1984(George Orwell)

73 13 0
                                    

DİKKAT(!) SPOİLER İÇERMEKTEDİR....

Evet ilk bölümü, bayıla bayıla okuduğum ve etkisini hala iliklerimde hissettiğim kitapla başlamak istiyorum.
Bu incelemenin içersinde (kendimce) puanlamalarımı da vereceğim.
Okuduğum kitapları BİLİNÇ DEFTERİ adını verdiğim bir defterime kaydediyordum. Bundan sonra burayı da bu amaçla kullanacağımı umut ediyorum ve ilk bölümle başlayalım.

Verdiğim puan: 10/10(*)
Not: Her dönem değeri tekrar tekrar hatırlanacak bir eserdir kendisi çünkü anlattığı sorunlarla her dönem karşılaşma ihtimalimiz vardır.

"Savaş barıştır"
=Sonsuz savaş ve sonsuz barışın sonuçları aynıdır. İkisi de tek taraflı bir kazancın sağlanmasına yarar.

"Özgürlük köleliktir"
=Benim en beğendiğim slogan.
Özgür olmak özgürlüğünü kaybetme korkusunun kölesi olmana sebeptir. Yani mutlak bir özgürlük asla mümkün değildir.

"Cahillik güçtür"
=Cahil halk güçlü iktidar demektir.
1-Halkının cahilliği devletin geleceği için bir zarardır fakat diktatör için oldukça kârlıdır.
2-Ve cahil insan yaşadığı tüm olumsuz şeylerden bir haberdir ve onları değiştirmek için kendine motivasyon vermek zorunda değildir, bir harekete geçme zorunluluğu kendinden bulmaz ve konfor alanında rahatça yaşayıp ölür.

Kitaba damgasını vuran bu slogan niteliğindeki cümleler herkese tanıdık geliyor olabilir. Özellikle ~cahillik güçtür~ sloganı kitabı okumayan pek çok insanın da bir yerlerden illaki duydukları bir cümledir.

Gelelim kısaca konusuna.
George abimiz 1948 yılında yazdığı bu kitabı geleceği anlatan distopik bir tarzda kurgulamıştır. Ve kitabın ismini 1984 koymasının tek amacı ise yazdığı yılın son rakamlarını değiştirmiş olmasıdır.

1984 yılında dünya 3 tane devlet tarafından yönetilmektedir.
Ve bu devletler arasında sürekli bir savaş ve barış gelgitleri yaşanmaktadır.
Bazen iki devletle de küs olup bazen de biriyle barış halinde oluyorlardır.

Kahramanımız Smith ülkesinde bir devlet memurudur.
Görevi ise değişmesi istenilen gazete haberlerini yenilemektir.
Yani geçerliliğini yitiren doğru haberleri dahi yanlış bilgilerle değiştirir. Örneğin savaş halinde oldukları bir ülkenin ismi ertesi gün diğer ülkenin ismiyle degiştirilip aslında onunla kardeş ülke konumunda olduklarını yazar.
Bu emirler tabiki de bakanlıklar vasıtasıyla ülkenin diktatör yöneticisi BigBrother tarafından gelmektedir.

Hiç bir haber kaynağı gerçeği yansıtmaz çünkü haberlerin değişmesi an meselesidir.
Halk bu duruma o kadar güzel alışmıştır ki artık yadırgamaz hale gelir. Sorgulamaz. Zaten sorgulamanın sonucu 'kül olmak' diye adlandırılan olaya maruz kalmaktır. Eğer birilerine işlerin yanlış gittiğini, yönetimin hata yaptığını, neden sürekli savaş halinde olduklarını söylerlerse buna halk ve memur sınıfı hatta yönetimdeki kadro da dahil hiç bir iz bırakılmaksızın yok ediliverilir.
Öyle bir durum ki çocuklarınız bile sizi gambazlayabilir. Hatta bunu yapmaları öğütlenilir,teşvik edilir.
Bu boyutta bir psikopatlık düşünemiyorum.

Oldukça sıkı yaşam koşullarına sahiptirler.
Her gün teleekran karşısında spor yapma zorunluluğu vardır.
Ki bu teleekran her evde olmak zorunda olup bulunduğu odanın da her açısını görmek durumundadır.

Her hafta nefret haftası düzenlenir ve BigBrother'a yanlış yaptığı iddia edilen insanlar büyük bir linç etkinliğiyle linç edilir. Bu diktatör için inanılmaz avantajlıdır çünkü eğer bir düşman yaratmazsa halk düşman olarak onu seçecektir.
Sadece halkın kinini başka biri üzerinde toplamakla kalmayıp aynı zamanda da kendi üzerine de minnet ve sevgi duygularını yönlendirmiş olur.

Her yerde BigBrother'ın delici bakışlarının asılı olduğu posterler vardır ve şu şekilde yazılarla halkın bilinçaltında da ondan sürekli korkması sağlanır.
"BigBrother is watching you"

Gerçekten de öyledir. Teleekranlar veyahut halkın kendisi, kendi öz evladın, annen,baban ya da eşin bile senin devlete karşı olumsuz konuşmanı fark ettikleri an bunu üstlerine bildiriverirler.

Evet gelelim olaylara.
Smith abimiz çok mutsuz biridir. Yalnızdır. Yıllar önce evlenmiştir ama eşinin nerde olduğunu bilmez. Bunu hiç sorgulamamıştır zaten onla severek evlenmez. Memur olduğu için ona seçilen bir eşle evlenmesi istenmiştir o da bu ülkeye yeni bir birey getirmek için evlenir.

Belki de bu yalnızlığı sayesinde yanlışları yavaş yavaş görmeye başlar.
Kafası karma karışıktır. Bütün düşündüklerini birilerine anlatmak ister. Fakat bunun onun sonu olacağının da bilincindedir.
Bu yüzden günlük yazmaya başlar.
Tabi ki de yazmayı hiç kimsenin bilemeyeceği bir yerde yazmalıdır. Tüm hayatı izleniyorken bunu yapması oldukça zordur fakat ne kadar şanslı ki onun odasında bulunan teleekran olması gerektiği yönden birazcık daha kaymıştır ve odada izleyemediği küçük bir köşe bulunur.
Karekterimiz her gün o köşeye giderek iki büklüm bir şekilde günlüğünü yazar.
Günlükte devletin yaptıklarından, başına gelen olaylardan, geçmişinden ve hayatın berbatlığından bahseder. Aslında geleceğe dair hiç bir umudu yoktur. Günlüğü yazma amacı da belki ilerde o öldükten sonra biri günlüğü bulur da geçmişin gerçeklerini görür diyedir. Yani içinde bu hayatta bir iz bırakıp gitme arzusu vardır herkeste olduğu gibi.

Derken bir gün nefret haftası esnasında sürekli gördüğü bir kadının da onun gibi olduğunu fark eder. O da diğerleri gibi bağnazca davranmıyor bulunduğu durumdan memnun olmadığını belli eden hareketler sergiliyordur.

Ve nihayetinde kadınla birlikte gizlice şehirden uzakta kameraların görmediği bir ormanlık alanda buluşurlar. Bundan sonra ise buluşmalar sıklaşır ama temkini de elden bırakmazlar.

Birbirlerine çok iyi gelmektedirler, artık her ikisi de geleceğe dair bir umut beslerler. Bir şeylerin değişebileceğine olan inançları yeşerir.
Onları iyileştiren şey aşk ve arkadaşlıktır.

Ama maalesef ki her güzel şeyin ağzına edilmek gibi bir huyu vardır gerçek hayatta olduğu gibi bu kitapta da.
Bu mutlu ilişkileri ve devrimci düşünceleri ihbar edilir ve ikisi de yakalanır.
Çok ağır işkenceler sonucunda birbirlerini ispiyonlamaları istenir. Amaç; normal hayata döndüklerinde (çok normal hayatları varmış gibi) birbirlerine bakacak yüzleri bir daha olmasın diyedir.

Neyse sonuca gelelim.
Karekterimiz o kadar çok işkence altında kalır ki (bu sadece fiziksel acılardan ibaret değildir, her kişiye özel korkularıyla eziyet edilmesinin de içinde bulunduğu psikolojik cezalar da barındırır) günler geçtikçe artık BigBrothera karşı beslediği tüm nefret duygusu ona minnet etmekle yer değiştirir.
Bunu istemsiz gercekleştirmiştir.
Çünkü parti hiç kimsenin BigBrotherı sevmeden ölmesine izin vermez, bu onlar için utanç vericidir.

Ve en sonunda işkenceler bitip karekterimiz geri kalan hayatına döndüğünde eskisinde farklı olarak daha da ruhsuz bir hal alır.
Sevdiği kadının yüzüne bakamaz, zaten bakmak da umrunda değildir. Artık yaşadığı hiç bir sıkıntı umrunda değildir. Sadece tek hissettiği BigBrothera olan derin sevgisidir.
Ve günün birinde nefret haftasında sergilediği performansın onu gözetenler tarafından gerçekten BigBrothera karşı sonsuz minnet duygusu olduğu kanaatine varılınca soğuk bir koridor ortasında kafasına silah sıkılıp infaz edilir.

-SON
Not: Bu kitap anlattığım şeyler haricinde de daha derin konulardan bahsetmektedir fakat bunları yazmam bir özet için çok uzun olacaktı.Bu yüzden şiddetle kitabı okumanızı tavsiye ederim.

KİTAP ÖZETLERİ VE İNCELEMELERİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin