıdaki küçük kapının banyo olabileceğini düşünüp içeri girdim. Aynaya baktım. Gözlerim şişmiş ve kanlanmıştı. Kollarımda morluklar vardı. Dudağım ise patlamıştı. Bunlar dünün bende bıraktıklarıydı. Kaybedebileceğim daha kötü şeylerde vardı. Bunları kabul edebilirdim. Yüzümü yıkamak için eğildim ve suyu açtım. Son kez kendime baktıktan sonra saçlarımı ensemde topladım. Banyodan çıktım. Dün yırtılan tişörtüm yerine sırt çantamdan yenisini aldım. Altıma da poşetteki pantolonu giydim. Ayağımada converslerimi geçirdikten sonra saçlarımdaki tokayı çıkarttım. Sırt çantamı da alıp odadan çıktım. Şarkının sesi dik merdivenlerden indikçe artıyordu. Aşağıya ulaştığımda şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. Burası bir bardı. Bay Karanlık beni daha güvenli bir yere getiremezdi. Şarkının sesi kulakları tırmalıyordu. Bende başka kimse rahatsız gibi görünmüyordu. Bazıları dans ediyor, bazıları içiyor, bazıları da kenar masalarda öpüşüyordu. Buna öpüşmek denirse tabi. Resmen birbirlerini yiyorlardı. Zevk alıyor olabilirlerdi ama dışarıdan o kadar iğrenç gözüküyorlardı ki kendimi kusacakmış gibi hissettim.




İçerisi loştu. Sigara dumanından göz gözü görmüyordu. Çok kalabalık değildi ama saat daha sabahın üçüydü. Gece üçü düşünmek istemiyordum. Ortama ağır alkol kokusu hakimdi. Boğazım kurumuştu. Ağzımda acı bir tat vardı. Kokunun resmen tadı vardı. Yoğun dumandan başım ağrımaya başlamıştı. Çıkışı bulmalıydım. İleride bir kapı gördüm ve oraya doğru ilerledim. Buraya ait olmayan renkli kıyafetlerim yüzünden ilgiyi üstüme çekiyordum. Çirkin bakışlara daha fala maruz kalmamak için hızlandım. Sanırım bu kapı çıkıştı. İhtiyacım olan oksijeni içime çekme hayaliyle kapıyı yavaşça araladım.



Bağırışma sesleri geliyordu. Bir adam korkutucu bir şekilde bağırıyor. Bir diğeri ise yalvarıyordu. Korkuyordum ama merakım daha ağır basıyordu. Yavaşça içeriye ilerledim. Arkamdan girdiğim kapıyı kapattım. Başka bir kapı daha vardı ve sonuna kadar açıktı. Konuşmaları dinlemeye başladım. Korkudan nefesimi tutmuştum. İçeriden huzur verici tonlarda erkek sesi geliyordu. Bu sesi dinleyerek uyuyabilirdim. Daha önce biryerlerde duymuştum sanki. Birden bağırdı ve ben olduğum yere sindim. Sakinken sesi ne kadar güven veriyorsa, sinirlendiğinde de o kadar korkutu oluyordu. Kafamı gizlice içeriye uzattım. Gördüğüm şeyle birlikte iliklerime kadar donduğumu hissettim.





GECE'NİN GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin