Henüz gelişmekte olan bir yazarım bu yüzden lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın .
İyi okumalar.
Gözlerimi yavaşça açtığımda, uzanmış olduğum yerin karşısındaki pencereden görünen ormanın kasvetli görüntüsüyle karşılaştım .
Yerimden doğruldum. Başım dönüyordu. Ne olmuştu hiç hatırlamıyordum. En son hatırladığım koltuğa oturmamdı. Ayağa kalktım. Cadı kadın ortada yok gibiydi ona nasıl sesleneceğimi bilmediğim için "hey kimse var mı?" dedim.
Ses gelmeyince koridora ilerledim ve kadının ormandaki küçük bahçesine çıktım. Kimse yoktu, burada tek başımaydım. Onu, biraz içerde bekleyebilirdim buradan tek başıma ayrılamazdım.
Odaya tekrar girdim. Sıkıntım geçer ve açlığımı belki unuturum diye rafdan bir kitap aldım altın işlemeli ve kapağı oldukça kalın gibiydi. Böyle bir evde bu tarz bir kitabın ne işi vardı ki? Kapağını açmak için uğraştığımda açılmadı. Kaşlarım çatıldı belkide bir günlüktü ve açılması için farklı bir mekanizması vardı.
Günlük olma ihtimali olduğu için onu açmakla daha fazla uğraşmamayı düşündüm fakat yaşlı kadına olan merakıma yenilerek biraz daha uğraştım. Kitabı salladım kapağını önce içe bastırıp açmayı denedim ve bir anahtar deliği aradım ama hiçbiri işe yaramayınca kitabı yerine bıraktım. O sırada kapının tıklatılmasıyla nedensiz bir heyecanla kapıya gittim "Kimsin?"
"Kapıyı açın lütfen. Beni, Arşdük Alfred gönderdi." Neden bilmiyorum ama buna güven duyup kapıyı açtım.
Karşımda, yirmili yaşlarında oldukça dinç bir asker ve arkadında en az onun kadar uzun ve dinç zırhlı adamlar vardı. Tek dizinin üzerine çöküp başlarını eğerek bana selam verdiler. Ortalarında olan kızıl saçlı keskin yüz hatları olan adam " Arşidüşes Eftalya sadık askerleriniz sizi selamlıyor." Ne yapacağımı bilemeyerek öylece kalakaldım. " Afedersiniz, siz kimsiniz?"
" Arşidüşes emretmeden ona cevap veremeyiz ya da ayağa kalkamayız Arşideşes" Ne olduğunu anlamasamda sorularımı cevaplanması için " Ayağa kalkın ve cevap verin." dedim. Emrimin hemen ardından, diğerleriyle birlikte kızıl saçlı asker de ayağa kalkarak sorumu cevapladı.
"Efendim, bizi babanız Arşidük Alfred gönderdi." Ailemle ilgili bir şeyler mi öğrenecektim? Bu işin içinde farklı bir şey olabilir miydi?" Üzgünüm, o kim bilmiyorum. Daha doğrusu hatırlamıyorum." Kızıl saçlı olan ve arkasındakilerden rütbeli olduğunu anladığım adam "Büyücü Teri bundan bahsetmişti efendim" dedi.
Sanırım yaşlı kadından söz ediyordu ama ne ilgisi olduğunu anlamamıştım.
" Sizinle gelmem ne kadar mantıklı olur bilmiyorum. Eminim beni anlayabiliyorsunuzdur"
Adam yakışıklı yüzündeki mimiklerini ne yapacağını bilmeyen bir ifadeye soktu ve ifadesinin sebebini de sözleriyle açıkladı " Sizi anlıyorum elbette prensesim fakat, siz de beni anlarsınız ki ne yapacağımı ben de bilmiyorum bana sizi getirmem emredildi"
Haklıydı. Emirleye uyulmazsa işinden atılabilirdi. Onlarla gitmem doğru geliyordu. Eğer farklı bir amaçları olsaydı, bu kadar nazik olmazlardı. Kötü amaçları olsada kendim hakkında bir şey öğrenebilirdim.
Kendime karşı olan merakım kazandı ve "Sizinle geleceğim" dedim. Adam rahatlamayla nefesini vererek " Prensesim, arabaya kadar size eşlik etmeme izin verin misiniz?" Kolundan tutunarak ona eşlik ettim ve kadının küçük bahçesinden çıktık. Bunu yapınca, daha şaşırtıcı olan şeyle karşılaştım. Bir orduyla gelmişlerdi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESİMİ DİNLE
Fantasyİkinci bir şans tanrıçanın küçük kızına. Emrim ölüm meleğine; Dokunma ruhuna közden ellerinle. Seni azad ettim ışığı henüz verilmiş ruh. Kaderini yazacak kalemi kırdım. Her şey senin elinde küçük tanrıçam. İyi ki doğdun sana.