konuşmayı seven biriydi sanırım, benim aksime.

25 3 0
                                    

On sekizime yaklaşıyorum, hayat biraz daha karanlığa boğuluyormuş gibi benim için. Eski yazları özlediğimi itiraf etmem lâzım. Hiçbir şeyden haberim olmadığı, yüzmeyi bilmediğim ve asla öğrenmediğim halde denize gitmek için can attığım, büyükannemi ziyaret ettiğimiz yazları fazlasıyla özledim. Özlemim şuan büyükannemi ziyaret edemediğimiz için değil aslında, eski tadını hissettirmediği için. Çünkü şimdi bile babam ön koltukta arabayı sürerken annem büyükannemin yanına tatile gitmemizin verdiği heyecanla bir şeyler anlatıp duruyordu. Dinlemiyordum, dinlememi gerektirecek bir şey anlattığını da zannetmiyorum.

Bu yüzden sadece geçip giden ağaçları seyretmeyi tercih ettim. Varana kadar da konuşmadım zaten. Babam yola odaklı zihniyle annemi dinlemedi, bende kendini eskiyi yadetmeye adamış düşüncelerimden dolayı dinlemedim annemi. O da umursamadı pek, dinleyeni var mı yok mu bilmeden konuşup durdu.

Büyükannemin evine doğru taşlı yollardan ilerlerken başımı denizin kendini gösterdiği tarafa doğru çevirdim, gözlerimin sevecenliğini kaybetmiş denizi izlerken artık eskisi gibi parıldamadığı aşikardı. On yaşındaki Minho şuan yerimde oturuyor olsaydı eminim mutluluktan aklını yitirmiş olurdu, çok seviyordu denizi.

Taşlı yolların biraz daha kendini göstermesiyle beraber deniz de gözden kaybolmuştu, büyükannemin evine yaklaştığımızın bir göstergesiydi bu. Oturduğum koltuğa iyice sinip yanımda duran, annemin büyükannem için bir heyecanla aldığı, hediye bardak setini düşüp kırılmaması adına tuttum. Kırılıp annemin, sanki her daim yapmıyormuş gibi, söylenmeye başlamasını istemiyordum.

Taşlı yolların bitip üzerindeki çimenlerin soyunması yüzünden kuma dönüşen yola geçiş yapmamızla tuttuğum hediyeyi bırakıp büyükannemin görünen evini izlemeye başladım. Her zaman burayı kurtarıcım olarak görmüştüm, yazları okulun ve birçok sıkıcı dersin olmadığı, istediğin zaman yatıp istediğin zaman kalkacağın, denize gidip akşamlara kadar eğleneceğin bir yerdi on yaşındaki Minho için. Şuan ise sadece yazın geldiğimiz sıradan bir tatil yeriydi gözümde. Renkleri cıvıl cıvıl gelen evin boyası artık solmuş renkleriyle iğrenç bir görüntüydü benim için.

"Minho in oğlum, bagajdaki çantaların eve taşınmasına yardımcı ol." Annemin konuşmasıyla bakıştığım evden gözümü çekip arabadan indim. İlk olarak bagajdaki sırt çantamı sırtıma takıp kendi küçük valizimi indirdim. Eve doğru taşırken babamın da annemle kendisinin koca bir valizini taşıdığını gördüm. Annem hep böyleydi, hayattaki amacı boş şeylere yorum yapıp giyinip süslenmekti sanki.

Büyükannemin arabanın kapı kapanma seslerini duyup evden çıkışını izlemeye koyuldum. Yüzüme ufak bir gülümseme ekleyip sarıldım ona. Ne olursa olsun küçüklüğümde bir çok anısı bulunan bu evi ve büyükannemi seviyordum. En azından ortaokula giden Minhonun yazlarını mutlu bir şekilde geçirmesini sağlamıştı.

"Minho, minik kedim benim ne zamandır görmüyorum seni. Çok büyümüssün oğluşum, yaşlı bir kadının kalbinin dayanmayacağı kadar hemde." Söylediğine gülerken daha da çok sarılmıştım ona, biraz da olsa mutlu hissediyordum kendimi yanında. "Sende gün geçtikçe daha da güzelleşiyor gibisin büyükanne." İltifatım karşısında utanıp gülmüştü. Annemin konuşmasıyla dikkatini oraya veren büyükannemle kenara çekildim. Büyükanneme sıkıca sarılan ve hâlâ bir şeyler anlatmakta olan annemi bir müddet izleyip öyle eve girdim. Yukarıda duran ve dayımın evlenip evden ayrılmadan önce kaldığı odaya gidip valizimi yere indirdim. Sırt çantamı da sırtımdan çıkarıp yatağın ucuna oturup önümdeki aynadan kendimi izlemeye başladım. Aşağıdan gelen gülüşme seslerini es geçip yaz olması nedeniyle susmak bilmeyen cırcır böceklerini dinlemeye başladım. Sesleri her ne kadar rahatsız etse de burada olduğumu hatırlatıyordu bana. Seulde geçirdiğimiz yazlarda asla cırcır böceği sesi duyamazdım arabaların, gürültülerin sesinden. Burada duymak gayet iyi gelmişti.

bitmesini istemeyeceğin bir yaz. minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin