|short story|
Wooyoung'un gerçekten çok huysuz bir müşterisi var.
×××
Fic bana ait değildir. @iwanttobeurana adlı yazarın Customer adlı ficine aittir. Ben sadece Woosan'a uyarlıyorum.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen ❤️
. . .
Wooyoung telefonda annesiyle olan konuşmasını kafenin kapısı açılınca sonlandırdı. Kafede bir müşteri vardı, o da İngiliz çayı isteyip kitap okuyordu ve geleli bir saati geçmişti, üç çay içmişti bile. Bu minyon tipli, esmer bir kızdı. Oldukça da sıskaydı. On beş yaşlarında gösteriyordu. Nedense kitabının içinde resmen kaybolması Wooyoung'u çok etkilemişti. Muhtemelen bu kendisi de çok kitap okuduğu içindi.
Telefonunu aceleyle siyah kot pantolonunun arka cebine koyarken yeni müşteriyi karşılamak için kocaman bir gülümsemeyle kapıya döndü. Ama gülümsemesi bunun kim olduğunu görünce yok olup gitti. Bu o aksi adamdı. Wooyoung hâlâ adını bilmiyordu -bilmek isteyip istemediğinden de emin değildi- ancak adam her zamanki gibi ifadesiz bir surata sahipti. Kapının önünde birkaç saniye dikilip dik dik Wooyoung'un gözlerine baktı, ardından da kendisine en yakın masaya yerleşip telefonunu çıkardı. Bugün tamamen siyah giyinmişti.
Wooyoung da yutkunup saçının yanağına düşen bir buklesiyle oynamaya başladı. Gerilmişti. Yanına gitmek istemiyordu. Terslenmekten, kalbi kırılmaktan korkuyordu. Zaten bu adamın ilgisini çekmesine yeterince sinir oluyordu. Aslında hakkında daha fazla şey öğrenmeyi isterdi. Adını, yaşını, nerede yaşadığını, hobilerini, günlük hayatta nasıl biri olduğunu, arkadaşlarını. Hah, tabii arkadaşı varsa. O kadar ters birinin nasıl arkadaşı olabilirdi ki, Tanrı aşkına?
Wooyoung göğsünü şişirerek oldukça derin bir nefes aldı, elini yüzüne doğru yelpazeleyerek sakinleşmeye çalıştı. Daha sonra da aksi adamın yanına gitti. Neden heyecanlandığını biliyordu. Az sonra yapacağı şey çılgıncaydı çünkü.
Adam yine telefonundaydı. "Bir kruvasan," dedi hemen, Wooyoung yanına gelince.
Derin bir nefes.
"Adınız ne?"
Koyu kahve gözler anında Wooyoung'un neredeyse kaygılı görünen suratına döndü. "Anlamadım?"
"Adınız ne... diye... merak e-ettim." Bu hayatında Wooyoung'un en çok kekelediği ve resmen konuşmayı unuttuğu an olabilirdi. Ne yapıyordu böyle? O adama niye adını soruyordu? Buranın sürekli müşterilerinden biri hâline gelmek üzere olduğu için mi? Yoksa kendine nedensizce bu kadar aksi davranan birinin adının ne olabileceğini merak ettiği için mi?
"Sana ne benim adımdan?" dedi, ki o an Wooyoung cesaretini toplayıp adını sorduğuna bin pişman olmuştu. "Sadece işini yap ve bana kruvasan getir." Sonra telefonuna geri döndü.
Wooyoung orada birkaç saniye boyunca öylece dikildi. Sinirlenmişti, hem de gururu kırılmıştı. Alt dudağı titriyordu, görüş alanı da göz yaşlarıyla bulanıklaşmıştı. Fakat görmesine izin vermeyecekti. Ellerini önünde birleştirip arkasına döndü ve gözlerini kapatıp ılık iki damlanın yanaklarına akmasına izin verdi. Ardından hızlı, neredeyse hışımlı adımlarla tezgâhın hemen yanındaki dolaba gitti, bu sabah gelen taze kruvasanlardan bir tane çıkardı. Elleri hafifçe titriyordu ve hıçkıra hıçkıra ağlayıp sinirini atmak istiyordu.
Ama yapmadı. Sadece aksi adama kruvasanını götürdü.
On dakika içinde telefonuyla oynamaya devam ederek kruvasanını yavaş yavaş yiyen adam onun kalbini ve gururunu cidden çok kırmıştı. Adını sorarken sadece onunla iyi anlaşmaya çalışıyordu, belki bundan sonra geldiğinde bir daha terslenmezdi diye. Ama artık Wooyoung onun bir daha asla ama asla gelmemesini istiyordu. Adam kendisine niye böyle davranıyordu bilmiyordu fakat bu çok üzücüydü. Wooyoung bazen bu kadar hassas olmaktan nefret etse de engel olamıyordu, kırılıyordu işte.
Adam yine beş bin won bırakıp tek kelime etmeden gider sanmıştı. Ancak Wooyoung mutfakta bulaşık makinesinden çıkan bardakları tezgâhın üstündeki, tavana asılı beyaz, eskitilmiş ahşaptan oluşan raflara dizerken adam kalkıp yanına geldi. Ki bu Wooyoung'u oldukça şaşırtmıştı. Aksi adam tezgâha beş bin won bıraktı. "Adım, Choi San." dedi ve sonra da hızlı adımlarla kafeden çıkıp gitti.
