"Ah, Tanrım, bu ne güzel bir sabah böyle! Mutlu mesut uyandım, babam Kral Petros'a günaydın demeli ve ardından çok sevgili kardeşlerim Prens Lucas'ı ve Prenses Mia'yı en içten dileklerimle selamlamalı ve yanaklarına tatlı bir günaydın öpücüğü kondururken 'günaydın' diye melodik bir sesle şakımalıyım. Daha sonra ful israf olan, kuş sütünün bile eksik olmadığı kahvaltı soframıza oturup içine sakinleştirici kattıkları portakal suyumu gözümü kırpmadan, sorgulamadan asil yudumlarla yudumlarken uzun, upuzun, çok uzun yemek masamızda beş kişilik ailemle saçma salak konuşur ve neşeleniriz. Prenses olmak ne kadar güzel bir şey!" falan dememi falan bekliyorsanız sizi başka kitaplara yönlendirmek zorunda kalırım, buradan size ekmek çıkmaz. Hiç bir prenses böyle bir hayat sürmez, mutlu bir hayat sürmez. Mia bile, pozitiflik saçan Mia'nın hayatı bile toz pembe değil. Her sabah kalkar, usanmadan yanıma gelir ve yanağımı öperek:
- "Günaydın, Prenses Lucille, sevgili ablam. Bugün rüyamda senin de su gücün olduğunu gördüm. Annem sana hep ne der? 'Rüyalar her zaman gerçek olur.' Bence hala umut var, Lucille. Sen de inanıyorsun değil mi? Sen annemin söylediği her şeye inanırsın. Umudunu kesme sakın!" diye şakır. Bülbül gibi değil, daha çok boğazına ekmek takılmış kargalar gibi. En azından saat sabahın beşiyken sesi böyle duyuluyor. Günün diğer saatlerinde kendimde onu kapı dışarı edebilecek gücü bulabildiğim için -ve çoğu zaman da odamda olmadığım için- sesini çok fazla duymuyorum. Ama sanırım günlük hayatta sesi güzel, okul korosuna seçildiğini ve çarşamba günü yapılan toplanmalarda açılışın onun şarkı söylemesiyle başladığını düşünürsek, sesi kötü olmamalı.
Mia fazla saf, olup bitenden bihaber ve 12 yaşında olması bunun için bir bahane olamaz. Ben 12 yaşındayken her sabah dağlık alanda 10 tur koşu yapıyor, fakirlere götürmek için saray mutfağından yemek çalıyor ve 6 yaşımdan beri zamanı geldiğinde kralı yani babamı tahttan indirebilmek için sabahlara kadar çalışıyordum. O ise her gün bale çalışır, salon valsi çalışır, Aquatik güçleri -yani su güçleri- ile çalışmalar yapar ve Carlos'la - beşik kertmesi yani sözlüsü- ile zaman geçirir.
Herkes Mia'ya bayılır, hatta tapar. Çünkü Ay'ın onlar için gönderdikleri Kraliçe olduğunu düşünüyorlar. En küçük çocuk olduğu için bunun imkansız olduğunu düşünebilirsiniz, ama Su Krallığı'nda halk kadınların üstün olduğuna ve devleti onların yönetmesi gerektiğine inanır. Kraliyet Ailesinin en büyük erkek çocuğu ordunun başına geçer, en büyük kızı ise kraliçe olur. Ben en büyük kızları olsam da Aquatik - yani su gücüne sahip- olmadığım için halk ve babam el ele verip benim liste dışı edilmem gerektiğine karar verdiler. Babam nasıl kral oldu, diye sorabilirsiniz. Babam 5-6 yaşlarındayken Yüz Dönümü gelmişti. Yüz Dönümü'nde Ay, Krallığın başındaki kişiye bir Kehanet, bir mesaj gönderir ve bu her 100 yılda bir yeniden gerçekleşir. Bu mesajı bana detaylı olarak kimse söylemedi ama anlatıldığı kadarıyla Kehanet'te Ay, açık bir şekilde babamı Kral olarak başa istediğini ve onun annemle evlenmesi gerektiğini belirtmiş.
Bu durumda ben komşu çocuğu gibi bir şey oluyorum, hatta, babamın metreslerinden sahip olduğu çocuklar kadar bile değerim yok. Çünkü Aquatik değilim. Yalnız mıyım? Evet. Aslında, detaylıca düşününce yalnız değilmişim gibi görünüyor. Yani, "ailem", "arkadaşlarım" ve "sözlüm" var. Ama ben bundan bahsetmiyorum. Bir iki istisna hariç hepsi beni tek kalemde satar, babam istediği takdirde beni uçurumdan falan bile atarlar. Hepsinin canı cehenneme. Bana gerçek anlamda yakın olan tek kişi annem - Evelyn bana yakın, evet ama annem kadar değil. Gene de azımsanamayacak kadar iyi anlaştığımızı da not düşmeden edemeyeceğim.
Annemle anne-kız ilişkisinden çok, çok iyi anlaşan ikiz kardeşler gibiyiz. Okula gittiğim zamanlar ve Saray'da zorunlu olarak aldığım dersler hariç her zaman annemleyim. Bana çoğunlukla dövüş dersleri veriyor, ama hayatta kalma becerilerimi de bana onun kazandırdığını söylemeden geçemeyeceğim. Tabii, babamın isteğiyle - aslında emriyle - bana bale ve vals dersleri de veriyor çünkü ben diğer bütün dans eğitmenlerini canından bezdiriyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FLAME
Fantasy- Av mıyız avcı mı? - Biz avlanmaya ihtiyaç duymayız ama avlanılmak gibi bir derdimiz de yok. Biz besin zincirinin en zirvesindeyiz, biz korkulanız... Biz Flame'iz. ...