Ağzıma tıkıştırdığım bir kaç parça jambonu ve biraz zeytin ezmesini aceleyle yuttum. Babam bana bulaşmadan -sanki yeterince bulaşmamış gibi- 'kıyafet denemesine' gitmek istiyordum. Tam o anda babam konuşmaya başladı:
-"Lucas, Lelie'yle en son ne zaman görüştün?" Harika, diye geçirdim içimden. Gene başlıyoruz.
Abim ağzındaki lokmayı yutup:
-"Bu çarşamba. Şifacılık eğitimleri yoğun olduğu için pek fazla görüşemiyoruz." dedi. Sesini hüzünlü çıkarmaya çabalamıştı ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Lelie onun sözlüsü olduğu için bu tuhaf bir durumdu, ama benim için değil. Çünkü ben onun Lelie hakkında ne hissettiğini, Lelie'nin gerçekte nasıl biri olduğunu ve abimin aslında kime aşık olduğunu çok iyi biliyordum. Çünkü babam benden vazgeçtiği zaman bile abim bazı geceler beni yatırırdı, bana gece masal okurdu ve bana hediyeler alırdı. Onun bana verdiği hediyeler çok değerliydi çünkü babam benim Kraliyet'in çoğu imkanını kullanmama ta o zamandan izin vermiyordu ve bu o zamanlar benim için çok zordu. Babamın beni nasıl böyle dışladığını o zamanlar aklım almıyordu.
Anneme de bütün imkanlar yasaktı çünkü ikimiz de siyah saçlıydık, ikimiz de onlar için şeytandık. Aquatiklerin hepsi, ama hepsi sarı saçlıdır, ama buna rağmen ben ilk doğduğumda babam kızının, hem de ilk kızının, en kutsal çocuğunun Waterproof - yani su gücü olmayan- olduğunu gururuna yedirememiş. Hatta sıradan bir Waterproof olmadığımı o zamanlar düşünmüş, çünkü Su Krallığı'nda Waterprooflar bile ya sarı saçlıdır, ya kahverengi. Bu yüzden ben ilk doğduğumda herkes çok korkmuş ve suçu annemden bilmişler. Anneme: "Annesi Ay'ımızın gönderdiği Kraliçeyi kirletti", "Annesi şeytanla iş birliği yaparak Kraliçemizi zehirledi" gibi şeyler söylemişler. Ama ben 6 yaşımdayken hepsi bana karşı önü kesilemez bir nefret beslemeye başlamışlardı.
Ben altı yaşıma geldiğimde ise babam da halk gibi benden umudu kesmişti ve bu o zaman kalbimi çok kırmıştı. Annem ise bana tam anlamıyla sahip çıkmıştı, benim hep yanımda olmuştu. Anne olduğunun farkına o zaman vardığını söylemişti bana. Babam, Lucas'ın bir diktatör olmasını istediği için, onun bir 'ana kuzusu' olmasını istemediği için annemle zaman geçirmesine izin vermemiş. O yüzden annem benimle zaman geçirirken ilk başta tuhaf anlar yaşamışız, annem öyle söylüyor. Babam benden vazgeçmeden önce ise annem pek fazla evde olmazdı.
Lucas'ın hüzünlü duyulmaya çalışan ama aslında alttan alttan keyifli olduğunu hissettiren bu ses tonu Evelyn'in yüzünün gülmesine sebep olmuştu. Ufak bir tebessüm.
Bu muhabbet bana sıçramadan tüysem iyi olacaktı. Kalkmaya yeltendiğim anda babam:
-"Peki ya sen, Lucille? Sen en son ne zaman Brian'la görüştün?" çok sevdiğim (!) sözlümden konu açılmadan buradan gidebilmek için her şeyimi verirdim.
-"Sana ne? Benim sözlüm değil mi?" diye tısladım. Hayatımdaki her şeye karıştığı gibi buna da karışıyordu. Üstelik beni yakında bir suikasta kurban ettirecekken neden bu kadar uğraşıyordu ki benimle?
Kalkmaya yeltendiğim sırada:
-"Otur, hiçbir yere gitmiyorsun. Unutma, bir anlaşmamız var." dedi Petros. Herkes onun sözlümün babasıyla olan anlaşmadan bahsettiğini düşünüyordu ama ben gerçekten neyden bahsettiğini anladım.
Yerime oturmadım ama sandalyemin sol tarafına geçip sağ elimi sandalyenin sırt kısmının üstüne koyup ağırlığımı sandalyeye verdim. Kalçamı sandalyeye yasladım ve sağ ayağımı sol ayağımın üstüne koydum ve 'devam et' dercesine kaşlarımı kaldırdım.
-"Evelyn'in elindeki programa uyuyorsun, Saray'ın dışına adım atmıyorsun ve akşam üstü 5 gibi yanıma geliyorsun."
-"Tamam" diye homurdandım dişlerimi sıkarak.
![](https://img.wattpad.com/cover/335967025-288-k83206.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FLAME
Fantasia- Av mıyız avcı mı? - Biz avlanmaya ihtiyaç duymayız ama avlanılmak gibi bir derdimiz de yok. Biz besin zincirinin en zirvesindeyiz, biz korkulanız... Biz Flame'iz. ...